Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '20

 
Kategori
Eğitim
 

Abdurrahman Özkan Bey

1990 yılının Temmuz ayında Tokat’ın Erbaa ilçesindeki endüstri meslek lisesinde yedek subay öğretmen olarak askerlik görevimi yapmaya başladım.

 

O zamanlar bu ilçe son derece sessiz, sakin, dingin, cangıldan uzak, ferah, toprak kokan bir yer idi.

 

Erbaa’da 12 ay kaldım. Ama hala orada biriktirdiğim anılar belleğimde duruyor.

 

Bir yıl için oraya gitmemden ötürü ev kiralamadım. Bir süre öğretmenevinde ikamet ettim. Burası bana plastik bir ortam gibi gelmişti. Yapay iletişimler, resmi ve katı kurallar çok sıktı beni. İlçenin protokolü sürekli orada vakit geçirdiğinden rahat, serbest hareket etmek mümkün değildi.

 

2 katlı küçük bir tesis olan öğretmenevi hala aynı yerde mi bilemiyorum. Oraya 2 ay kadar katlanabildim. Daha sonra ortaokul ve lise öğrencilerinin barındığı bir öğrenci yurduna geçtim. Orada belletmen, kurs öğretmeni olarak bulundum. Kira ödemedim. Ancak her akşam 2 saat etüd nöbetçisi olarak çalıştım. Haftada 2 gün de ortaokul 1. sınıf öğrencilerine temel İngilizce kursu verdim.

 

Okulda da 45 saat ders verdiğim için günler çok yorucu ve monoton geçiyordu.

 

Bu ilçede bilgi ve deneyim noktasında çok üstün bir insan ile tanıştım. Size anlatacağım O kişi yurdun munis müdürüydü. Bu görevi sosyal sorumluluk faaliyeti olarak görüyordu. Çalışmasını gerektirecek bir maddi sıkıntısı yoktu. İlçenin en güzide mahallesinde iki katlı güzel bir evde ikamet ediyordu. Çok sakin mizaçlı bir hanımı da vardı. Oğlunu ve kızını çok iyi yetiştirmişti. Oğlu akademisyen idi ve ABD’de hocalık yapıyordu. Kızının ne iş yaptığını şu anda anımsayamadım.

 

Kendisi uzun yıllar ilkokul öğretmeni olarak görev yapıp emekli olmuştu. Köy Enstitüsü (KE) mezunuydu. Pazar günü bile muntazam tıraşlı ve kravatlı olurdu. Onu bir kere bile paspal, düzensiz, kirli olarak görmedim.

 

Zaman zaman sakin bir ses tonuyla eğitimden, bilimden, kültürden, psikolojiden, kalkınmadan söz ederdi. O zamanlar 22-23 yaşındaydım. Hiç bir konuda köklü, derin bilgim yoktu.

 

Asla polemiğe girmeden, megalomanlık yapmadan sakin sakin meramını anlatırdı değerli Abdurrahman Bey.

 

O yıllarda Köy Enstitülerinin (KE) ne olduğu hakkında çok sathi bilgilerim vardı. O okulları anlamak için kendisine çok sorular sormuştum. Hiç usanmadan, sıkılmadan, kızmadan anlatırdı.

 

2020 yılı itibariyle KE’lerin ne olup ne olmadığı hakkında bir konsensüs (uzlaşma) söz konusu değil bu topraklarda.

 

Kimisi çok kötü gösterir, kimi yere göğe sığdıramaz. Olaya din eksenli bakanlar bu kurumları dinsiz olarak niteler. Laik eksenli düşünceye sahip olanlar ise çok faydalı bir proje olarak ifade ederler.

 

1940’lı yılların dünyası çok dramatik idi. 1929 ekonomik krizi ve ardından gelen 2. Dünya Savaşından ötürü milletler perişanlık, sefalet içindeydi.

 

Yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti 14-15 milyonluk nüfusa sahip, kişibaşı milli geliri ortalama 100 dolar seviyesinde garip, sessiz, yoksul bir ülke idi.

 

Toplumun yüzde 90’ı köylerde, her türlü medeniyetten yoksun biçimde hayatını idame ettiriyordu.

 

İşte bu sefil koşullar altında KE projesi başaltıldı. Köylerden gelen idealist çocuklar eğitilip yine köylere öğretmen olarak yollanacak ve temelden kalkınma hareketi hızlandırılacaktı.

 

Yaklaşık 10 yıl devam edebilen KE projesi çok faydalı sonuçlar doğurdu. Köylünün bilinçlenmesini istemeyen iç ve dış mihraklar (çıkar çevreleri) bu okulları boğdu.

 

Bugün dünya üzerinde 215 kadar ülke var. Türkiye ekonomik bakımdan 17-18. sırada yeralıyor.

 

Eğitim kalitesi bakımından PISA sonuçları bize çok net doneler sunuyor. Bu verilere göre evlatlarımızı iyi eğittiğimiz ne yazık ki söylenemiyor. 20 milyon kadar evladımız okula gidiyor. Bunun belki yüzde 25 kadarı evrensel standartlarda eğitim alabiliyor.

 

Yüzde 75’lik dilimin yeterli bilgi-becerilerle donanmadığını kitap, gazete, dergi satışları da bize söylemektedir.

 

1990’ların Erbaa ilçesinde görev yapan öğretmenlerin önemli bir çoğunluğu Adıyaman İlinin Kahta İlçesinin Menzil Köyünde ikamet eden bir şeyhin müridi idi. Abdurrahman Bey bu konuda farklı yorumlar (izahatler) yaptığı için kanaat önderi konumundaki öğretmenler Onu pek sevmezdi. Anadolu’nun bir çok garip ilçesinde manzara sanırım bu şekilde idi. Şimdilerde aynı yapının pek değişmediğini de ifade edebilirim.

 

KE mezunu olan bilge öğretmenimiz yurtta kalan çok fakir çocukları sürekli takip eder, gözetir, iyi eğitim alabilmeleri için çırpınırdı. Zira kendisi de toprak bir köy evinden çıkıp bugünlere gelmişti. Artık bu mizaçta öğretmenler çok azaldı...

 

Yazıyı fazla uzatmak istemiyorum. KE mezunu mükemmel insan Abdurrahman Özkan Bey’i saygıyla anıyorum. 1990’lı yıllarda 70’li yaşlardaydı. Aradan 30 yıl geçti. Şu anda sanırım rahmetli olmuştur.

 

Ali Özdemir

www.aliozdemir.net

0505 220 83 85 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 288
: 1733
Kayıt tarihi
: 24.04.11
 
 

Eğitimci - Yazar - Yayıncı. 1968'de doğdu. Marmara Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesini bitird..