Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '11

 
Kategori
Dünya
 

AB mi sorunlarını çözecek, sorunları mı AB’yi?

AB mi sorunlarını çözecek, sorunları mı AB’yi?
 

Yıldızlar eskisi kadar göz kamaştırmıyor


Yüzlerce yıldır çelikle çözülen sorunlar, yine çelikle çözülmeye çalışıldı ve Fransa ile Batı Almanya arasında kurulan “çelik ve kömür birliği” AB’nin çatısını oluşturdu. 

Birbirinin gözünü oymak için ele geçirdiği her fırsatı kullanan Avrupa bu sefer, Kutsal Roma İmparatorluğunu (Holy Roman Empire) yeniden kurmak için bir araya geldi. Tabi dıştan görünüş bu değildi ama “muasır medeniyet seviyesine ulaşmış ülkeler ikiyüzlülük yapmaz” diye bir kural da yok. 


Şimdi formal terim ve metinler dışında Avrupa Birliği’nin oluşumunu amiyane gözle bir değerlendirelim. Üretken, yaratıcı Almanya ve tarihsel arka planıyla birlikte gelişkinliği göz ardı edilemeyecek Fransa, Avrupa Topluluğu’nun belkemiğini oluşturdular. Almanya’nın 2. Dünya Savaşı’ndan çıkınca ödediği savaş tazminatları belini bükmüştü ama kimya ve mühendislik alanındaki üstünlüğü vs. onun büyük bir zenginliği toparlamasına neden oldu. Bu öyle büyük bir zenginlikti ki, Doğu Almanya, Batı’nın nüfusu kadar bir nüfusla ve neredeyse hiçlikle ona katıldığında, biraz sendelemeyle hazmedebildi.

Teorik olarak herkese açık bir AB modeli vardı. Buradaki yalancı herkese açıklığın tek sebebi Türkiye idi. Türkiye, baştan beri topluluğa üye olmaya çalışmasına rağmen, önüne mütemadiyen engeller çıkarıldı.

Aslında Türkiye’nin de “Aman modern kanunlar getireyim, halkım biraz daha hukukun üstünlüğüne göre ve kaliteli yaşasın, Avrupa ile entegrasyona gideyim, Avrupalı bilincine ortak olayım” gibi bir niyeti yoktu. Amacı işçi ihraç ederek yıllardır düşük göstermek için bin bir takla attığı işsizlik oranını düşürmek, döviz girdisi sağlamak ve nüfus oranı sayesinde Avrupa’da söz sahibi olmaktı.

Bu arada AB macerasında Amerika’nın desteğini unutmamak gerekiyor. Amerika da henüz Mehmetçik’in kafasına çuval geçirmediği ve PKK’ya desteği net belli olmadığı için Türkiye’de hala seviliyordu ve AB’ye güvendiği bir Truva atını sokmak niyetindeydi. Bu yüzden bir zamanlar elinden geleni yaptı.

AB, tarihsel nefret kökenleri bir kenara bırakılsa bile, zaten karşıydı kalabalık, Müslüman ve Asyalı kabul ettiği bu topluluğun girişine. Bu yalancı yemi atmasının sebebi, Türkiye üzerinden Arap ülkelerine, Ortadoğu’ya ve Türki Cumhuriyetlere girmekti.

Kibar kibar konuşmalar yapılıp, iyi niyet içeren mektuplar gelip gidiyordu ama herkes karşısındakinin niyetini gayet iyi biliyordu. Avrupa’nın yüzyıllarının kiniyle baktığı Türkiye’nin bir şekilde ketempereye getirilmesi gerekiyordu. (Evet, maalesef öyle. Her ne kadar “herkes bize düşman mı be birader” nutukları atılsa da, Avrupa’daki elit sınıfın genel kabullerinde Türkiye “kaka” ülkedir. Özellikle de soylu aileler nazarında) Çünkü ticaret, modern dünyanın savaşıydı ve Türkiye fethedilecek ciddi pazarların boğaz noktasında duruyordu.

Derken Gümrük Birliği anlaşması Türkiye’ye “çakıldı”. Çok iyi gibi gözüken bu anlaşma Türkiye’ye Avrupa için kolaylık sağlıyordu ama esas pazarlarına ulaşmasında güçlük çıkarıyordu. Önce Yunanistan, ardından da Güney Kıbrıs’ın AB’ye girmesiyle “Kutsal Roma”nın Türkiye’den bir beklentisi kalmamıştı. Ne istemişse almıştı zaten. Türkiye’nin üyeliği “fi” tarihine ertelenmeye başladı. Zaten maşa hazırdı. Önceleri bu iş için Yunanistan kullanılırken artık ona bile gerek kalmamış, küçük maşa Güney Kıbrıs sayesinde, istenilen her problem, Türkiye’nin üyeliğe giden yolu üzerine konulabilir hale gelmişti. (Niye Doğu – Batı yerine Kuzey - Güney Kıbrıs zaten onu da yıllardır anlamam. Adanın boyu eninden çok daha fazla)

Türkiye ulaşılamayacak havuca öylesine odaklanmıştı ki, Kıbrıs’ın gerçek bir sorun olduğuna bile inanmıştı. Yugoslavya’nın her harfi için ayrı devletin olmasına büyük bir sempatiyle bakan AB, iş ayrı din, kültür ve milletten oldukları son derece aşikar olan Kıbrıs’a geldiğinde büyük arıza çıkarıyordu. Yıllardır süren ezikliğimiz sebebiyle Amerika’nın bedavadan garantörlüğüne sebep olan Annan planına “evet” demesi için Kıbrıs’ın ümüğünü sıktık. Onlar da “evet” dedi. Güney Kıbrıs da kendilerine düşen çakallığı yaptı. AB’den aldığı parayı diğer tarafla paylaşmanın çok aptalca olduğunu düşündüğünden plana “hayır” dedi. AB de, ikide bir sevmediği komşunun camını kırdırdığı haylaz yeğenine bir şey demedi, bu kazığı yuttu.

Derken AB’de sancılar başladı. Aslında ekonomik temelli ve çok mantıklı başlayan AB serüveni, romantik hayallerin peşinden koşulması yüzünden çökmeye başladı. Çünkü ekonomik temelli başlayan ortaklığın ilk üyeleri, o an için ekonomileri oldukça sağlam ülkelerdi. Benelüks ülkeleri her zaman belirli bir çizgiyi takip ediyorlardı. Almanya zaten tartışmasız liderdi. Fransa ve İtalya ise tarihsel köklerden dolayı olmazsa olmazlardı. İtalyasız, Fransasız Kutsal Roma’nın sınırları nasıl çizilirdi? 

Sonra ikinci büyüme geldi. Soylular sınıfı dolayısıyla Avrupa’nın kopmaz bir parçası, güçlü ilişkili ve ekonomili İngiltere, soylu Danimarka ve İngiltere’nin kankası İrlanda. İrlanda konusuna başka bir yazıda değiniriz, çünkü orada da alengirli ilişkiler mevcut.

Avrupa topluluğu istediği ruhu bulmuştu. Hemen hemen. Bir adım daha gerekliydi onun için. Biraz daha ruha ihtiyacı vardı AB'nin. Rönesans’ın köküne. Anadolu’nun bugünkü sahipleri Türklerin, İslamiyetle ilgisi olmadığı için tersleyip yok saydığı, aslında kökeni Anadolu’da olan mitoloji ve Ege medeniyetine. Bunu sağlayacak ülke ise Yunanistan’dı. 

Yazı hayli uzun. İlginizi çektiyse devamını http://diflek.com/?p=1048 adresinde okuyabilirsiniz. 

Kutsi Akıllı 

 
Toplam blog
: 32
: 1615
Kayıt tarihi
: 01.06.11
 
 

Olduğu gibi kabullenmek yerine "neden" sorusunu sormayı yeğlerim. 25 seneye yakındır senaryo çalışma..