Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '07

 
Kategori
Anneler Günü
 

Ablam' a...

Ablam' a...
 

Henüz 5 yaşlarında bir çocuk düşünün, Anadolu’nun herhangi bir ilinin, çok da verimli sayılmayacak topraklarında büyümüş olsun. Geçimini tarımla, hayvancılıkla sağlayan, kadınların ırgat gibi çalıştığı o çorak topraklarda sıradan bir ailenin 2. çocuğu. Henüz hangi gökyüzü altında yaşadığını bile kestirememişken, hayatın –biraz da annesinin- ona yüklediği ağır bir misyon vardı. Yeni doğmuş “Annesini çığlık çığlığa bağırttıktan sonra, küçücük gözlerle ona merhaba diyen, bak bu senin kardeşin dedikleri” küçük bir kıza bakıcılık yapmak yeni göreviydi. Ufacık elleri ve ufacık bedeniyle, annesinin yokluğunda zapt etmeye çalıştığı kardeşinin onun başına bela oluşunun ilk yıllarıydı bunlar. Peki, kim miydi bu küçük kız? Benim küçük annem, öğretenim, öğretmenim, koruyucu meleğim, ABLAM. Yaşama dair ne varsa ondan öğrendim sayılır. Daha ilkokul sıralarındayken, benim yüzümden boyunca erkek çocukları bir güzel pataklayışı gelir gözlerimin önüne. Sonraları barby bebeklerime diktiği birbirinden güzel elbiseler, gittiği her yerden bana getirdiği hediyeler, kavgalarımız kahkahalarımız ve ilk ayrı kalışımız.

Tatil mi desem adına bilmiyorum, şuan nereye gittiğini bile hatırlamıyorum, sanırım büyük adaydı. Uzunca bir süre görememiştim onu, ancak çektirdiği resimleri yollamıştı bize, bir tanesinde kollarının üzerine yatmış, pencereden dışarıya bakıyor, gözleri ağlamaklı (kim bilir belki de ağlamış). Nasılda büyük olmak istemişti o an canım, gidip onu olduğu yerde kolundan tutup getirmek için. Çaresiz bir bekleyiş, sonrası silik. Yine zaman tünelindeyim, bir başka yerde ablam, sanırım evleniyor. Ben lise çağına gelmişim. Sıradan bir nikâh, son anda yetişiliyor, ablamın gözlerinden panik ve hüzün okunuyor, annemler ortada yok. Karmaşa, yorgunluk, harala gürele bir telaş ve bitiyor nikâh. Eve geliyoruz gün bitimi, ne oldu şimdi? Amaaan tatile çıktı ablam, gelir birkaç hafta sonra, günler geçtikçe içimdeki özlem büyüyor, ablam bir türlü gelmiyor. Artık oda daha bir o kokuyor. Onun yatağında uyuyorum geceleri, kimselerin sevmediği gıcırdayan yatakta. Oysa bana göre bebek nazlatır kadar sessiz. Bezen eski defterlerini karıştırıyorum, o ilham kaynağım yazıları okumak için. Dolabımda, diğer ablalara kıyasla giymeme asla kızmadığı kıyafetler de benim kadar sessiz bir hüzünle seyrediyorlar olanları. En çok yumurtalı patatesi severdi diyorum içimden, birde yeşil rengi ama öyle sıradan bir yeşil değil, su yeşili. Şimdilerde favori rengi turkuaz, laf aramızda ona da çok yakıyor bu renk.

Korkuyla saygı kavramlarının arasındaki kavgayı bilir misiniz? Ben onunla en yüzgöz olduğum anlarda bile hep korkarak saygı duydum ablama. Ders almamı istediği hiçbir öğüdünü dinlemedim kendi keşifçi ruhumla. Bunu hiç yüzüme vurmasa da, sonuçta hep onun işaretlediği noktaya geldim. Yüreğimin acıyla kıvrandığı bir günün sonrasın da bana hitaben yazdığı satırlarını okuduğum gün bir kez daha anladım ki, kardeşlik sevgisi her şeyi bastırabiliyormuş. En umutsuz anlarınızda umut oluyormuş, hüznünüzü, gözyaşlarınızı bastırılması güç bir sevince döndürebiliyormuş.

Annem bilip, annem gibi sevdiğim kadın, bugün sana hayatındaki en büyük mutluluk olan kızın tadında bir kutlama sunamasam da elimden, yüreğimden geldiğince Anneler Gününü kutlamak istedim. Anneler Günün kutlu olsun ablacım.

 
Toplam blog
: 46
: 1674
Kayıt tarihi
: 25.04.07
 
 

Şu an özel bir şirkette, grafiker olarak çalışmaktayım, geçmişte hikaye denemeleri ile başladığım ya..