Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '09

 
Kategori
Deneme
 

Acaba kim daha insan?

Acaba kim daha insan?
 

Alkol ruhu mu uyuşturur, beyni mi?


Almanya´ya ilk geldiğim yıllarda tanımıştım onu. Oturduğum sokağın sakinlerindendi Günther.(Güntha diye okunur, r harfi ğ gibi yumşatılıp yutulur) Onu ilk kez oturduğu zemin katındaki evinin penceresinde görmüştüm. Ağzında sigarısı, boş bakışlı, kızarık yeşil gözleri, sanki terk etmiş gibiydi yüzünü. Günther her gün ama her gün kezlerce defa eskimiş bezden çantasını alır, en yakın büfeye (yaklaşık 2 km ) yürüyerek gider içkisini alır, evine dönerdi. Sürekli içerdi Günther. Yani alkolikti. Annesiyle birlikte yaşarmış, yaşarmış diyorum çünkü annesini hiç görmedim. Çıkmazdı hiç dışarıya. Günther´yı ya pencerede sigara içerken görürdüm, ya eski bezden yapılmış çantasıyla içki taşırken, yada büfe yolunda bildiği tek şeyi almaya giderken. Konuşmazdı Günther hiç. Bir kaç kez hallo(merhaba) demişliğim vardı. Fakat o sadece bakışlarının terk ettiği gözlerini çevirir, tepkisizce bakar sonra yine kendi içinin labirentlerine dönerdi. Aslında ona kızardım, çalışmaz, gün boyu içerdi. Benim ödediğim vergilerle kendini zehirlerdi. Öyle zayıftı ki Günther, elmacık kemikleri sanki yüzüne zorla çakılmış gibi bir izlenim verirdi. Kuvvetli bir rüzgaz esse alıp götürecek duygusuna kapılırdiniz Günther´yı. Kışın o karlı, buzlu, soğuk günlerinde, sırtında giyilmekten yorulmuş ince yoşuk montu, ayaklarında yürümekten yorgun ayakkabıları, ince kumaştan ütüsüz pantolonu. Her zaman ki Günther klasiği yani. Yine ölgün bakışlar, yine öylesine yaşanıp tüketilen alkol kokulu günler. Eğer hava çok soğuksa, o zayıf yüzü kırmızıya çalar, açık yeşil gözlerine oturmuş kızarıklıkla aynı rengi alırdı.

Bir bahar günüydü hiç unutmuyorum. Yaşadığım küçük şehrin ağaçları yeni giyinmişti, tomurcuk çiçekli, eteği bahar yelinde hafif açılan, o eşsiz güzellikte rengarenk elbiselerini. Yapraklar yeni merhaba demişti Mayıs´a. Yemyeşil bahar fışkırıyordu doğadan. Güleç yüzlüydü güneş, sımsıcak sevecendi. Dolaşmaya çıkmıştım. Günther yine ayaklarının ezberlediği dönüş yolundaydı. Torbası yine içki doluydu. Yürürken torbası yol kenarındaki ağaççıklara takıldı, torba düştü elinden. Şişelerden biri yada birkaçı kırılmıştı. Deliye dönmüştü Günther, kendi kendine bağırıp çağırıyor küfrediyordu. İçimden pis alkolik iyi oldu diye geçirmiştim. Bir süre sonra o sokaktan taşındım. Artık Günther´yı görmüyordum. Yalnız eski komşularımdan biri söylemişti annesini kaybetmiş. Yine bir süre sonra eski oturduğum sokaktan geçmem icap etmişti. Pencerenin önündeki çiçekler kurumuş, ev tamamen terkedilmiş gibi bir görüntü arz ediyordu. Zaten fazla da oyalanmadım orada. Hep düşünürdüm, insan nasıl tutsak olabilir içkiye diye. Fakat herkes güçlü olamıyordu malesef.

Geçenlerde gördüğüm eski komşum anlattı yine. Günther rahatsızlanmış bir kaç gün dışarı çıkmayınca komşuları polise haber vermişler, polis kapıyı kırıp içeri girmiş. Günther hasta yatakta yatıyormuş, ambülans çağırmış polis, ambülans alıp gitmiş Günther´yi hastaneye. O günden sonra bir dahada geri dönmemiş. Bir süre sonrada hastanede ölmüş. Evi birileri gelip boşaltmiş. Buraya kadar herşey normal, yaşamın içinde olan, olağan rutin şeyler. Fakat acı bir yaşam öyküsü gizliymiş içinde. Bende yeni öğrendim. Günther bir zamanlar evliymiş, çocukları varmış. Bir gün ölümlü bir kazaya sebebiyet vermiş. Karşı otadaki 2 kişi yaşamını bu kazada yitirmiş, ölenlerden biri çocukmuş. O günden sonra Günther hayata küsmüş. Ìçkiye başlamış. Belli ki içinde o bitmeyen vicdan azabının acısını alkolle uyuşturuyordu. Belki sığındığı tek şeydi alkol. Bir süre sonra eşi çocuklarını alıp terk etmiş evi. Günther yalnız kalmış. Bir süre sonraysa annesiyle oturmaya başlamış. Yalnız ben onun eski oturduğum mahalleye ne zaman taşındığını bilmiyorum. Hep oradamıydı, yoksa sonradan mı geldi bir bilgim yok.

Bu acı, gerçek yaşam öyküsünü duyduğum da, öylesine utandım ki kendimden. Bilmeden önyargılı davranıp ona“ pis alkolik „ demiştim. Çalışmadığı üretmeyip, tükettiği için hatta kızmıştım ona. Oysa Günther acıyan yerine döküyormuş, bıkmadan usanmadan taşıdığı o içki şişelerini. Dindirememiş yıllardır sebebiyet verdiği ölümlü kazanın acısını. Azar azar tüketmiş kendini, içtiği içkilerin yudumları gibi.

Ve artık Günther yok. Acısının tamamen dineceği sonsuz yolculuğuna çıktı. Kazayla ölüme sebebiyet vermenin acısıyla yaşanan, onlarca yıla birikti, tükene tükene. Belki de acısının elinden tutup onuda götürdü ebediyete. Kim bilebilir ki? Fakat şu anda bende de büyük bir vicdan azabı bıraktı. Nereden bilebilirdim ki onun bu kadar onurlu, bu kadar insancıl, bu kadar insan sevgisiyle dolu olduğunu. Ondan dileme şansım olmadığı için, sizlerin huzurunda Günther´dan özür dilemek istiyorum. Ön yargılı davrandığım, peşin hükümlü olduğum için. Günther özür dilerim ne olur beni affet.

Diyorum ki siz siz olun, kesinlikle önyargılı, peşin hükümlü olmayın. Bazen öyle sandığınız şey, öyle olmayabiliyor. Ìçinde çok farklı bir gerçek barındırabiliyor. Gözünüzle gördüğünüz, çok emin olduğunuz bir olay bile sizi yanıltabiliyor. Acaba kim daha insan, bile bile insan öldüren, fakat hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya devam edenler mi? (Örnek: Alkollü direksiyon başına oturup kazaya sebebiyet verenler, yada inandığı yaşamsal bir önemi olmayan, bir dava uğruna can alanlar, yada eften püften sebeblerle kan içenler.) Yoksa kazaya sebebiyet verip, iki kişinin ölümünden sonra hayata küsüp, alkol şişelerine mutsuz bir ömür asan Günther´mı?

Soruyorum ?

 
Toplam blog
: 50
: 901
Kayıt tarihi
: 06.10.08
 
 

    ..