Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '08

 
Kategori
Dünya
 

AB Standartları,Türkiye ve SICKO

AB Standartları,Türkiye ve SICKO
 

Michael Moore ‘u duyanlarınız vardır. Kendisi Amerika’nın en muhalif seslerinden biri olmasının yanı sıra Fahrenheit 9/11, Sicko gibi Amerikan rüyasını yerden yere vuran belgesellere de imzasını atmış, en az gövdesi kadar büyük bir cesarete sahip olan ve bu cesareti ödüllendirilmiş bir Amerikalıdır.

Daha önce birkaç defa daha kısım kısım izlediğim Michael Moore’un Sicko adlı belgeselini baştan sona kesintisiz olarak izledikten sonra AB’e girmeye çalışan Türkiye’nin sağlık sistemindeki sorunları ve “Sosyal Devlet” kavramından ne anladığımızı düşündüm.

İzlemeyenler ama izlemeyi düşünenlerin kaliteli birşeyler izleme keyfini sabote etmemek için belgesel hakkında çok detaylı yazmayacağım. Esas değinmek istediğim şey Avrupa Birliğine girmeye çalıştımız son 20 yılda (ve galiba önümüzdeki 50 yılda) Türkiye’deki sağlık sistemi ile Avrupada’kini karşılaştırmak.

Sicko, Amerika’daki sağlık sistemini eleştirerek başlıyor ve sigorta şirketleri yüzünden çocuklarını, sağlıklarını kaybeden insanlaırn hikayelerini anlatıyor. Belgeselin ortalarına doğru dev adam Michael Moore Avrupa ile Amerika’daki sağlık sistemini karşılaştırmak için valizini toplayıp Avrupa yollarına düşüyor ki bu andan itibaren benim şaşkınlığım ve bu yazıyı yazma isteğim gittikçe artıyor.

Özellikle İngiltere ve Fransa da devlet hastanelerini geziyor Michael Moore. Tedavi olan hastalara tedavileri karşılığında kaç para ödediklerini ısrarla soruyor. İnsanlar başta soruyu şaşırarak karşılıyorlar. Çünkü bu ülkelerde insanlar tedavileri karşılığında hiçbir ücret ödemiyorlar. Duruma iyice sinirlenen Michael Moore mutlaka para ödeniyor olmalı diyerek başlıyor hastanenin içinde dolaşmaya. Doğum yapan kadınlara, ameliyat olan insanlara sürekli aynı soruyu soruyor. Tedavinizin karşılığından ne kadar ücret ödediniz sorusunun cevabı hep aynı ve hep gülerek, ”Nothing...”. En nihayetinde hastanelerden birinde bir vezne buluyor ve sevinçle tedavi masraflarını soruyor. Aldıgı cevap çok ilginç. Bu vezne hastaneye gelirken ve evine dönerken insanların yaptığı masrafları ödemek için var. Yani bu vezne para almak için değil para ödemek için kullanılıyor diyor veznedar.

İngiltere’deki hastanelerde aldığı cevaplardan şaşkına dönen dev adam Fransa’nın yolunu tutuyor. Aynı şekilde Fransa’daki hastaneleri de geziyor. Ama sorunun cevabı aynı.

”Nothing...”

Belgeselin devamında Fransa da bir grup amerikalı bulup onlarla sohbet ediyor. Avrupa da yaşayan sohbet ettiği Amerikalıların neredeyse tamamı tatil için Avrupaya gelip sonra ülkelerine geri dönmeyen insanlardan oluşuyor. Bu sohbetlerden aklıma kazınan birkaç cümleyi sizinle paylaşmak istiyorum.

M-Michael Moore, F-Fransa da yaşayan Amerikalı..

M : Fransa da hastalık izniniz kaç gün?

F : Sınırsız.

M : Nasıl sınırsız?

F : Ne zaman iyileşeceğinizi nasıl bilebilirsiniz ki. İyileşene kadar hastalık izniniz devam eder.

M : Peki ya doğum izni?

F : 6 ay ücretli. Ayrıca doğumdan sonra devletin görevlendirdiği personel eve gelip çocuk bakımıyla ilgili eğitim veriyor.

M : Gelip çamaşırları da yıkasın bari.

F : Evet haftada 2 gün 4 saat devletin görevlendirdiği personel doğum sonrası eve gelip yemek, çamaşır gibi konularda yeni doğum yapmış olan anneye yardım ediyor.

Michael Moore ile birlikte benim de şaşkınlığım en üst düzeye varıyor.

Bu belgeselin esas amacı Amerika-Avrupa sağlık sistemlerini karşılaştırmak olsa da Avrupa birliğine girmek için yırtınan Türkiye’nin bu standartların ne kadar gerisinde olduğunu anlamamıza da yardımcı oluyor. AB Standartlarını yakaladığını düşünen, AB’e giremememizin tek sebebinin oranın bir Hristiyan topluluğu olduğunu söyleyen kişilerin bu belgeseli izledikten sonra AB’e giremememizin esas sebebinin yaşam ve sosyal devlet kalitesini sağlayamamamız olduğunu anlayacaklarını umuyorum.

Kişisel fikrim şudur ki, bu standartlar yakalandıktan sonra AB’e girmesek de birşey kaybetmiş olmayız. En azından kendi ülkemizde insan gibi değer görür, devletin arkamızda olduğunu hisseder ve hastalandığımızda hastanelerde sürünmeyiz.

BAĞ-KUR-SSK-EMEKLİ SANDIĞI kurumlarını birleştirmeye kalkışıp ve beceremeyerek kaosa sebebiyet veren zihniyetin esas reformun nasıl olması gerektiği ile ilgili bir fikri olması amacıyla bu belgeseli izlemesini çok isterdim.

Ve son olarak yine belgeselden, İngiltere’deki Ulusal Sağlık Reformunun tanıtımı ile ilgili broşürden bir cümle ile bitirmek istiyorum :

“Sağlık harcamalarınız artık devlet tarafından karşılanacaktır. Hastalığınızda hastane masraflarınızı, ilaç paralarınızı düşünmemek için vergi veriyorsunuz.”

Michael Moore ile ilgili ayrıntılı bilgi için :

http://www.michaelmoore.com

 
Toplam blog
: 10
: 1321
Kayıt tarihi
: 17.11.08
 
 

0cak 1982; soğuk bir mevsime, sıkıntılı/ sıkı yönetim yıllarına denk gelmesinin dışında benim dünyay..