Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Acaba Düşün(m)üyor muyuz?

Acaba Düşün(m)üyor muyuz?
 

masaüstüresimleri.com sitesinden alınmıştır.


Eli çenesinde veya başı iki elinin arasında, gözlerini sabit bir noktaya dikip, akşama kadar hareketsiz bir şekilde durarak, kukumav kuşu gibi, kafasına taktığı konuyu düşünenler vardır.

Bu anlamda düşünmek, sadece akıldan geçirmek, ya da gözünün önüne getirmekten ibarettir.

Her fırsatta, “ne olacak bu memleketin hali?” modundan bir türlü kurtulamayanları da bilirsiniz. Bütün düşünceleri siyaset olan bu arkadaşlar, kendilerini politikanın merkezi olarak kabul ederler ve -Allah korusun- yokluklarında ülkenin batacağını sanırlar. Bu gruptakilerin en büyük şikâyetleri, gençliğin depolitize edilmesidir.

Sanki gençler siyasete bulaşınca her şey güllük gülistanlık oluyor.

Kahvehanelerden cami avlularına kadar, 3-5 kişi bir araya geldiğinde kendiliğinden ortaya çıkıveren bu düşünme şekli ise, sadece “tasalanmak ve kaygılanmak” eyleminden öteye geçememektedir.

*****

Oysa düşünmekten kastımız, “Bir sonuca varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak fikir üretmek, zihinsel yetiler oluşturmak, çözüm bulmak” olmalıdır.

Bu manada gerçek düşüncelere ve düşünenlere biz ne yazık ki en basitinden alay ederek, “olmaz, olmaz, katiyen olmaz” diyerek engel oluyoruz, hatta daha da ileri gidip onları cezalandırıyoruz.

“Düşünüyorum, öyleyse varım!” diyen Descartes, insanı insan yapan düşüncenin önemini böyle veciz bir şekilde ifade ederken, İlhan Selçuk bu özdeyişi, ülkemiz insanının bakış açısını çarpıcı şekilde ortaya koyacak bir hale dönüştürmüştü hatırlarsınız… “Düşünüyorum, öyleyse vurun!”

*****

Gece gündüz vıcık vıcık siyaset muhabbetleri yapmayı, özellikle de partizanca bir bakışla X partisini göklere çıkarmayı, Y partisini yerin dibine batırmayı, daha açık bir deyişle bağnaz bir taraftarlık yapmayı, herhalde düşünceden sayamayız.

Blogda “siyaset” kategorisinde yazılanları okuduğumuz zaman, herkesin kendi doğrusunu ortaya koymaktan öteye, bu düşüncelerde hiçbir değişim ve gelişim yaşanmasına fırsat vermediğini, hatta “kılına dokundurtmamak” için neredeyse ölümüne bir mücadele içine girdiğini görmekteyiz.

Halbuki, “Barika-i hakikat, müsademe-i efkardan doğar”, orijinal fikirler, enine boyuna tartışılarak ortaya çıkar.

Gerçi biz tartışmayı, birbirimizle dalga geçmek, alay etmek, küçümsemek, hatta biraz daha ileri gidip kızmak ve küfretmek olarak algılıyoruz. Bütün bu karmaşa içinde de birbirimizi tabii ki anlayamıyoruz.

*****

Ülkemizde 25 yıldır süren çatışmalarda şehit verdiğimiz her evlâdımızın ardından hep beraber üzüldük, gözyaşı döktük. Yeri geldi kinle, nefretle dolduk. Büyüklerimiz de bizimle birlikte aynı duyguları yaşadılar ve bize de yaşattılar.

Cumhurbabamız, “Kanları yerde kalmayacak” dediği zaman, terörün köküne kibrit suyu dökülecek sandık. Hele çatışmalarda 3-5 terörist öldürüldüyse sevindik, intikamımızın alındığına inandık.

Bu süreçte binlerce evladımızı şehit verdik. Ama bu savaş niye oluyor diye hiç düşünmedik. Çatışmalarda askerlerimiz niye şehit oluyor diye hiç düşünmedik. Bu insanlar niye dağlara çıkıp ilkel bir hayat yaşamayı, sonra da çatışmalarda ölmeyi göze alıyorlar diye düşünmedik.

Gece gündüz zar zor şartlar altında geçimimizi temin etmeye çalışırken rızkımızdan kesilen paralarla satın alınan bombaların dağlara taşlara niye atıldığını hiç düşünmedik. Milli gelirden bize düşen payın niye buralara heba edildiğini hiç düşünmedik.

21. yüzyılda bu kadar uzun süren bir savaş ne demek oluyor diye hiç düşünmedik. Bu savaşın sürmesinden yararlananlar mı var, birileri bu çatışmadan nemalanıyor mu diye hiç düşünmedik. Binlerce askerimizin şehit olmasına yetkililer niye seyirci kalıyor diye de hiç düşünmedik.

Ne zaman ki, hükümet bir demokratik açılım yapalım, bu akan kanı durduralım, anaların yüreğini dağlamayalım, evlatlarımızı genç yaşta kara toprağa vermeyelim. Yavukluları eşsiz, yavruları öksüz bırakmayalım teklifinde bulundu, bunlar acaba ne yapmak istiyorlar diye düşünmeye başladık.

Kimimiz Amerika’nın isteği mi yerine getiriliyor diye düşündü, kimimiz bizim dışımızda bir senaryo mu yazılıyor diye düşündü, kimimiz hükümet oy peşinde mi koşuyor diye düşündü.

Düşünmediğimiz tek şey, hükümetin ne dediği ve ne yapmak istediği… Eğer bir düşünce tarzımız varsa, böyle bir teklife anında hepimizin bir katkı sunması gerekirdi. Sanki öyle şartlanmışız, öyle kanıksamışız, öyle kabullenmişiz ki, 25 yıldır ilk kez ortaya çıkan böyle normal ve gerekli bir teklifi, âdeta anormal kabul edip karşı çıkıyoruz ve bunda bir gariplik seziyoruz.

Bana öyle geliyor ki, hepimiz düşünce tarzımızı ve sistemimizi mutlaka ve bir kere daha gözden geçirmek zorundayız. Belli ki bir yerlerde bir yanlışlık var.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..