AB radikalleşiyor mu ?

AB'ye tam üye olmaya çalışan Türkiye bugün iki liderin sert demeçlerini duydu. Bir başka liderden de olumlu mesajlar aldı.

Halkın yönlendirdiği lider mi? Yoksa halkını yönlendiren lider mi? Soruları akla geliyor. Bu iki lider halkın sesini yansıttıklarını düşünerek radikalleşmeyi göze mi alıyorlar. Hegel'in savını kulanır gibi. Biz AB ve onlar imajı yaratılarak hem seçmen kitlesini çoğaltmayı amaçlarken hem de dışarıdan nüfuz almış AB'yi Türkiye'yi kullanarak zaten olan bütünlüğün zayıflamasından endişe edip birlik mesajını güçlendirmeyi ve haçlı şemsiyesinin altında toplamaya mı çalışıyorlar.

Yaptıkları talihsiz yorumlar en gelişmiş sistemler bütüne sahip AB'ye yakışmadığı için bir fikir öne sürme gayreti olarak yorumlanmalı.

Medeniyetlerin birleşmesi sistemler sayesinde mümkün görünüyor. İyi ve gelişmiş sistemler, bilgi gibi insanlığın ortak ürünü sayılır.

Krizin etkilerinden çıkma çabası, kabuğuna çekilme ve sınırlarını daraltma değil, Marx'ın küçümseyerek yanıldığı eleştirsel sosyalizm veya sosyal demokratlığın ve bilim merkezlerinin ekonomi başta olmak üzere sistemi geliştirme ve yaygınlaştırma çabaların arttırılması gerekir.

Günümüze kadar Türkiye'ye müşteri gözüyle bakmış olmak birliğe katılırsa birliğin zayıflayacağını ve kontrolün kaybolacağı endişesini getirmemeli. Aksine iyi sistemlerin gelişmesi ve yayılmasının barışı ve insanlığın birbirine uyumunu artıracağı düşüncesi hakim olmalı.

Ekonomi ve barış temellerinde kurulan AB yoksa hala tek kutuplu dünya düzeninin düşüncesinden kendini kurtarmakta güçlük çekip, radikalleşmenin halk arasında yayılmasından endişe etmiyor mu ?

İnsanlığa yararlı her bilgi ve sistem ülke ve kıta ile sınırlandıramaz.

O artık tüm insanlığındır.

Kötülükler bireye, iyilikler insanlığa mal olur. Tarihin hesap cetveli böyle çalışıyor.