Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '22

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

ACELECİ OLMAMAK

Acele ile yapılan her işin sonuçta yanlışlıkla, çarpıklıkla son bulduğunu kabul etmek gerekiyor. Sanki Merkür Rötar'dayken almış olduğumuz bir karar gibi, aceleyle alınan kararlar da sonuçta bir yanlışlığa neden oluyor.  Acele ‘önyargıyla’ ilgili … Yani bir konuyu tespit etmeden, detaylı olarak değerlendirmeden yapılan yaklaşımlar gibi hemen anında (AN’a dayanmıyor tabii ki) müdahale etmek ve o işi kendi düşünce çerçevesi içinde değerlendirmek anlamına geliyor. Bu konuda sizlerin de çok söyleyeceği şeyler var. Beynin ‘pasif alan’ bölgesinin yani ‘sınırlı’ bir alanda yaşamanın sonucudur. Pasif alan dediğimiz ortamın getirdiği birtakım aktif hareketlerdir bunlar ve çoğu kez de hem karşıdaki insanı aldatır hem  de insanın kendi düşüncelerinin yanlış olduğunu belirtir. İnsan bu şartlarda, bu koşullarda şaşkınlık içinde yaptığı işin farkına dahi varamaz. Fakat AMİGDALA her seferinde olduğu gibi burada da  maharetini göstererek ‘hemen harekete geçme’ prensibinin yerinde olacağını, ufak tefek yanlışlıklar dahi olsa gerekli olduğunu işaret eder. Bildiğimiz yaşam türünde, yaşam biçiminde acele ve biraz daha esnek davranmanın getirdiği şartlar ve koşullar da var. Mesela; sizden büyük olan birisinin istediği bir işi takip etme konusunda esnek davranmanız hiç makul değildir. Madem ki bir talep vardır, o talep en iyi şekilde yerine getirilmeli ve sonuçları o kişiye bildirilmelidir. Burada ‘acele etmeyeceğim’ diyerek bir davranış biçimine girmeniz bir hatadır. Ama aynı işi size o konu tevcih edilmeden yapmaya kalkar ve ortaya da karmakarışık bir takım şeyler çıkarsa da bu sizin beceriksizliğinizin bir ürünüdür.

Acele davranmak sonuç olarak olumlu şeyler getirmiyor. Biraz da ön yargıyla alakalı bir şey. Yani insanların hayata bakış açısı, duruşu,  ağzından çıkan kelimelerin birbirini tutmaması acelecilikle alakalı ve o insanın bu şartlarda gülünç duruma düşmesine neden olabiliyor. Örneğin hastalandınız, aceleyle birkaç tavsiyeyle filanca bir doktora gittiniz. (Doktor seçimi  de çok önemli. ) Doktor sizi muayene edip, teşhisini belirtti ve de tedavi şartlarınızı ortaya koydu. Şimdi verdiği o reçeteye göre bir türlü iyileşmiyorsunuz. Bakıyorsunuz eski halden pek fark yok. Burada acele etmenizin rolü var. Yani biraz bekleyerek, kendinizi dinleyerek veyahut da karşınızdaki doktoru iyi seçerek olaya yaklaşım yapsanız her halükarda bahsettiğim konudan çok daha iyi bir durumda olabilirsiniz. Ama doktorun çok güzel kelam etmesi, güya hastalığınıza çok net bir şekilde yaklaşması çok farklı şey... Hatta yakışıklı olması, size hitap etmesi de farklı bir şey … Yapabilecekleri konusunda maharetinin olması da tabii ki çok farklı. Bunları düşünmeden aceleyle hemen ‘ben iyi oldum’ dediğiniz zaman eski hastalığınızın tekrar nüksetmesi, sizin başka doktor aramanızı ve derdinize derman olabilecek bir insanı bulmanızı gerektirecek durumları ortaya koyabilir.

Günlük yaşamda da bahsettiğimiz detaylardan birçok örnekler verebiliriz. Mesela sizin gibi düşünmeyen bir insanı, hemen aceleyle karar verip dinlemeyebilirsiniz. Oysa ki sizin düşünceniz size aittir, onun düşünceleri de ona aittir. Burada aceleye getirip de olayları değerlendirmeden, bakış açısını bir yerlere oturtmadan verdiğiniz karar kesinlikle şartlanma ve değer yargılarına bağlıdır. Demek ki acele etmek genetik bir özellik olduğu gibi, değer yargıları ve bunlarla ilgili olan unsurlarla alakalı..

Bir insan çok aceleciyse, astrolojik olarak ateş burcundan özelliklere sahip olduğu söylenebilir. Ama her özellik, ortaya çıkan her teşebbüs de yanlış değildir. Genel olarak dominant  bir anlayışla acele etme şartları ve koşullarıyla çok dikkatli olmalıyız.

Saçma sapan işlere ön ayak olabiliriz ve toplumlara yayılabilir. Toplumlarda da hiç hoş karşılanmayabilir. Belli bir kimliğe, belli bir siyasi role soyunmuşsanız, veyahut da mistik alandaki bir yaklaşım içinde bir kariyer sahibiyseniz acele ederek belli bir noktaya gelmeniz söz konusu olmaz. Zaten mistik alanda, aceleci kararlar olmaz. Allah insanlara sabrı tavsiye etmiştir.

Hakkı tavsiye ederken sabrı da ilave ederek bir anlamda aceleci olunmamasını istemiştir. Çünkü her insanın kendindeki veri tabanı istikametinde yaşaması yani düşünce dünyasında yaşaması söz konusu ise onu da makul olarak kabul etmek gerekiyor. Hemen suçlamak, hemen şikayet etmek gibi hemen basite almak gibi bir neticeye gitmek de fevkalade üzücü durumlar yaratabilir. Demek istediğim şu: Acele ile yapılan hareketler, fiiller, sözler düşünmeden, muhakeme etmeden, tefekkür etmeden varılan noktalar hep sonuç olarak sizi şaşırtabilecek düzeydedir. Peki ne yapmak gerekiyor? Yapılması gereken; söylenen bir söze veyahut da istenilen bir isteğe karşı ‘sakin olmak’, ŞUURlu bir şekilde hareket etmek, aklın o noktadaki maharetlerini ortaya koyacak gücü görerek hareket etmek ve program dahilinde yaşamak gerekiyor. Yoksa şuursuzca yapılan hareketler, mantıksal olarak bir bütünlük oluşturmadığı gibi şuursal olarak da bir yaklaşım sağlayamaz. Yani mantık ve şuur iki eşit düzeyde gitmez. Bazen bize göre mantıklı olmayan hareketler, yani göz boyutu itibariyle aldığımız bu değerler şuur boyutu itibariyle aynı düşünce dünyasını vermez. Veyahut da BİLGİyi/DATAyı vermez. Özellikle bu konuya yeni adapte olanlar için söylemek istediğim şey, hemen acele etmemenizdir. Filanca ismi beğenip de bu ismin nelerle karşılaştığını, nelerle yaşadığını bilmeden hemen ona adapte olmak ve onun her söylediği sözü kabul etmek mutlaka doğruyu getirmeyecektir. Belki yaşamıştır, o düzen içinde bir sürü çalkantılı hallerden geçmiştir ama emin adımlarla bir noktaya doğru gitmektedir. Siz aceleyle bunu değerlendiremezsiniz. Örneğin bir insan bir şey yapar, Allah’ın murad ettiği bir şeyi gerçekleştirir. Daha sonra ‘ben bu işi nasıl yaptım?’ der. Düşünmeden, process edilmeden ama aceleciliğe dayanan bir yaklaşım olur. Evet process edilmiyor ama ortada bir acelecilik var. Biraz düşünülse belki hayırlı olan bir işin gerçekleşmesi söz konusu olabilir. Bazen processiz bir yaşamda acelecilik yoktur. Bazen processiz yapılan yaklaşımların dışında farklı  olaylara aceleci olarak yönlenmemek de aynı konumu getirebilir. Yani processte ‘düşünme’ yoktur. Dört tane çocuğunu öldürüp, intihar eden bir adam düşünün. Yani makul bir iş mi yapmıştır? Mantıklı, şuurlu bir iş yapmış mıdır? Elbette ki hayır. Veyahut da eşini bıçaklayarak öldürdükten sonra ‘ben bu işi nasıl yaptım  bilemiyorum.’ demesi de kendisini kurtarmak için bir savunma olayı değil midir? Öldürme fiili senin şuurunda varken, o niyetle o işe girişmişken hiçbir şey düşüncede olmadan dışarıya yansımaz. Bu itibarla olaya baktığımız zaman aceleci bir davranışı görüyoruz ve asla bertaraf edilmeyecek bir hayat hikayesi var bunun içinde.

Spor müsabakaları oluyor. Spor müsabakalarından önce özellikle derbi maçlarında tahminlerde bulunuluyor. Yok şu  takım alacak, yok şu takım galip gelecek veyahut da berabere kalacak. Şu takım eksikti, ondan dolayı böyle bir sonuç olabilir veyahut da o takım şu anda daha formda… Bu tarz yaklaşımlar...

Yani sürecin çok kısa olması ve özellikle kariyer sahibi isimlerin bilgi vermesi açısından bazı detaylar istendiğinde bu gibi ifadelere başvurmaları ama  onun yanında hiçbirinin tutmaması ve mağlubiyeti beklenen takımın muazzam bir oyun oynayarak, galip gelmesi düşünülen takımı yenmesi. Bunlar olasılıklar arasındadır. Bütün bunları değerlendirdiğimizde, acele etme özelliğinde his denen yapının  devreye girmemesi de yatıyor. Eğer duyularıyla değil hisleriyle biraz hareket etse, taraf olmasa; çünkü insanın tuttuğu taraf netice ne olursa olsun  o tarafa meylettirir. Yani galibiyete doğru çeker. Mağlubiyeti hiçbir zaman istemez. Duygularla yapılan işlemler de zaten sonuç olarak hüsran yaratır… Yani ister acele edilsin isterse uzun süreçli olsun… Bu sonuçları mutlaka getirecektir. Acele etmemek için pasif alandan aktif alana geçmek ve bu geçişin de Allah'ın muradı ilahisi sonucunda gerçekleşeceğini düşünmekte fayda var.

Aksi takdirde ‘ben aktif alana geçmek istiyorum’ diyerek kendi kişiliğini ve benliğini ortaya koyar ki bu tamamen dışlanmış bir iradeyi yani bir ‘ikilemi ve ŞİRKi’ oluşturur ki böyle düşünceler ezber olarak kabul ediliyor. Ezber kabul edildikten sonra insanlar sırtını bu konuyu açan bir yere dayadıkları için de hiç kendilerinde hata görmüyorlar, kendilerini analiz etme fırsatı da bulmuyorlar. ‘Pasif alandan aktif alana geçmek gerekir’ dendiği zaman onlar hemen  pasif alandan aktif alana geçmek şeklindeki bir yaşamı benimsiyorlar. Bir buz kalıbında baloncuklar vardır. O baloncuklar hiçbir zaman fark edilmiyor; çünkü aceleyle verilen bir karar  bir tespit var. O tespit sonucunda da acele etmekten daha da vahim sonuçları, yaklaşımları gerçekleştirebiliyorlar. Peki bunları kim değerlendirebiliyor? Evet, bunları ACELE ETMEYENLER  değerlendirebiliyor. HAKİKAT  ilmine vakıf olanlar cennet ve cehennem konusunda özellikle ‘cennetin çoğunluğunu BÜHLler teşkil edecektir’ şeklindeki uyarısıyla olaya baktığımda belli bir iradenin olmaması da söz konusu…

Özetle konuyu şu noktada toparlayabilirim: Acele etme veyahut da acele etmeme gibi bir takım yaklaşımlar bu açıdan bakıldığında kişisel bir iradeyle alakalı değildir. Ama en azından şu konuşmalar ya da daha önce yapılan tespitler dikkate alındığında AYNALAMA yoluyla yapılan birtakım yaklaşımların geçerli olabileceğini ve acele etmenin hiçbir faydası olmadığını düşünerek hareket etmek, düşünerek yaşamak çok mantıklı bir şey;  ama Kuran'da da buna işaretler var: Hala tefekkür etmeyecek misiniz? Hala düşünmeyecek misiniz? şeklindeki bu ibareler aslında metafor yaklaşımlarla ilgili. Senin düşünceyle yaptığın birtakım yaklaşımlarda ‘kişiliğin’ varsa, kişilikle, o SEVGİyle İMANı yakalaman da mümkün değil!!!

Ahmed F. Yüksel

13 HAZİRAN 2022

Bodrum/Milas

https://twitter.com/ahmedfyuksel

https://www.instagram.com/ahmedfyuksel

https://www.facebook.com/ahmedfyuksel

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..