Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '08

 
Kategori
Siyaset
 

Acaba?

Acaba?
 

"Onlar bir milleti yok etme çabalarını kabusa dönüştüren, onurları kadar kahraman, cesaretleri kadar kararlıydılar. Onlar bağımsız Türkiye için savaştılar."

Ülkemizi elde edebilmek için her metre kareye bir kahraman gömdük. Acının en büyüğünü yaşadık. Tecavüz ettiler, yakıp yıktılar. Esir ettiler, işkence gördük. Yılmadık ve başımız dik ülkemize sahip çıktık. Ve bu başarıyı elde edeli daha yüz yıl bile olmadı. Gurur duyduk Türk olduğumuz için, mutluyduk Müslüman olduğumuz için. Çocuklarımıza öğrettik Atatürk’ü, devrimleriyle, savaşlarıyla, başarılarıyla. Örnek edindik hayat görüşünü, felsefesini. Ülkemizin büyüdüğünü görmek, kardeşçe yaşamak, el birliği oluşturmak yüzümüzü hep güldürdü. Yağımız olmadı ama paylaştık. Ekmeğimiz olmadı ama bölüştük. Darlığın ne olduğunu biliyorduk ama mutluyduk. Ezanda namaza hep beraber gittik. Ramazanda orucumuzu tuttuk. Varlıklı değildik ama bize ait hür bir ülkede yaşamanın onurunu taşıyorduk. Hiçbir kuvvet bizi yıkamaz, bölemez ve parçalayamazdı.

Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan bu güne kadar olan tüm savaşları, tarihlerini, olaylarını, anlaşmanın şartlarını ezberledik, ezberlettirdik. Devrimleri içimize sindirdik. Hasan Tahsin’in ilk kurşunu sıkmasından, Kubilay’ın şehit edilmesine, Kocatepe’de top atışından, Alpullu şeker fabrikalarının temel törenine içimize kazındı.

Bu güne geldiğimizde, başıboş ve hemen zengin olmaya çalışan bir gençlik, dejenerasyona uğramış bir nesil ve arada kalmış bizler. Menemen olayını bilmeyen, harf devriminin ne olduğundan emin olmayan, Seddülbahir’i Van’da zanneden umursamaz bir gençlikle karşı karşıyayız. Biz nasıl değerlerimizi koruyabiliriz ki?

Her şeyimiz satıldı, hem de birkaç yıllık geliri karşılığında. Telefonumuz, madenlerimiz, şirketlerimiz, rafinelerimiz, denizlerimiz artık bizim değil. Ruhlarımız kaldı satılmadık. Kapitülasyonlar modernleşmiş olarak yürürlükte, biz oluşturulan gündelik gündemlerle uğraşırken. Askerlerimiz yabancıların mallarına bekçilik yapar oldular.

Nüfusumuz artarken, susuzluk en büyük sorunumuzken, yiyecek aş bulmak zorlaşırken, niçin en büyük derdimiz abdest bozan şeylerde oldu?

Sakalı nerdeyse beline kadar uzamış, kısa kollu önü göbeğine kadar açık, kısa şortlu ve ayağında sandaletlerle denize giden zatı muhteremlerin arkasından gelen, ayağına kadar kapalı pardesülü, çoraplı, kafası örtülü, kimi kara çarşaflı kadınlarımız, uygar kadınlarımız, ne oldu? Hiç mi düşünmezler, o da Allah’ın bir kulu, bende, niye ben örtünüyorum ki?

Yani bir erkek bir kadını gördüğünde aklına gelen ilk şey cinsel ilişki midir? Ve kapatılan bir kadın bundan mı soyutlanıyor? Erkek mi namusu koruyacak, yoksa tesettürle merdiven altında ilişkiye giren kadın mı? Kadın nerde, ne zaman isterse, her şeyi yapar, erkeğin ruhu duymaz ama erkek namus uğruna kadını kapatınca namusunu da korumuş olur, öyle mi? O zaman niye gömülürken ana adımızla gömülüyoruz acaba? Bir tek anamız bilir gerçek babamızı, babamız kendisini baba zannederken. O zaman, nedir bu kadına çektirilen bu zulüm?

Namus kisvesi altında insanı dinden soğutan nedir?

Gündem yaratılırken aslında istenen ve işlenen şey nedir?

Kürt, Laz, Türk, Alevi, Sünni diye niye ayırım yapılıyor?

Biz hepimiz beraberce mutlu yaşarken ne oldu?

Ülkemizi savaşla bölemediler. İç savaş çıkarttılar, sağ sol böldüler olmadı. Ama parayla bu işi hallettiler. Böldüler, parçaladılar bizi. Dinimizi alet ettiler, Kürt dediler, Alevi dediler paramparça ettiler. Askerimizi bile halka düşman etmeye başladılar.

Peki bunu yapan yabancıları anladım. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları anladım. Her şeyi anladım da satılan oyları hiç anlayamadım. On kilo kömür, üç kilo bulgura tav olup oyunu verenleri hiç anlamadım. Satıldıklarını anlamadılar, kabul ediyorum da, hiç birinin çocuğu çıkıp da, sen o bulguru aldın ana iyi yaptın da, telefonumuzu arap dinliyor diye sormuyor mu ? Satıla satıla bir çarıkla kaldık haberin var mı baba diye sormuyor mu?

Bir savaş çıksa, ne bankamız var, ne madenimiz var. Çok güvendiğimiz F16 ları kullanma şansımız bile yok. Ne rafinerimiz var ne de yedek parçamız. Nasıl muhtaç ettiler bizi kendilerine anlamadık. Yavaş yavaş sinsice girdiler içimize. Kol kuvveti ile giremedikleri yerleri parayla satın aldılar. Ormanları yaktılar, arazileri üç beş kuruşa aldılar. Her yer inşaat, her yer yabancı doldu. Emperyalizmi içimize sindire sindire yaşatıyorlar.

Onların derdini anlıyorum da ben çocuğuma ne diyeceğim, nasıl cevap vereceğim bilmiyorum. Çocuğum bana sormayacak mı, baba, kendi kendine yetebilen bir ülkeye ne oldu da buğday ithal eder olduk? Ben çalışıyorum didiniyorum ama ben kazanamazken elin adamı nasıl benden daha fazla kazanıyor? Ben niye yabancıya sömürülüyorum?

Ben bunlara cevap uydurmaya çalışırken aslında yabancılara hizmet eder olduğumuzu nasıl açıklarım?

"Biz Cumhuriyeti bedava kazanmış değiliz. Bunu elde etmek için kan döktük, her tarafa kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lazım olanı yapmaya hazırız."

Acaba?

Acaba hazır mıyız?

(Acaba diye sorduklarım çocuklarının geleceklerini satanlar içindir)

Kendi namıma konuştuğumda, ben kanımı, canımı vermeye hazırım. Hemen, şimdi hazırım. Benim dinim bütündür, ülkem hürdür. Ekmeğimi paylaşıp yemeğe hazırım. Yeter ki el birliğimizi oluşturabilelim. Yoksa her bir metre kareye gömdüğümüz atalarımız mezarlarında ters dönecek.

Not:

1-Ben bir lafa bakarım laf mı diye, sonra döner söyleyene bakarım adam mı diye!

2-Ayaklarım üzerinde ölmeyi, dizlerimin üzerinde ölmeye tercih ederim.

 
Toplam blog
: 51
: 628
Kayıt tarihi
: 12.04.07
 
 

Hayatı farklı gözle bakmayı seven, haksızlığa tahammül edemeyen, olaylara sessiz kalıp yerinde mü..