Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '08

 
Kategori
Doğa Sporları
 

Acelle'den sultanpınar'a Gürcü türküsü

Acelle'den sultanpınar'a Gürcü türküsü
 

Fotoğraf: Fatih Yıldızhan


Arabanın ön camında, sileceklerin hareketleri ile yok olan ve sonra yeniden yeniden oluşan damlacıklar, dışarıda kapanan hava ve yine yüzünü göremediğimiz güneşten yoksun olarak, solumuzda grimsi kirli beyaz elbisesini giymiş İzmit Körfezi üzerinde, kapkara gölgelerinin siluetleri ile gemiler bize selam veriyorlardı.

Göztepe Köprüsü’nde dahil olduğum yolculuğumuz 12 doğa gezgini ile beraber devam ediyordu. Adapazarı, Akyazı, Boztepe köyü yaylası olan Sultanpınar, Acelle, Kılavuzlar, Kaşıkçı Şeyhler yaylası üzerinden tekrar Sultanpınar yaylasında sonlanacak güzel bir yürüyüş yapacağız bugün.

Sabah sohbetleri arasında Kuzuluk’a nasıl geldiğimizi anlayamadım bile. Yol boyunca yağan yağmur pek kuru olmayan bir gün yaşayacağımızı bize camlara vururken çıkan pıtırtılarla fısıldıyordu. Kuzuluk’ta yağan yağmur ile beraber alışverişimizi tamamladık. Biraz oyalanarak yaptığımız alışveriş sırasında belki yağmur biraz diner diye düşünüyorduk ama açıkçası yağmur pek dinmeye niyetli değil gibi duruyordu. Yapacak bir şey yok yürüyeceğiz, şeker değiliz ya erimeyiz birkaç damla suyla. Kuzuluk’u geçtikten sonra devam eden ana yol üzerinde güneydoğu yönünde ilerledik ve biraz sonra Boztepe köyüne doğru sağımızda bulunan ırmağın üzerinden geçerek yönümüzü güney-güney batıya doğru çevirdik. Önümüzde yükselen vadi yamacı üzerinde arasından geçtiğimiz köyler arasında yükselerek devam eden yolda ilerliyorduk. Vadi önce solumuzda bize muhteşem seyirlikler sundu. Hemen sağımızda başlayan yeşil çember önce solumuzda alçalıyor sonra vadi tabanına kadar ulaştıktan sonra karşı yamaçlarda yeniden yükselerek bizimle aynı seviyelere ulaşıyordu. Hava kapalı olmasına rağmen hakim olan gürgen, kayın örtü nedeniyle yeşilin daha açık tonları bütün manzara içinde görebileceğiniz tek renk olarak karşımızda bize ne kadar çeşitlenebileceğini gösteriyordu.

Ancak biraz sonra yönümüzü tam batıya çevirip sağımızdaki yamacın üzerinden aştığımızda bu sefer sağımızda, kuzeye doğru az önce arabayla yanından geçtiğimiz ırmağın vadisini izliyorduk. Aşağılarda ki kararmış toprak ve kararmış yeşille birleşerek, yakınlarımızda bulunan fındık bahçelerinin ak yeşillikleri arasında kaybolan siyah renk halkalarını bize doğru gönderiyordu. Yağmur bir hayli yavaşlamış ve ufak ufak çiselerken yükselen bulutlarla beraber karanlık bir miktar açılmış ve yeşil siyahtan sarıya nasıl yolculuk yaptığını gösteriyordu. Biz kendimizi gezgin olarak adlandırıyoruz ama bu dünyanın en iyi rotalarının hepsini de bilen tek “Tek Dünya Gezgini Yeşil” gözlerimizin görebildiği kadar büyüklüğe sahip bu küçük alanın bütün rotalarında bıraktığı izleri görmemiz için önümüze sermişti.

Önümde uzanan manzaraya baktığım zaman gördüklerim beni yıllar öncesine aldı götürdü…

1996 yılında Isparta ovasının kıyısında sırtını Katrancık Dağı’na yaslamış küçük bir tepenin yamacında, bütün ovayı gören ve ova sonunda heybetiyle duran Davraz dağına doğru uzanan manzarayı izliyordum. Önümde metrelerce uzanan elma bahçelerine, onların arkasında buğday tarlalarına ve gölgesinde oturduğum nar ağacı dalında bulunan ham nar meyvesine bakmıştım. Aşklarımı yazdığım not defterime kalemim şunları karalamıştı;

Doğada üç ana renk vardır

Mavi, sarı, kırmızı

Bütün renkler, bu üç rengin kainatta ki raksıyla serpişirler kainatın dört bir tarafına

Bunu en çok yeşil sever

Bazen ıssız doruklardan birinde tatlı melodiler söyler ıslığında

Bazen iliklere işleyen bir sıcaklık sarar gülen bakışlarında engin deryalar altında

Bazen buram buram sevda kokar yüzüne dokunan ince bilekli ellerin beyaz yazmalı yeşil gözlü bakışlarında

Bazen Anadolu haykırır hasretini, yeşil yaprakların arasında ham bir narın yeşermiş dalında

Vadi üzerinde yükselen yağmur bulutları arkasında bir küme halinde küçük bir bulut yığını bırakmış ve ufukta gördüğümüz son yamacın önünde vadinin hemen üzerinde aslı olarak kalmıştı. Gri bulutlar aşağılardan gelen yeşil ışıkları tekrar aşağıya sağa ve sola geri yansıtıyordu. Sanki yavuklusunu görmüş toy bir delikanlının heyecanını yansıttığı küçük yeşil bakışları, anlaşılmamak için gözlerini kaçırmaya çalıştığı utangaçlıkları altında sevgisinin gücünü ve fark edilebilirliğini saklamaya çalışan mahzun yeşil ışıklardı bunlar. Bulutlar yağmur için alçaldıklarında, aşağıda yeşile aşık olan toy bir delikanlıyı yağmurdan sonra yükselirken geri götürememişler ve delikanlı aşkını anlatabilmek için, rüzgarda dağılıp yok olmak pahasına arkada kalmıştı. Şimdi gizlemeye çalıştığı yeşil bakışlarında aşkını anlıyordum. Bu umutsuz aşk bizim için muhteşem bir seyirlik olarak orada vadi üzerinde asılı olarak poz veriyordu şimdi.

Yaylaya çıkan yol bozuk ve yağan yağmur nedeniyle aracın yol alamayacağı kadar bozuk olabilir kaygısıyla yönümüzü Acelle yaylasına doğru çevirdik ve Sultanpınar yerine Acelle’den yürüyüşe başlama kararı aldık. Yaylaya geldiğimizde yağmur hızını yeniden arttırmıştı. Yayla doğudan batıya doğru uzanan bir vadinin sağ yamacında uzanıyordu. Biz yaylaya kuzeydoğusundan, yukarıdan giriş yaptık ve batıya doğru alçalan hat boyunca ilerleyerek yayla evlerinin bittiği yere kadar geldik. Yolun devamının yükselen su seviyesi nedeniyle gidilemeyecek durumda olduğunu görünce biraz zor olsa da arabayı tekrar geldiğimiz yere kadar çıkarmayı başardık. Yağmur nedeniyle fotoğraf makinemi yanıma almadım, ne kadar büyük bir hata yaptığımı anlamam için çok zaman geçmesine gerek kalmayacaktı.

Acelle yaylasını alçalarak kurulduğu vadi yamacı boyunca izleyerek geçtik. Vadinin sağ tarafında evler ve vadi yamacının üstlerine kadar devam eden otlaklar çevrelemişti. Vadinin ortasından geçen çayın sol tarafında ise vadi üstlerine doğru açık yeşil tonlara sahip gürgen ve kayınlar ile kara yeşil renklerde ardıç ağaçları olduğunu düşündüğüm ağaçların karışık olarak bulunduğu orman bulunuyordu. Vadiyi batıya doğru geçerek yayla sonunda çayın üstüne doğru sol yamaca doğru kıvrılarak geçtik ve çimenli yeşil alanın arkasında güney batı yönünde patikaya girerek yükselmeye başladık. Patikanın nasıl oluştuğu, şu anda dere gibi akan zemininden anlaşılıyordu. Bir süre tırmandıktan sonra sertliğini kaybeden çıkış daha yumuşak bir tırmanışa dönüştü. Yol boyunca anıtsal kayın ağaçları ve onların arasında serpilmiş ardıç ağaçları önümüzü kapatıyorlar fakat yaklaştıkça önümüzdekiler kenara çekiliyor ve sonra onların arkasında yenileri beliriyordu. Durmadan açılan perde durmadan tekrar tekrar kapanıyor, sonra tekrar tekrar açılıyordu. Bu perdenin her açılışında ardıç ve kayın desenleri ile kara yeşiller, açık yeşiller hızla birbirine karışıyordu. Bir an açılıp kapanan bir akordeonun körüğü gibi, melodiye göre bazen hızlı bazen yavaş açılıp kapanan bu renkler akordeon ustasının çaldığı Gürcü Türküsüne vokal yapıyorlardı. Sonra birden bire biten ağaçların arasında yerden fışkıran çimenler, susan akordeon ve vokalin sessizliğinde solo hicaz bir şarkı söylüyorlardı.

Bu şekilde geride bıraktığımız birkaç açıklıktan sonra yumuşak bir inişle devam eden patika Kılavuzlar Yaylası içinde son buldu. Acelle çıkışında gördüğümüz avcıların köpekleri bütün yolu bizimle gelmişlerdi. Kılavuzlar girişinde bu köpekleri görememiştim. Kılavuzlara kuzeyinden giriş yapmıştık, yayla bizim sağımıza batıya doğru düz bir şekilde ve önümüzdeki hatta güneye doğru yükselerek uzanıyordu. Bu yükseliş hattı boyunca arkadaki orman örtüsüne sırtını yaslayan yayla evleri önümüzde uzanıyordu. Yükselerek evlere doğru ilerlemeye başladık. Yağmur yeniden başlamış ve hızını arttırmıştı. Burada Adapazarı’ndan geldiğini öğrendiğimiz başka bir grupla karşılaştık. 5 kişiydiler ve gezmeye gelmişlerdi. İyice hızını arttıran yağmur nedeniyle evlerden birine sığınarak yemek yemeye karar verdik. Necdet Abi sığındığımız bir evin kenarında saçak altında ateş hazırlıklarına girişmiş bizde içeride domates, biber doğramaya başlamıştık. Dışarıda bulduğum geniş tahtaların üzerine serdiğimiz örtülerle ? masa hazırlamıştık. Necdet abi akşamdan aldığı etleri pişirmeye başlamıştı bile. Biraz sonra közde pişmiş biftek ve sonrasında tavuk etlerini mideye indiriyorduk. Tatlı olarak helva, ve tabi taşıyanların en büyük keyfi sıcak çay… Hepsini ben içmedim kızmayın. Birazını çok üşüyen hanım arkadaşlarımızla, bir kısmını da et pişirmek için çok uğraşan Necdet abi ile paylaştım.

Ellerine sağlık Necdet Abi.

Verdiğimiz bu molayı ve çay keyfi sonunda Necdet Abi’nin yönlendirmesi ile harekete geçerek bitirdik. Şimdi yayla boyunca güneye doğru yükselerek evleri geride bıraktık ve doğuya doğru döndük. Yaylanın sonunda ki yüksekliği aşınca alçalarak devam eden açıklık boyunca yol almaya devam ettik. Orman ortada bulunan açıklığa doğru yol vermiş ve kenara doğru çekilmişti. İnişin sonunda doğuya doğru yeniden hafifçe yükselmeye başladık ve biraz sonra…

Yüzüme doğru aniden esmeye başlayan rüzgarın etkisiyle gözlerimi yukarı doğru kaldırmak zorunda kaldım. Dağlar kendisine bakmam için soluğuyla yüzüme dokunmuştu…

Nesine yar nesine

Ölürüm ben sesine

Bir daha vursa idi

Nefesim Nefesine ( Karacaoğlan)

Önümüzde aşağıya doğru uzanan düz bir vadi vardı. Ufka kadar önümüzde devam eden açıklık solda vadi boyunca yükseliyordu. Sağımızda ise kara yeşil ve ak yeşil tonları arasında yükselen ağaçlar bu açıklıkta nöbet tutan eski çağ şövalyeleri gibi atları üzerinde oturmuş, mızraklarını bize doğru yöneltmişler, bizi selamlıyorlardı. Atlar şövalyeleri gibi ya kara yeşil, yada ak yeşil örtülerin altında soluk alıyorlar ve soluklarından çıkan buharlar bu ordunun üzerinde asılı kalmış bir bulut kümesinden arta kalan pusu oluşturuyorlardı. Doğanın nefesine dokunarak ve yeşil ordunun bakışları altında bütün bu açıklığı aşağıya kadar geçtik. Açıklık sonunda hemen sağımızda, daha önce Karagöl’den trans geçiş yaptığımız Kaşıkçı Şeyhler köyüne ait bir yayla vardı. Oda sırtını arkasındaki ormana yaslamıştı. Pazartesi sabahı işe gitmek zorunda olmasaydım orada o açıklığın ortasında bir gece kalmak, yıldızların ışığını üzerime örtü yapmak ve hasretimin terinde uyumak isterdim.

Tekrar sola kuzeybatı yönünde devam eden başka bir vadi hattı boyunca ilerlerken bu muhteşem açıklık arkamızda kalmıştı. Acelle’den çıktığımızdan buyana neredeyse dörtgen bir rota izlemiştik ve şu anda dörtgenin üçüncü kenarında ilerliyorduk. Vadi boyunca devam eden açıklık bizi sonunda Sultanpınar Yaylasına ulaştırdı. Açıklık sonunda solumuzda bizden uzak duran orman bize daha yakınlaşmıştı. Açık vadinin sonunda bulunan sola dönen dik bir inişten aşağı inerek çaydan karşıya geçtik. Burada dağdan aşağıya doğru ağaç oluklarda çayın diğer tarafından bizim olduğumuz tarafına akan kaynak suyundan önce ben sonra mataram doya doya içti.

Batıya doğru Sultanpınar yaylasını geçtikten sonra girdiğimiz vadi içinde çaya paralel olarak ilerleyen yolda ilerlemeye başladık. İki derenin birleştiği, orman örtüsünün hakimi ak yeşil ve kara yeşiller arasında sarı ve kırmızıları da gördüğümüz renk cümbüşü yol yapılırken ortaya çıkan beyaz toprakla birleşiyordu. Biraz sonra yolla beraber çayın sol tarafına geçtik ve çay sağımızda derinleşen vadi içinde küçük bir çağlayan ve kayalara oyulmuş havuzlar içinde devam ediyordu.

Vadi sonunda Acelle’ye ulaştık ve başladığımız noktaya geri dönmüştük. Araç yanında dönüş hazırlıkları yaptıktan sonra yola çıktık. Hasan Abi’nin Boztepe köyü kahvesinde beraber geldiği bir grup ile beraber olduğunu öğrendik ve bizde oraya uğradık. Sıcak birkaç bardak çay, hoş köy kahvesi görüntüleri…

Yol boyunca türküler, şarkılar.

Tabi birde güzel Galatasaray haberleri… Mutluluğumuzu bazı farklı takım taraftarı olan dostlarımızla paylaşmak istedik ama ulaşamadık !!!!

4 Mayıs 2008 Acelle, Kılavuzlar, Sultanpınar yürüyüşü, 12 km, 12 Gezgin

 
Toplam blog
: 17
: 869
Kayıt tarihi
: 24.07.08
 
 

Dağların doruklarında geven otlarının dikenlerinde, Tepelerin arasında sıkışan ovalara sarka..