Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '22

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Acaba neden?

İktisat bilimi, iktisadi yaşamın mekanizmasını araştıran ve inceleyen bir bilim dalıdır.Bir insan topluluğunda, değerlerin üretim, fiyatlama, bölüşüm (dağılım) ve tüketimi ile ilgili etkinliklerin tümünü açıklamaya çalışır.Bu bilim dalında eğitime ilk başlayanlara en kısa ve etkileyici tanım olarak, kıt kaynaklarla sonsuz insan ihtiyaçlarının karşılanması sorunu dile getirilir yıllardır.Bir de bu bilimin kısmen karikatüristik ama tüm varsayımları o olmaksızın bir arada tutmanın olanaksız olduğu bir baş aktörü vardır: ”homo economicus ; yani her durumda çıkarını en çoklamaya çalışan birey.Biraz duygusal, özverili , yardımsever biriyseniz size oldukça yabancı, dahası itici gelebilecek bir insandır bu birey.Benim gönlüm mesela hep o hukuk alanında, yasalarda yer alan iyi niyetli üçüncü şahıs dan yanadır.Fakat eğer bu iki “birey”i söz konusu iki bilim arasında takas etmeye kalkarsanız her ikisinin birden, tüm varsayımları ve hükümleriyle birlikte çökmeleri işten bile değildir.

İşte bu çapraşık durum birçok soruyu da gündeme getirmekte! İsterseniz bunların bazılarını sizlerle paylaşmak isterim.

Sorular,

İsteklerimiz neden kendimizden daha çok, sahip olduğumuz şeylerin başkaları tarafından istenilir bulunmalarından kaynaklanıyor?

Emek insan faaliyetlerine verilen ad, toprak insanın içinde yaşadığı doğa, paraysa merkezi güçlerin üretim ve değişime sosyal amaçlar doğrultusunda işlerlik kazandırmak için yarattıkları satın alma gücü iken, neden bunlar da piyasalar yoluyla alınıp satılan mallara dönüşüyor? (Karl Polanyi)

Nasıl oluyor da; bir keşif ya da icat, daha önce var olmayan bir ürüne dönüştürülerek, daha önce hiç ihtiyacımız değilken, çoğu zaman doğal çevrenin mahvedilmesi pahasına ve onca kaynak tüketilerek, milyonlarca adet ve çeşitte üretiliyor? Hemen ardından da “ İşte bunlar, sizlerin yeni ihtiyaçlarınız!” denilerek önümüze konuluyor ve fetişist bir iştahla da her koşulda büyük ölçüde tüketiliyor...Bu süreç kesintiye uğradığında ise " kriz var! " deniliyor.

Sevinci ve mutluluğu istifçilik ve başkalarının yarattıklarını kendimize mal etmekle kolayca buluyoruz da, neden paylaşmakta bulamıyoruz (Erich Fromm)

En çok tüketim yerine, en akıllıca tüketimin hem insanın hem de doğanın yararına olduğu gerçeği neden sürekli göz ardı ediliyor?

Bir ülkede onca genç ve nitelikli işsiz ve onca yoksulluk varken, neden mevcut çalışanlar ( kamu kesimi dâhil ) fazla mesai yapmak durumunda kalırlar?

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, 99 yıl içinde, tam 48 kez vergi affı ve onca prim borcu afları gerçekleşmişken bordro mahkûmları dışında kim, niçin vergi ve primini zamanında ödesin ki?

Neden bir ülkenin menkul kıymetler borsa endeksi, gerçekte o ülke ve halkı lehine ulusal ve uluslararası gelişmeler karşısında düşer ve işlem gören menkul kıymetler değer yitirir de, aksi durumlardaysa yükselir?

Neden “ özgürlük “ deyince ilk akla gelen, küresel bir formatta, markalı giysiler içerisinde ve markalı ürünlerle dolu albenili vitrinler karşısında“ tüketim özgürlüğü “ oluyor? Ya da " kapanarak giyinme " özgürlüğü!

Neden demokrasi deyince " iyi bir devlet yönetimi " için, gerekli tüm anayasal kurum ve kuruluşlarla toplum bireylerinin eşit ve özgür bir şekilde ülke yönetimine katılımları yerine, artık salt piyasa ekonomisi, kimlik siyaseti ve parlamenterizm üçlüsünden ibaret bir sistem anlaşılıyor?

Aslında son derece temel, saygın, korunması ve destek görmesi gereken bir duygu olan başarma arzusu, bu coğrafyada; kendini geliştirme, yenileme, yaratma arzusundan daha çok neden aynı zorlu yolda ilerleyenleri iterek, kakarak, çelmeleyerek ya da ayaklarına, omuzlarına basarak gayri ahlaki bir tarzda yaşanıyor?

Neden hem var olan toplumun rekabetçi yapısına sürekli bir uyum sağlayacak, diğer yandan da samimi ve dürüst kişilikler olarak duracak bireyler olmak zorundayız? (T.W. Adarno). Birbirine taban tabana zıt bu iki öğretiden birine ait olmak neden yaşamı refah içinde ve onurluca sürdürmeye yetmiyor?
 

Neden kendi özgün değerlerimiz, tarihsel ve coğrafi konumumuz ile çağdaş uygarlık ufkumuz doğrultusunda kurulan medeniyetimiz sürekli sorgulanır ve tartışmaya açılırken, onu henüz sımsıkı oturtamadan, dünya medeniyetlerini buluşturmak temel amacımız oluyor?

Neden doğu ile batıyı bağlıyoruz diye boğazı köprülerle bağlamak için onca çaba, zaman ve para harcanır da, kendi toplumsal, içsel uyumumuz için bu olanak oldukça esirgenir?

Neden ulaşımla felce uğratılıp, programlarla uykusuz bırakılıp, hormon tedavisiyle zehirlenip, hoparlörlerle susturulan, yiyeceklerle hasta edilen bir mega kentler kaosunda didinip duruyoruz? (İvan İllich)

Bağlantılı bir menfaat uğruna değil de insanlar, yurtları ve dünya için özgür fikirleriyle yazan, çizen, düşünen insanımız neden “Uçurumda açan çiçekler” (Cemal Süreya) gibidir? Hiçbiri diğerleri gibi korunaklı, bol ışıklı ve ılıman bahçelerde pek yer bulamaz? İletişim teknolojisi her gün dev adımlarla ilerlerken, neden bağımsız ve eleştirel düşünebilme alanları gün geçtikçe daha da daralmakta?

Neden ihtiyaç ötesi, aşırı tüketime, “öz”e değil de “görünüme” ve ”görünür olma ”ya, “olmaya” değil de “sahip olmaya” , “başarıya” değil de “yenmeye ve geçmeye” , üretmekten çok başkalarının alın teri edinimlerini kestirme yoldan kendine mal etmeye odaklı bir yapı sürekli devam eder?

Neden hep iktisadi krizler " eli kulağında, yolda ve geldi gelecek! " ? Birçoğumuzun birçok şeyini de götürerek, çok azımıza ise birçok şey getirerek! Kaynak ve servetler birilerinden diğerlerine el değiştirecek. Ta ki bir yenisi gelene kadar!

Nasıl oluyor da dur durak demeden bu süreç kesintisiz olarak hep devam ediyor?
 

Neden, güller ve karanfiller artık eskisi gibi kokmuyor ?

Ve neden artık gelincik tarlaları içerisinde çılgınca ve neşeyle koşan çocuklar hiçbir yerde göze çarpmıyor? Küçük bedenler de artık büyükler gibi başlarını olmadık eziyet ve felaketlerden alamıyorlar?



İ.Ersin KABOĞLU,

30 Mayıs 2022 Ankara

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..