Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '17

 
Kategori
Sinema
 

Abluka

Abluka
 

2015 yılının dikkat çeken filmlerinden. Filmin senaristi ve yönetmeni Emin Alper. Yönetmenin "Tepenin Ardı"ndan sonraki ikinci filmidir.

İstanbul'da terör kol gezmektedir. Siyasal kargaşa İstanbul'u yaşanmaz hale getirmektedir. Polis eylemcileri yakalamak için var gücüyle çalışmakta, olayları önceden önlemek için tedbirlerini artırmaktadır. Kadir, 20 yıl hapis yattıktan sonra şartlı tahliye olur. Emniyette önemli bir görevde bulunan Hamza, Kadir'e şartlı tahliye karşılığında bir iş bulur. Kadir, gecekondu mahallelerinde çöp toplayıcısı olarak çalışacak ama asıl işi muhbirlik olacaktır. Çöplerde bomba yapım malzemesi olup olmadığını araştırarak şüpheli durumları emniyet birimlerine bildirecektir. Kadir, çalıştığı mahallelerin birinde kardeşi Ahmet'i bulur. Ahmet, belediyede sokak köpeklerinin itlafından sorumlu birimde çalışmaktadır. Kadir Ahmet'e ağabeylik yapmak için yakınlaşmaya çalışır ama Ahmet bu duruma karşılık vermez. Ahmet'in bu tutumu Kadir'e komplo teorileri ürettirir.

Oyuncular:Kadir (Mehmet Özgür), Meral (Tülin Özen), Ahmet (Berkay Ateş), Hamza (Müfit Kayacan), Ali (Ozan Akbaba)

Senaryo, inceden inceye hesaplanarak yazılmış, ayrıntılı kurgulanmıştır. 90'lı yıllara göndermelerde bulunan kasvetli, sıkıntılı, ağır tempolu bir film. Karanlık mekânlar bütçeyle ilgili bir kusur değil, bilinçli bir tercihtir. ( Zeki Demirkubuz filmlerinde olduğu gibi.)  

Kötülüklerin anası karanlıklardır. Netliğin aranmadığı karanlıklar belirsizliktir. Karmaşa, kargaşa hâkimdir; bilinmezlik vardır ve kötülüklerin sığınağıdır. Karanlıklarda yapılanlarla yüzleşip hesaplaşmadıkça karanlık hiç bitmeyecek, aydınlık yüzü göremeyecektir insanlar. Karanlıklar, günahlara da perdedir. Karanlık, Hıristiyan teolojisinde günahkârlığı ifade eder. Âdem ile Havva'nın günah işleyip cennetten kovulması bütün insanoğlunun kurtulamadığı kara lekedir.  Kiliselerin loş ve karanlık olması bu öğretinin yansımasıdır.

Söylenecek söz ürkekçe söylenmiş sanki. Kaçamak vuruşlar, göndermeler ve metaforlar bir nevi sözü gizlemektir. Hayat, gerçek ile düş arasına sıkıştırılmış. Belki de tepki almamak için düşlere sığınılmış. "Tepenin Ardı" filminde göndermelerle politik filmin kıyısına yanaşan Emin Alper, "Abluka" ile biraz daha cesaret göstererek bir adım daha ileriye gitmiş. Ama yine de tereddüt ve çekingenlik kendini gösteriyor. Belirsizlikle yoğurduğu hikâyeyi biraz ürkek canlandırıyor."Tepenin Ardı"na göre "Abluka"da metaforlar biraz daha azaltılmış ve açılmıştır.

Film gereğinden fazla uzatılmış hissi veriyor. Anlatımın örtük olması, izleyicin kendine bir kahraman bulamaması izlenmeyi zorlaştırsa da hiç düşmeyen gerilim dikkati ayakta tutuyor.

Düşman içeride. Kuşku, korku her yerde kendini gösteriyor. Paranoyak insan tiplemeleri filme serpiştirilmiş. Gerçekle düşün harmanlanması, bir nevi rüya kâbus ilişkisi.

İnsanlar birbirine teğet geçiyor. Herkes bir ada, dört tarafı açık, kıstırılmış ama savunmasız aynı zamanda. Tehlikenin nerden geleceği belli değil.

"Tepenin Ardı" filminde düşman dışarıda, "Abluka"da içeride. Dışarıdaki düşman da belirsizdi, net değildi; "Abluka"daki iç düşmanın da kimliği net değil. Hastalıklı marazi tiplerle hastalık anlatılıyor. Terör var gibi ama ortada görünmüyor,  adı var kendi yok. Devlet sokakları kontrol altına almaya çalışıyor. Ortada görünen sadece devlettir.

Emin Alper bir rüya görüyor. Film bu rüyadan sunulan kesitler. Yer yer sayıklamalar. Yaşananlar gerçek mi, düş mü? Ayırt etmek zor.

"Abluka"da devlet, mahalleyi, örgütleri, mahalle sakinlerini ablukaya almış. Örgütler de mahalleyi ve mahalle sakinlerini ablukaya almış. Film ise seyircisini ablukaya alıyor.

Solun değişmez algısıdır devletin sağcı olması. Bu filmde de rakıyla demlenen lümpen polis tipi kendini devlet olarak gösteriyor. Baskının, şiddetin, işkencenin kaynağı bu tip polislerdir. Şiddet sarmalındaki sol terör örgütleri ise masum ve insancıldır. Bu algı bu filmde de kendine yer bulmuş. Ödüle giden yol mensup olduğun toplumun yaralarını deşmekle mümkün.

Filmde iç içe geçirilmiş düş ve gerçek. Bazı sahneler rüyamıydı, hayal miydi, gerçek miydi ayırt etmek güç. Toplumun gerçeği ile yüzleşmeye çağırıyor film izleyiciyi, sert bir anlatımla.

Filmdeki mahalle, solun 70'li yıllardaki gecekondu mahallelerindeki kurtarılmış bölgelerini andırıyor. O semtlere göndermelerde bulunuyor. Solun iflah olmaz nostaljisi.  Kurtarılmış mahalleler, semtler ilçeler, iller...

Oyuncular emek sarf ederek üstün bir performans göstermiş. Sadece -ön yargının da işe karışmasıyla- polis tiplemeleri abartılmış. Tabii ki bu durum filme gölge düşürmez. Kadir ile Ahmet, dengesizliği ve delirmeye doğru giden süreci iyi oynamışlar.

 Kadir gelgitler arasında yaşamaktadır. 20 yıl yattığı hapishaneye dönmemek için uğraşıyor. Ahmet'e yakınlaşarak ağabeylik etmeye çalışması sanki yalnızlıktan bunalıp da bir aile arayışını gösteriyor. Küçük kardeşinin çocukluğunda yanında olamayışını dert edinerek ona yanaşması iyi niyetini gösteriyor ama bu aynı zamanda marazi bir durumu da yansıtıyor. 

Hapiste geçen 20 yıl Kadir'de arıza oluşturmuş. Gerçek ile düş iç içe geçmiş, komplo teorileri üretip duruyor; yüzü kapalı motosikletliyi kaybolan kardeşi sanması gibi.

Filmde Ahmet, belediye adına sokak köpeklerini silahla vurarak ortadan kaldırmaktadır. Köpek itlafı filmde fazlasıyla yer bulmuş. Ahmet'in vurduğu bir köpeği eve getirerek tedavi etmesi ve aralarında gelişen dostluk filmin en önemli hikâyesidir. Bu hikâyeden bağımsız bir film bile çıkabilirmiş.

Köpeğin kaybolup seyirciyi beklentiye sokması sanki gereksiz gibi duruyor filmde.  Köpeğin ölmüş olması beklenirken sağ salim geri gelmesi şaşırtıcı. Bir metafor değilse anlamsızlığı aşikar.

Köpek metaforu filmin ana damarlarından biri. Ahmet'in köpekleri vurması, sokakları köpeklerden temizlemesi ile devletin teröristleri vurup sokakları teröristlerden temizlemesi arasında bir bağlantı kurulmuş sanırım.

"Tepenin Ardı"nda da öldürülen bir köpek vardı. Zeki Demirkubuz'un açılan kapıları gibi Emin Alper'in de ölen köpekler metaforu mu oluşacak? Şimdiden üçüncü film için beklentiye girdim.

Meral, filmin tek kadın karakteridir. Neşeli, ömre ömür katan, erkekleri mutlu etmesini bilen bir kadın. Samimi, dost ama oldukça şuh bir kadındır. Tahrik edici, seksidir. Erkeklerin aklını başından alan bir fettandır o. Yokluğunda aranan kadındır. Rahatlığı, dostça, arkadaşça davranışının yanında dişiliği de vurgulanıyor. Birlikte yaşadığı biri olmasına rağmen Ahmet'e hatta Kadir'e yakın ve sıcak durması dikkat çekiyor. Açık, dobra, şuh bir karakter.

Devlet zorba, acımasız gösterilmiş ama aynı zamanda acizliği de vurgulanmış. Mahallede gizli meyhane var, devletin haberi yok.  Mahallede teröristler bomba yapıyor, patlatıyor ama devlet failleri bulamıyor. Çöpleri karıştırtarak bomba yapımında kullanılan kimyasal madde arattırıyor. Uzun iş ve maalesef çözüm getirmiyor. Bu işi de psikolojisi bozuk, yarı deli paranoyak birine yaptırıyor.

Filmdeki mekân, kaotik, karanlık ve loş bir ortamdır. Gerçekler, rüyalar, hayaller iç içe geçmiş, karışık. Yaşananlar belki de bir kâbus. Kuşatılmış, sarılmış, nefes alma imkânı verilmeyen insanların psikolojik halleri işlenmiş filmde.

Ablukaya alınan mahallede şiddet, baskı, ölüm var. Mahalleyi medya da ablukaya almış. Medya burada yaşanan kaosu dışarıya aktarmıyor.  Bölgenin dışındaki insanlar bilmez buradaki yaşananları. Medya toplumu manipüle ediyor. Mesela Ahmet silahla köpekleri vuruyor, arkadaşlarıyla taşıyarak bir çukura dolduruyor ama Belediye Başkanı televizyonda köpeklerin uyuşturularak alınıp köpek evlerine götürüldüğünü söylüyor. Bu olanlar zaten sıkıntısı olan Ahmet'i delirmeye doğru hızla sürüklüyor.

Ahmet'in evindeki gölge oyunuyla kuşatılmışlık etkili bir biçimde verilmiştir.

Ahmet'in evin içinde yeni bir kapı açması da ince düşünülmüş bir metafor. Çıkış kapısı. Kuşatılmışlıktan, ablukadan, bunalımdan çıkış arayışı. Bir kapı açılırsa herkes rahatlayacaktır. Yeni kapı ablukanın kaldırılmasını arzulamak, nefes almak gibi bir şeydir.

İzole bir mekân, korku ve ürperti veriyor. Korku, endişe psikolojik bir gerilim oluşturuyor ve bu gerilim filmin sonuna kadar sürüyor.

Mekân, İstanbul'da gökdelenlerle çevrelenmiş bir gecekondu mahallesi. Aslında bu da bir ablukadır. Burjuvanın, tuzu kuruların ablukasıdır. Bu semtteki hayat onların çok da umurunda değil, orası ayrı bir dünya.

Kadir niçin hapishaneye girdi?  Ahmet neden hiç ziyaret etmedi onu? Bu soruların cevabı yok filmde.

Ahmet ağabeyini umursamıyor. Karısı, çocuklarını da alarak başka bir adama kaçmış. Bu, Ahmet'i bunalıma sokmuş. İntiharın eşiğindedir artık o.  Gelgitler yaşayarak delirmeye yaklaşıyor. Kaçak meyhane gibi herkesin kafası dumanlıdır. Hiç bir şeyin anlamı açık değil.

Çöplerin yakılması, köpeklerin öldürülmesi, muhbirlik karanlık mahallenin varoluşu.  Sosyolojik çözümlemeye imkân aralıyor.

Filmde hikâyenin her ucu açıktır. Bu hikâye herkesin, her coğrafyanın hikâyesidir. Film sadece Kadir'in ve Ahmet'in hikâyesi değil, izleyicilerin de hikâyesidir. Herkes kendine bir yer açarak başlıyor hikâyeyi yazmaya. Kadir'in ve Ahmet'in hayallerine, kâbuslarına izleyiciler de kendi hayallerini ve kâbuslarını ekliyor

Sorun bitmiyor, şiddet bitmiyor, bu bir sarmal. Sorunlar şiddeti, şiddet sorunları çoğaltıyor.

 "Abluka"  alegorik ve karanlık bir filmdir. Toplumun kangren olmuş yaralarına dokunuyor. Dokunup, kanatıp bırakıyor, yarayı görünür hale getiriyor. Ana eksen kötülük üzerine kurulmuş. Herkes kötü. Filmi izleyenler arasında 'işte bu karakter benim' diyecek kimse çıkmaz, karakterlerle aynileşmez, yanında da yer almaz. Yerine geçilecek kahramanı olmayan bir film.

Distopik ortam, bir kâbus. Film her ne kadar Türkiye'yi, doksanlı yılları anlatsa da aslında dünyanın her yerinde vuku bulacak olaylardır bunlar. Renksiz ve kimliksizdir. Uzay boşluğunda gezinen bir gemidir. Zaman zaman karadeliklere kapılıp gidiyor.

 

 
Toplam blog
: 22
: 597
Kayıt tarihi
: 10.01.15
 
 

Şiir ve sinema ile ilgileniyorum. Üç şiir kitabım var.      ..