Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '11

 
Kategori
Siyaset
 

Abdestli Kapitalistler Ve Dindar Emekçiler

Abdestli Kapitalistler Ve Dindar Emekçiler
 

Çocukluğumun belki de en sihirli günlerinden birisiydi gördüğüm o zikir törenine dair görüntüler. Hemen evimizin yan tarafında bulunan boş arsanın bittiği nokta da bulunan inşaat halindeki binanın bodrum katında oturan Ordulu komşularımız düzenlemişti zikir törenini. Çocuklarıyla oynarken ardına kadar açılan kapının ardında, kendisinden geçmiş onlarca kadının “Allah” deyişleri o denli tuhafıma gitmişti ki, kırklı yaşlarıma geldim, halen o görüntünün zihnimde yarattığı manzara aynen dün gibi yerli yerinde durur.

Pek tabii ki görmüş olduğum manzara karşısında kendi kendime onlarca soru sormayı da ihmal etmemiştim.

Bu insanların amacı neydi?

Neden bu denli tuhaf bir şekilde, kendilerinden geçercesine “Allah” diyerek bağırıyorlardı?

O çocuk yaşımda anlam veremediğim bu manzaraya sonraki yıllarda bir daha da bire bir rastlamadım. Ne zaman ki Müslüm Gündüz, Fadime Şahin, Ali Kalkancı mevzuları basına servis edildi, ekranlardan bir kez daha şahit olmuştum zikir törenlerine.

Birkaç yıl önce izledim “Takva” isimli filmi. Erkan Can ve Güven Kıraç filmin başrolünü paylaşmışlardı. Film de Güven Kıraç’ın yönetmiş olduğu zikir törenlerinin görüntüleri muhteşemdi. Kendilerinden geçen insanların o halleri ile inançlarını gösteriyor olmaları, inançlı insanlarda daha bir sempati yaratırken, inançsız insanlarda iticilik yaratmaktan öteye gitmiyordu. Ama en nihayetinde böyle bir yaşamın, böyle bir tercihin günümüz dünyasının gelmiş olduğu nokta da pek de kabul edilebilir bir yanının olduğunu düşünmüyorum. Gerek görüntü icabı olsun ve gerekse de gündelik yaşam biçimi anlamında olsun, tümü ile çağın gerisinde kalmış bir vaziyet var ortalık yerde. Oysaki kültürlerin yaşatılmasını şiddetle savunuyor olsam da, bu gün ülkede tarikat ve cemaatlerin gelmiş olduğu noktada kültür kavramından, inanç kavramından ziyadesiyle, kendi tercihlerini topluma dayatma ve yine kendi anlayışları çerçevesinde toplumu yönetme iddialarının varlığını göz ardı edemiyorum.

Dün akşam işimden çıktıktan sonra, o her zamanki güzergâhım üzerinden evimin yolunu tutmuştum. Kent merkezine yakın bir noktada kırmızı ışığa yakalandım ve yeşilin yanmasını beklediğim o dakikalarda, bir apartmanın hemen yanındaki bodrum kat girişinden çıkan onlarca sarıklı, cübbeli, sakallı, şalvarlı ve tümü ile dini kıyafetler içerisinde çıkan insanlar gördüm. Ne yalan söyleyeyim, irkildim… Böyle bir irkinti hali ile 1994 senesinde İstanbul’da karşılaşmıştım. Refah Partisi’nin Sultanahmet Mitingi sonrasındaki dağılan kalabalığın arasında kalmıştım Beyazıt’ta. İnsanlar akın akın üzerime geliyor ve bu gelen insanların görüntüleri beni onulmaz bir şekilde irkiltiyordu. Sarıklar, cübbeler, şalvarlar, asalar v.b. Henüz daha tüyü bitmemiş çocuklar…

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’a giden bir arkadaşım HAS Parti’nin, Beyoğlu’nda yapmış olduğu basın açıklamasına şahit olmuş. Bir dizi eski solcunun şimdilerde HAS Parti saflarında bir araya geldiğinden bahsetti. Basın açıklamasında o her zaman bildik halleri ile bir köşede kümelenmiş bizim o eski solcularımız. Arkadaşım bu manzarayı hayli mizahi bir dille anlattı. O eski zamanlardaki gibi bir köşeye çekilip, kendi aralarında, dışa kapalı bir şekilde olayları değerlendirmekten öteye gitmeyen bir tavır…

Müslümanlaşmış solcularımız…

Siyasal İslamcı hareketlerinde aslında bir şekilde kendi içlerinde yoğun bir ayrışma süreci içerisine girdiğine tanık oluyoruz. Hem de derin bir ayrışma süreci yaşanıyor bu çevrelerde. Yakın zaman da bu çevrelerin ağzından bir Adil Düzen teranesi dinlemiştik. Dünyevi varlıkların Allah’ın olduğundan demler vurup, eşitlikten çıkıyorlardı. Ne var ki şimdilerde o eşitlik, mülk paylaşımı, adil düzen teraneleri yerini dolarlara, eurolara bıraktı. Bu gün siyasal İslamcı çevrelerin milyar dolarlara nasıl hükmettikleri ortada… AKP iktidarında bir hayli palazlanan İslamcı sermaye, içlerinden çıktıkları, tarikat ve cemaat yapılarına dair de ani bir sıçrama ivmesi kazandırdı. Her bir tarikat kendi sermaye gücünü ve çevresini yarattı. Tarikat ve cemaatlerin artık belirli bir sermaye grubunu temsil eden burjuva bir harekete dönüştüğü malumunuz. Bu çevrelerin ülke ekonomisi içerisinde, hükümetinde desteği ile tuttukları yer alabildiğine genişledi. Bu genişlemenin ciddi bir boyuta geldiğini ve bir İslami entelijansiya da ortaya çıktı. Güçlü ekonomik tekellere hükmeden, bürokrasi içerisine iktidarın desteği ile yerleşen, medya dünyasında hiç de küçümsenmeyecek güç odağı haline gelen bir yapıdan bahsediyorum. İslami kesim içerisinde yaşanan bu baş döndürücü değişim simgesel düzeyde somut bir şekilde kendisini gösteriyor. Sosyal hayatta bu somut görüntülere bir bir rastlamak mümkün… Zira bu yeni diye tabir etmeye çalıştığımız İslami Sermaye çevreleri zengin semtlerde, gösterişli, fiyakalı bir yaşamın içerisinde görünüyorlar. Kılık kıyafetlerinin ardına saklanarak dini söylem tutturan bu kesimlerin dini söylemleri ve kılık, kıyafetleri gerçek anlamdaki düşünsel dünyalarının üzerlerini örten şal olmaktan öteye bir anlam taşımıyor. Bu kesimler her geçen gün daha bir net şekilde kapitalizmle bütünleşiyor ve bu tip tarikat ve cemaatlerin tabanını oluşturan yoksul kesimle, tepe noktasında gücü elinde bulunduranların birbirlerinden koptuğu iyiden iyiye fark ediliyor. Aslında bu farkına vardığımız somut durum, şu an için ülkede yaşanan bürokratik vesayetle, AKP arasındaki iktidar savaşında arka planda kalıyor olsa da, arka plandaki sınıfsal ayrışmanın üzerini örten sis bulutları, yakın zamanda dağılacaktır. Sis bulutlarının dağılması ile birlikte İslamcı sermayedarlarında mazlumları nasıl sömürdüğü, İslami sermayenin mazlumların temsilcisi olduğu yönündeki yanılsamayı param parça edeceği ve yine olan mazlumlara, yoksul halk kitlelerine olacağı şimdiden belli olan bir şey… Tam da bu noktada Kemalist çevrelere de bir parantez açmak gerekiyor. Daha çok mevcut iktidara ve bu iktidar aracılığı ile ortaya çıkan İslami sermayeye yönelik eleştirilerinde din ve laikliği odak haline getirmeleri, İslami Sermaye ve İslamcı kesimler arasındaki ayrışmanın da hızlı bir şekilde fark edilmesinin önünde engel oluşturuyor. Oysa dindar, gündelik yaşamında dinin önemli işleve sahip olduğu emekçi kesimlerde, ortaya çıkan ve güç odağı haline gelen İslamcı Sermayenin kendilerinin temsilcisi olamayacağını fark ediyorlar. Hatta ve hatta bu çevreler pozisyonları icabı ve düşün dünyaları gereği ciddi bir çelişki yumağının da içerisindeler. İşte tam da bu noktada İslami çevrelerde tekelci sermaye ile bütünleşmemiş ve bu gün gelinen noktada bu kesimlere tepki duyan çevreler adım adım sola kayıyor ve kendilerine çeşitli sıfatlar takarak, siyasal hayat içerisinde var olamaya çalışıyorlar. Müslüman Solcular, Müslüman Sosyalistler, Müslüman Toplumcular gibi… HAS Parti’de bunlardan birisidir. Milli Görüş geleneğinden gelip, bu gün Sosyal Demokrat bir söylemle siyasal arenada kendisine pozisyon kapmaya çalışıyor. Pek tabii ki bu kesimlerin serencamına göz atmak ve bir dönem yedikleri haltları teşhir etmek gerekiyor. Zamanında komünizme karşı mücadele derneklerinde aktif şekilde görev yapıp, düzenin değirmenine su taşıyanların, dünden bu güne değişmiş olacaklarını düşünmüyorum. Gerçi bu kesimler, yani Milli Görüş geleneğinden gelip, bu gün kendi bir dönemlerinin kankalarına Abdestli Kapitalistler demeleri yanıltıcı olmasın. İslamcı yazarların tanınmış kimi isimleri “Günümüzde Müslümanların bir müttefiki olacaksa buda sosyalizmdir” lafı dikkat edilmeyecek bir laf değildir. Ha keza aynı isimler Sosyalizmi modern çağın vicdanı olarak da tarif etmeye çalışıyor. Bir tarafta sosyalizmle düşün dünyalarını örtüştürmeye çalışan İslamcı kimi kesimlere karşın, sosyalizmle asla bütünleşmeyeceklerini ve düşün dünyalarının sosyalizmin tam da karşısında olduğunu kanıtlamaya çalışan yazarlarda yok değil hani… Kaldı ki, bu kesimlerin otoritesi sayılan Fethullah Gülen ve çevresinin, nasıl da tescilli birer antikomünist olduğu bilinmekteyken.

Önümüzdeki dönemlerde sol söylem altında farklı farklı İslami kesimlerin ortaya çıkacağı ve İslamcı solcular ve İslamcı sermaye çevreleri arasında sıkı tartışmalar yaşanacağını şimdiden söylemek mümkün.

Biz izlemeye devam edelim bu çevreleri. Bakalım ortaya ne çıkacak?

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..