Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '12

 
Kategori
Siyaset
 

Abimin Bond Çantası!

Abimin Bond Çantası!
 

  • 1970’li yılların ikinci yarısı…
  • Bakırköy Ticaret Lisesinde öğrenci olan abime ait bir çanta vardı. Bond modeli olanından! Koyu kahve, sütlü kahve renk tonlarının karışımı bir derisi, parlak metalden açma-kapama dişleri, hemen tabanında dik durmasına yarayan ve köşelere takılmış olan dört adet siyah plastik altıgen düğme bulunuyordu. Tahminen 8 cm genişliği, 35 cm yüksekliği, belki 50 cm uzunluğunda bir çantaydı. Çantanın iç döşemesinin rengi de sütlü kahveydi.  
  • 1980’li yılların başında yurtdışına çıkan abimin bu çantasını İstanbul’da muhasebecilik yaptığım yıllarda bende kullandım. Ben de Antalya’ya yerleştikten sonra, o çantanın akıbeti ne oldu, doğrusunu isterseniz hiç bilmiyorum. Hiç sormadım çantanın akıbetini. Oysa o çantanın halen kullanılıyor olmasını ne çok isterdim.
  • Macerası bol bir çantaydı. Hele hele bir tanesi var ki…
  • 1977 yılının 1 Mayıs’ı… Kanlı 1 Mayıs.
  • Abim de o 1 Mayıs’a katılanlardan. Sabahın köründe evden çıkıp da 1 Mayıs alanına giderken bahsettiğim çantasını da yanına almıştı. Öğleden sonra baş ağrısı nedeniyle alandan ayrılan abim, çantasını alanda bulunan arkadaşlarına bırakmış… Unkapanı köprüsü üzerine geldiğinde ise Taksim Meydanında katliam başlamış bile… Devrisi gün gazeteler 1 Mayıs’ın kanlı bilançosunu haber yaparken, Taksim Meydanının boy boy fotoğrafları birinci sayfalardan yayınlanır.
  • O yıllarda evimize giren gazetelerden birisi de Günaydın Gazetesiydi. Günaydın Gazetesi katliam görüntülerini fotoğraflarken, bir fotoğraf karesinde de abimin o çantası, kaldırım üzerinde mahzun bir şekilde durmaktadır. Hafta içerisinde abimin arkadaşları çantayı abime ulaştırmışlardı.
  • Hayal meyal hatırladığım çantanın bu macerası bana en ilginç gelenlerden birisiydi.
  • 1970’li yılların ikinci yarısında abimin lise öğrencisiyken kullandığı bu çantanın üst kapağının iç kısmına abim, kendi özgün el yazısıyla “Türkün Atası Atatürk” diye yazmıştı. Yine abim üst kapağın iç kısmının tam orta yerine, “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazmıştı.
  • 1980 öncesi dönemde sol siyasetin renkleri içerisinde yer almış olan ve kendisine ait olan çantanın kimi yerlerine yazmış olduğu bu cümlelerden anlıyorum ki abim, o yıllarda Kemalizm’i bir anlamda kendisine rehber edinmiş. Bu sadece abime özgü bir durum da değildi. O yılların hemen hemen bütün sol siyasi hareketleri için Kemalizm önemli bir esin kaynağı, önemli bir referans noktasıydı. 1980’li yılların başında yurtdışına çıkan abimle ilk görüşmemiz yıllar sonra oldu. 1993 yılının Temmuz ayında abim, yurtdışına çıkışı sonrasında ilk kez Türkiye’ye gelmişti. Uzun yıllar görüşmemiş olmamızdan dolayı, abimle uzun uzun konuştuğumuzu hatırlıyorum. İstanbul’da birkaç gün kaldıktan sonra birlikte Antalya’ya gelmiştik… Her sabah Konyaaltı Plajına iniyor ve akşama kadar plajda günümüzü geçiriyorduk. O yıllarda abim bana şöyle bir şey söylemişti, “Biz Türkiye’deyken devrimcilik yaptığımızı sanıyorduk. Avrupa’yı görüp, oraların düşünce dünyasını keşfettikten sonra, bizim yaptığımızın devrimcilikle, ilericilikle hiçbir alakası yokmuş. Aslında biz bir anlamda faşistlik yapmışız” demişti.
  • Aslında abim, bir döneme ilişkin özeleştiri veriyordu. Hele ki, Paris’te tanıştığı birçok Ermeni, Rum ve Musevi’nin anlattıklarını dikkate aldığında… Tabii ki bu özeleştiri de, Türkiye’den, Avrupa’ya, özellikle Fransa’ya yerleşmiş olan Ermenilerin, Rumların ve Musevilerin payı büyüktü. Zira bizim her zaman ileri sürmüş olduğumuz, Kemalizm’in “Tek Tipleştirme” hedefinin bu ülkede derin yaralar açtığı ortadayken, kendisini siyasetin solunda konumlandırmış olanların, Kemalizm’i solun referansı olarak ele alıyor olmalarının mantığı pek de akla uygun düşmüyor.  Hele ki kendisini sosyalist sol da konumlandırmış olan kimseler için “Demokrasi” vazgeçilmezdir.  “Düşünce Özgürlüğü”, “İnsan Hakları”, “Farklı toplumsal kesim ve grupların kendilerini ifade edebilme özgürlüğü”, “Ötekileştirmeye karşı duruş”, “Nefreti suç olarak kabul etmek” ve saireler… İlk elden aklımıza gelen bu örneklerin, kendisini sosyalist sol da tarif edenler için hayati önemi vardır. Bu saydıklarımızı “Aman sende” alaycılığıyla el alanların, solun herhangi bir rengi içerisinde olamayacakları malumdur. Peki ya Kemalizm… Bu saydıklarımızın kaçını içerisinde barındırıyor? Tek partiden ibaret bir meclis çatısı altında toplanmanın demokrasiyle bir ilişkisi olmadığı malumdur. Birinci meclisin farklı kesimlerden gelen temsilcilerine karşın, ikinci meclisin tek tip, homojen bir yapıya bürünerek, diğer kesimlerin meclis dışına atılması… Oysa Milli Mücadele birinci meclisle yapılmıştı… Ve sonrasındaki gelişmeler… Şark Islahat Planıyla Kürtlerin asimilasyona tabii tutulması… Takrir-i Sükûn Kanunuyla dilediğini darağacına gönderme yöntemleri, Dersim Harekâtıyla, Alevi Kürtlerin topyekûn katledilmesi... Ki halen bu gün kimi kendisini solda konumlandıran çevreleri Dersim Katliamını meşru gösterebilmek için kırk takla atmaktalar… 1942’de hayata geçen ve azınlıkları mülksüzleştirme operasyonu olarak da nitelendirilen Varlık Vergisi hikâyesi… Ve tabii ki 6-7 Eylül yağması… Alevilerin Diyanette temsil edilemiyor oluşları… Şeyh Said Ayaklanması, Ağrı Ayaklanması gibi hususlara ise girmiyorum bile… Mustafa Kemal’in “Türk Tarih Tezi” ve “Güneş Dil Teorisi” ayrıca değerlendirmeye muhtaç hususlardır.
  • Tabii Anadolu’nun tek tip bir yapıya evirilme süreci cumhuriyet öncesinde başlayan bir proje… Cumhuriyet dönemi bu projeyi aynen alıp uygulamaya sokuyor. Kaldı ki Ermeni Tehciri hadisesi İttihat ve Terakki’nin, Anadolu’yu Türkleştirme projesinin ilk ayağıydı.  
  • Tabii burada yapılan en ciddi yanlışlardan birisi de Cumhuriyet dönemini iki ayrı döneme ayırmak. Mustafa Kemal öncesi ve Mustafa Kemal sonrası… Bu durumun akla yakın bir yanı yok. Hele ki bana göre sadece Cumhuriyet dönemini değil, Osmanlı’da varlığını hissettirmeye başladığı dönemlerden itibaren İttihat ve Terakki dönemini de bu sürece dahil etmek gerekiyor. Yani ll.Meşrutiyet döneminden itibaren bu güne kadar geçen süreç… Bu dönemi birbirinden bağımsız olarak ele alamayız.  
  • Öyle ya neden Kemalizm?
  • Bu ülkede kendisini sol skalanın her hangi bir renginde tanımlayanların Kemalizm’e ilişkin yaklaşımlarında hayli naif olmalarının gerekçesi nedir?
  • Eğitim sisteminin bunda rolünün büyük olduğu tartışılmaz. Zaten Milli Eğitim dediğimizde, akla gelen en nadide gerçek resmi ideolojinin ileriye sürmüş olduğu hadiselere ilişkin bir yontma harekâtıdır Milli Eğitim. Milli Eğitim sistemi içerisine dahil olan herkes tek tipleştirilmiş bir eğitimden geçerek, aykırı ve karşıt görüşlerden muaf tutularak hayata hazırlandı. Merhum İlhan Selçuk her zaman “Cumhuriyet bir aydınlanma projesidir” diye yazmıyor muydu? Bizde aydınlanma olarak tarif edilen şeyin toplumu tepeden biçimlendirme olduğunu bu ülkede birçok insan daha yakın zamanlarda fark etti. Toplumun nasıl yaşamasına karar veren bir elit zümre topluma nasıl ibadet edeceğini, topluma nasıl giyineceğini, nasıl yemek yiyeceğini, nasıl eğleneceğini, nasıl dans edeceğini öğretmeye kalktı. Şapkayı bir devrim olarak nitelendirdik. Bir aydınlanma projesi olarak dikte edildi Şapka Devrimi… Ha keza Harf Devrimi… Oysa bu gün kimi tarihçiler harf devrimini emperyalist-kapitalist dünyaya entegrasyonun bir aracı olarak nitelendiriyor. Bana sorarsanız Harf Devriminden memnun olanlardanım. Lakin işin bir başka boyutu var ki, bir tarih yok oluyor. Ancak akademisyenlere açık bir tarih kalıyor ortalıkta. Koca bir Osmanlı tarihi Arap alfabesiyle yazıldı.
  • Aslında yapılanlar-yapılmayanlar ekseninde bir şeyleri tartışmak da bana pek doğru gelmiyor. Sadece işin bu güne yansıması, bu gün yaşamımızı ilgilendiren boyutu daha önemli… Nitekim halen Ermeni Tehcirine ilişkin toplumda ortak bir payda oluşmuş bile değil. Dersim Harekâtı toplumu ortak bir paydada buluşturamadı. Hele ki dedim ya, kendisini solda tarif eden kimi çevrelerin Dersim Katliamını meşru gören söylemlerini akla ziyan dahi buluyorum. Ne diyorlardı, “Dersim’de isyan vardı”. Eğer böyle bir yaklaşımla hareket edilecekse, yapılan darbelerde meşrudur. Neden Kenan Evren ve 12 Eylül’e veryansın ediyoruz. O dönem de toplumda devlet düzeni ve nizamına karşı isyan edilmiyor muydu? Veya Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesi, Mahir Çayan ve arkadaşlarının Kızıldere’de katledilmeleri… Bunlar da meşruiyet kazanmıyor mu bu arkadaşların Dersim Katliamına bakış açılarında?
  • Bu çevrelerin dediği gayet açık aslında…
  • “Mustafa Kemal ne eylerse güzel eyler, gerisi yanlış.”
  • “Dersim Katliamının emrini veren Mustafa Kemal doğru yapmıştı, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını idam eden dönemin darbecileri ve siyasileri yanlış yapmıştı” demek bana hiç de doğru gelmiyor.
  • Bu gün geldiğimiz nokta da işte önümüzde “Kürt Sorunu” gerçeği var. Alevilerin çözümlenmemiş bir sürü sorunu var. Azınlıklar ha keza… O halde! Bu sorunların kökeninde hiç mi Kemalizm’in payı yok?
  •  
  • Bir çantanın üst kapağının iç kısmına abimin yazmış olduğu bu iki cümle, bence Türkiye’de sosyalist solun 1980 öncesi Kemalizm’e bakış açısını en güzel yansıtan cümlelerdi.
 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..