Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '13

 
Kategori
Güncel
 

ABD ile AB bizim dayımız mı?

ABD ile AB bizim dayımız mı?
 

Gezi Parkı Eylemleri yargılanmasından sonra serbest bırakılanlardan bir grup


Gezi Eylemcileri için adalet yerini bulmuş

Az önce öğrendiğime göre Gezi Parkı olayları ile ilgili mahkeme sevk edilen aralarında Mücella Yapıcı ile Ali Çerkezoğlu'nun da bulunduğu (50) sanıktan önce on iki kişi sonra da otuz sekiz kişi dün gece serbest bırakılmış.

Böylece özellikle gençlerin başta Gezi'nin AVM'ye dönüştürülmesi olmak üzere AKP İktidarının pek çok uygulamalarına da kafa tutan Gezi Parkı Eylemlerinde ‘örgüt kurmak’, ‘görevli memura mukavemette bulunmak’ yanında ‘Gösteri ve Yürüyüş Kanununa Muhalefet etmek’ suçlamalarından dolayı tutuklu hiç kimse kalmamıştır. Umarım çoğunluğun da beklediği gibi kısaca ‘Adalet yerini bulmuştur' denilmesi gerekiyor. Bunca kızılca kıyamet kopartmak neydi a bülbül' desem yeridir değil mi?

Elbette bir hinlik var bu işin içinde. Yoksa göz göre göre (!), 'suç işlemek amacı ile' bir anda Türkiye çapında elliye yakın kentte 'sanal' iletişim gücünü de kullanarak 'örgüt kurmak' her kişinin harcı olmadığı gibi verilen zararlardan dolayı onlarca kişiyi salıvermek öyle kolay olmasa gerekir. Bu konudaki Yargı kararını saygı ile karşılamaktan başka ne yapabiliriz. Verilen bu karar bakalım sorunun üzerine körükle gitmek ve çatışmacı eğilimleri keskinleştirmek isteyen saldırgan kişilikteki kesimlerce nasıl yorumlanacak.

Ne yazık ki söz konusu tepki (protesto) eylemleri sonucu beş (5) genç yurttaşımız aramızdan ayrılmış, yüzlerce kişi ise değişik biçimlerde yaralanmış ve özellikle Biber Gazı ile İlaçlı Tazyikli Su yüzünden oldukça hırpalanmışlardır. Sanırım onlardan bir kaçı İç Hukuk yollarına başvurarak haklarını arayacaklardır.

Bilindiği gibi dört gün kadar önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2006 yılında İzmir'de düzenlenen Bir Mayıs gösterilerinde polisin orantısız şiddet ve biber gazı kullanımıyla ilgili davada Türkiye'yi para cezasına çarptırmıştı. AİHM Kararına göre, 'Zuhal Subaşı ve Ali Çoban'ın açtığı davada Türkiye'yi, şikayetçilerin her birine (15 bin) Euro, yaklaşık (38.400) TL ödemeye ayrıca yapılan masraflar için toplamda (1760) Euro, yaklaşık (4500) TL ödemeye mahkûm etmiş bulunuyor.

Unutmayalım Sopalı ve Palalı Saldırılar ile ABD ve AB odaklarının Gezi Parkı Eylemleri üzerinden yönelttikleri bazı eleştiriler de başlıca etken olmuştur bence. Kaldı ki AB Uyum Yasaları gereğince de Türk Hukuku eski alışkanlıklarını bir yana bırakmak zorundadır. ABD'nin kaygısı ise İnsan Haklarını da içeren katıksız bir demokrasi uygulanmasına geçilmesidir.

Belki onların onca yaptıkları (!) nice tepki (protesto) eylemleri suç değildir de benim şu naçizane dokundurmamın s u ç sayılmasından korkarım. Ondan sonra palasız, sopasız, tabancasız ve Molotof'suz elli altmış satırlık yazıdan dolayı ayıkla pirincin taşını Ömerim, diye düşünüyorum.

Gezi Eylemleri için çok duyarlı olan Batı da boş durmadı

İnşallah bir gün küfür etmek dışındaki bütün eleştiriler ile yakıştırmalar suç sayılmaktan çıkacaktır. Görülen o ki bu konularda ABD ile AB'nin bizim 'dayımız' olmuş çıkmış. Onlar da olmasa biz ne yapardık erenler? Anlaşılan o ki biz değil de iktidarların sürüklediği Türk toplumu ne teknolojik, ne ekonomik, ne eğitim öğretim, ne istihbarat, ne iletişim, ne savunma, ne uluslararası siyaset, ne de yargı konularında kendi kedimizi pek yönetemiyor gibiyiz. Bu gibi sorunlarımız arasında bir de 'çatışmacılık' ve 'ayrımcılık' içerikli particilik, etnik ulusalcılık ve terör saldırıları da katılmış olduğundan toplumumuzun nasıl gerilmekte olduğunu pek çok yansımaları ile görüyoruz. Bu duruma her bakımdan 'kör topal' bir gidiş denmez de ne denir, siz söyleyin.

Şaka bir yana bence onların nice raporları ile yazılı ve sözlü eleştirileri Yargı'da karşılık bulmaya başladı. Oysa Yargıçlar yürürlükteki yasaların verdiği yetkilerle vicdanlarına bağlı olarak hangi dava olursa olsun tutukluluk sürelerini çok daha kısa tutabilirlerdi. Bizde derdest olunarak içeriye atılan kimi kişilerin ilgili suç dosyalarının aylar yıllar sonra sunulabildiği de yazılıp çizilmedi mi?

Bu bağlamda uzun tutukluluk süreleri konusundaki AİHM ile AYM kararları yüreklere su serpmiştir. Böylece kimin dayımız olup olmadığı i l k kez tescillendi, diyebilirim. Bilindiği gibi ABD, ABD Büyükelçisi, AB, AP ile AİHM sürekli olarak Türkiye’deki insan haklarını eleştirdi. Bu çerçevede yayınlanan raporlarında Türkiye hep düşük not aldı ve AİHM Kararları’nda para cezasına çarptırıldı. Peki, aşağıda irdelemeye çalışacağım gibi ABD, AB ile AP Türkiye'nin karşısına dikilen silahlı, bombalı, basın yayın araçlı, uyuşturucu ve silah kaçakçısı adı belli terör örgütünün arkadan adam vurmaları ile adam kaçırmaları karşısında niçin seslerini yükseltmediler?

Daha çok tüketim, daha çok siyasi bağdaşıklık, daha çok alışverişi de içeren Özgürlükçü Liberal Kapitalist Demokrasi dayatmacısı Batı’nın bütün bastırmalarına rağmen TC iktidarları 1970’lerden beri yine de bildiğini okuyor. Çünkü AİHM’ne her babayiğit gidemiyor. Ayrıca bu yola başvurabilmek için İç Hukuk adlı sarmalı yıllarca beklemek gerekiyor. Bu süreç de Yargı kurumlarının uzatmaları oynaması yanında AİHM’deki sıraya bağlı. AİHM’ne avukat ücretinin yüksekliğinden dolayı çok az kişi başvurduğu için TC’ye gelen cezalar 'devede kulak' değil bir devenin bir sarı kılı kadardır, desem yeridir.

Bana göre AİHM Yargıçları İç Hukuktaki yargıçlarımızdan çok daha kılı kırk yaran bir yapıda. Bu son kararda da gördük ki Yargıçlar, silahsız, örgütsüz, bombasız, istihbaratsız, televizyonsuz Gezi Parkı Eylemcileri için kendilerine yönelik suçlamalar karşısında onlara karşı Devletin 'orantısız güç kullanması' nedeni ile de olsa gerek beraat kararı vermesi karşısında adalet terazisinin denge sağlamaya çalıştığını görüyorum.

Yargıya göre teröristler ile devleti yıkmak için örgütlenenler de birer 'eylemci' olmasın?

Yeniden gündeme oturması bakımından bir de şu konuya değinmek istiyorum. New York'taki İkiz Kule'de oturan yaklaşık (3000) kişiyi bir anda öldüren uçaklı, silahlı, bombalı, çok zengin El Kaide Terör Örgütünü ortadan kaldıran Stratejik Ortak ABD neden bizden (40.000)'e yakın can alan, adam kaçıran, yol kesen, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı da yapan PKK Terör Örgütü'nün ortadan kaldırılması için gerektiği gibi çalışmamıştır, diye sormak zorundayım. BU konuda ne yazık ki Türkiye'de gelmiş geçmiş bütün iktidarlar kadar uluslararası kamuoyu ile onların başındaki iktidarların hiç mi suçu yoktur?

Biliniyor ki bu konuda AB ülkeleri ile AP da Türkiye'nin bu terör sorunundan kurtulabilmesi için destek olmak yerine ona kucak açıyor, potansiyel suçlu terör örgütü üyelerine 'terörist' demek yerine 'eylemci' (aktivist) denilmesine başvurulmasına başlanmıştır. Batı'ya göre onlar artık ne terörist, ne militarist, ne özgürlük savaşçısı, ne ayrılıkçı güç, ne de gerilla. Oysa söz konusu Terör Örgütünün geniş toplumun güvenliğini tehdit eden bir unsur olmasının yanında yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğini  dün olduğu gibi bugün bile tehdit ederek Türkiye'de ve K. Irak'ta konuşlanmış olmasını hangi insani ve demokratik değerler ile bağdaştığı için onu görmezden geliyorlar?

Bu yönden 'devlet yapılanması' demek olan ve Türkiye'deki devlet düzenini parçalamak isteyen KCK örgütlenmesi ile Terör Örgütü eylemlerine katılanların Yargı tarafından son bir yıl içerisinde örtülü af ya da bazı yasa maddeleri zorlanarak salıverilmeleri nasıl bir adalet anlayışıdır çözmek zor. Açılım Süreci ile başlayıp kendinden menkul Barış Süreci kapsamında yıllardan beri KCK, BDP ve PKK'nın önlenemez yükselişi yanında sahip olduğu uluslararası basın yayın gücünün ve Türkiye ile K. Irak'ta yeniden yapılanmasının gerisindeki ulusal ve uluslararası dayıları kimler oluyor acaba? (Ankara 12.07.2013)

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..