Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '07

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

ABD ekonomisi, beklentiler ve 1960’lar

ABD ekonomisi, beklentiler ve 1960’lar
 

Son yıllarda ABD’nin küresel anlamdaki hakimiyeti çeşitli çevrelerce dile getirilen tartışmalarla gündeme taşınırken uluslararası politika ve strateji alanlarında ABD’nin güç kaybettiği, Latin Amerika, Avrupa, Ortadoğu ve Asya bölgelerinde “asi” ülkelerin sayısının arttığı gözlemlenmektedir. Buna paralel olarak ise ABD’nin ekonomik yapısı ve göstergeleri masaya yatırılmaktadır. Doların değer kaybetmesi ve fazilerin yükselmesiyle eş zamanlı şekilde ikiz açık olarak isimlendirilen bütçe açığı ve dış ticaret açığı ABD’de rekorlar kırmaya başlamıştır. Küresel piyasa oyuncularının pozisyonlarından kaynaklanan sebeplerle sözkonusu ana problemler aylık açıklanan bazı verilerle ısrarlı bir şekilde pozitif yönde değerlendirilerek örtülmeye çalışılmaktadır.

Karlarını realize edemeyen veya oluşan fon fazlalıkları için yatırım alanı arayan kesimler açısından bu doğaldır. Konunun spekülatif sermaye hareketleri ve kazançları ötesinde reel gelişmelerin analiz edilmesi yoluyla açıklanması daha gerçekçidir. Son dönemde dile getirilen ciddi analizlerde ise dünya ekonomisini de etkileyecek şekilde ABD’nin yaşayacağı resesyon ya da krizin hangi zaman diliminde ve hangi şiddette gerçekleşeceği saptanmaya çalışılmaktadır. Tüm küresel krizlerin acı tesirlerinin “aniden” patlak vermesinde, öncü işaretler veren zamana yayılmış iktisadi gelişmelerin kısa bir zamanda dalgalandırdığı insan psikolojisi ve yönelimleri esas olduğundan krizin ya da resesyonun zaman ve şiddet derecesi net bir şekilde ifade edilememektedir. İkiz açık rakamları had safhada olan ve negatif tasarruf oranıyla tüketimini sürdüren ABD sermaye akımları için cazip olma özelliğini yitirdikçe ulusal parası da değer kaybına uğramaktadır. Bir yüzyıl önce İngiltere’nin yaşadığı gibi uluslararası arenada etkinliğini kaybettikçe, rakiplerinin cazibesi ve ağırlığı arttıkça (Uzakdoğu, Avrupa ve bazı gelişme yolundaki ülkeler) dolara boğulmuş olan kesimlerin dolardan uzaklaşmaya başlamasını beklemek çok normaldir. Ancak işlem ve rezerv para özelliği taşıyan bir paranın güç kaybı bugünden yarına olmayacaktır. Günlük hayatımızda dahi doların yerini avronun almaya başladığına tanık olmaktayız. Avronun döviz rezervleri içindeki payı artarak %25’lere ulaşırken, çeşitli kesimlerce değişik oranlar ifade edilse de doların payı %65’ler civarındadır. Faaliyetlerini idame ettirmek ya da sahip olduğu pozisyonu korumak için geleceği parlak olmayan bir paraya endeksli varlıklara bağımlılığın devam etmesi bazı kesimler için gerçekten bir ikilemi ifade etmektedir.

Zamana yayılmış olumsuz sinyaller günden güne artmakta ve mevcut durumu idame ettirmenin mümkün olmadığının görüldüğü anda ise dolar varlığına sahip olanların atacağı adımlarla birlikte şiddetli bir durgunluk ve dalgalanma yaşanacaktır. ABD’nin dış ticaret açığının en büyük finansörü olan ve 1 trilyon civarında dolar rezervine sahip olduğu bilinen Çin bu rezervi azaltmak istediğini çeşitli şekillerde ifade etmek istese de bu konuda hızlı adım atamamaktadır. Çünkü atacağı en ufak adımda ciddi değer düşüşleri yaşayacak dolar aynı zamanda Çin’in elindeki rezervin değerini düşürecektir. Rezervin tek kalemde ve aynı fiyattan çıkarılmasının mümkün olmadığı herkesin malumudur. Bu durumdan çıkış yolu dolar üzerinden rezerv, varlık ve gelir akışına sahip olanlar açısından gerçekten zordur. Bu noktada içerisinde bulunduğumuz sürece bazı açılardan ışık tutabilecek yakın geçmişteki bir döneme işaret etmek istiyorum. Sözkonusu dönem 1960’ların sonlarıdır. Sözkonusu tarihte ekonomik ve finansal sistem bugünden farklı olmakla birlikte aynı zamanda doların durumu ve gidişatı açısından ciddi sayılabilecek benzerlikler taşımaktadır. II. Dünya savaşının sonlarında tarihe Bretton Woods Konferansı olarak geçen görüşmelerle 1970’lerin başına kadar geçerli olacak uluslararası para sistemi hayata geçirilmiştir. Altına dönüştürülebilecek tek para biriminin dolar olması ve diğer ulusal paraların ise değerlerinin dolara göre ayarlanması kararlaştırılmıştır. ABD dışında kalan ülkelerin paraları doğrudan olmamakla birlikte dolaylı yoldan dolar aracılığıyla altına tanımlanacaktı. Bu para sistemi, kur riski ve dalgalanmalardan uzak kalınması sebebiyle uluslararası ticaret ve finansal akımlara istikrarlı bir ortam hazırlamıştır. Pariteden sapma olması halinde ulusal Merkez Bankaları’nın müdahalede bulunacak olması bu durumda ana etkendir. Ayrıca petrol ve diğer kıymetli madenlerin de satışı dolar üzerinden yapılmaya başlanmıştır. Doların rezerv para olmasının en büyük göstergesi olan uluslararası ticareti gerçekleştiren tarafların rezervlerini dolar cinsinden oluşturmaya başlaması böylece gerçekleşmiştir. Sahnenin baş aktörleri ABD ve ulusal parası dolardır. (Tartışılmakla beraber bugünün dünyasının başat aktörleri de ABD ve dolardır.) Dünya savaşları ertesinde serbest piyasanın az ya da çok geçerli olduğu bölgelerde ABD’nin nüfusunun yerleşmeye başlaması ve tek güç haline gelmiş olması ayrıca Avrupa’nın imarına ve kalkınmasına kaynak ayırması, Türkiye gibi stratejik konumda olan ve sosyalist kutbun baskısı altında bulunan ülkelere destek vermesi bu ülkenin ulusal parasının merkezde yer aldığı Bretton Woods uluslararası parasal sistemine güven duyulmasına yol açmıştır. (Bugün ABD ve dolara duyulan güvenin erezyona uğramasına karşın 5 yıl öncesinde tersi bir durum geçerliydi.)

1950’lerin ikinci yarısından itibaren ABD’nin aşırı tüketimi ve yukarıda açıklanan sebeplerle global anlamda yapılan harcamaların artması ABD ekonomisinde olumsuz sinyallerin (Bugünde görülen dış açık ve borçlanma) görülmesine kaynaklık etmiştir. Ayrıca Batı Avrupa ve Japonya’nın hızlı şekilde büyümesi ve uluslararası ticarete konu olan mallarda üretici ve akabinde ihracatçı konumuna yükselmesi ABD ekonomisi açısından olumsuzlukları hazırlamıştır. (Günümüzde Çin başta olmak üzere Rusya ve Hindistan’ın yüksek performansı gibi) Günümüzle benzerlik taşıyan diğer bir olay ise ABD’nin yenilgisiyle sonuçlanacak olan Vietnam savaşı için yapılan harcamaların 1964 yılından itibaren giderek artmasıdır. (Aynen bugün Irak savaşı için yapılan harcamaların sonunun gelmemesi gibi.) Tüm bu gelişmelerle 1950’lerin sonlarında 20 milyardan az olan dolar miktarı özellikle 1966 yılından sonra hızla artarak 1973 yılında 160 milyar USD’ye kadar ulaşmıştır. Dolar miktarının giderek artması doğal olarak ABD ekonomisinin kötüleşmesiyle paralel olarak gerçekleşmiştir. Sözkonusu dönem dolar merkezli Bretton Woods uluslararası para sisteminin çöküşüyle sonuçlanmıştır. (Bugün dolar için gündemde olan tehlikede rezerv para özelliğinin yitirilmeye başlanmasıdır. IMF’nin mart sonunda açıkladığı verilere göre doların reservler içindeki payı 1999’dan bu yana en düşük düzeyi olan %64, 7’ye inmiş, merkez bankalarının tuttuğu dolar miktarı ise son beş yıl içerisinde ikiye katlanarak 5 trilyona ulaşmıştır.) Her bir dönemin kendine özgü farklı çizgileri ve her bir sürecin farklı kaynakları bulunmakla birlikte 1960’ların sonları ile günümüz arasındaki bazı benzerlikler dikkati çekmektedir. İlk döneme ilişkin sürecin sonucu yüksek enflasyon, durgunluk, işsizlik, petrol şokları ve buhranlardır.

Bu dönemi ABD herşeye rağmen gücünü koruyarak ve iki süper güçten öndegeleni olarak küresel ekonomi ve politikadaki üstünlüğünü devam ettirerek atlatmıştır. 1960’lar ile benzerliklerini vurguladığımız içerisinde bulunduğumuz dönem nasıl noktalanacaktır? Bugünden görünen dünya üretiminin üçte birini sağlayan lokomotif konumdaki ABD egemenliğinin zayıflayacağı, küresel anlamda durgunlukların ciddi şekilde kendisini hissettireceği, son dönemde hızlı kazançlar sağlayan finans ve sermaye yatırımlarının büyük miktarda kayıplara uğrayacağıdır. 1960’lardan farklı olarak ise ABD liderliğinin yerini çok yönlü/çok kutuplu dünyaya bırakacak olmasıdır.

 
Toplam blog
: 28
: 1654
Kayıt tarihi
: 22.08.06
 
 

İstanbul'dan tarih, ekonomi, siyaset ve kültüre ilgi duyan, güzel bir dille ifade edilen, edebi v..