Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '07

 
Kategori
Eğitim
 

Acemi öğretmenlere usta öğrenciler

Okul Deneyimi-I dersimiz için her hafta uygulama yaptığımız İlköğretim Okulu’na gidiyorduk. Derslere giriyor ama herhangi bir çalışmada bulunmuyorduk. Benim arzum bir sınıfın tek öğretmeni olmaktı. Müdür Yardımcısı , “ Öğretmen Hanım, size üçüncü sınıfı vereyim ” deyince, hiç itiraz etmeden kabul ettim. Yanımda arkadaşım da bulunacaktı. Arkadaşım ile ben o sınıfın öğretmenleri olacaktık. Müdür Yardımcısı ile 3-J sınıfına gittik. Sınıf çok sessiz ve akıllı bir şekilde oturuyordu. Müdür Yardımcısı, “ Bu hanım kızlar sizin öğretmeniniz. Bu derse onlar girecekler ” dedi ve ayrıldı.

Müdür Yardımcısı ayrılır ayrılmaz, sınıfta kıpırdanmalar başladı. Az önce sessiz sakin oturan çocuklar birden canlanmışlardı. Gülüyor, aralarda dolaşıyor ve bağırıp çağırıyorlardı. Çok şey denedik ama susturamadık. Susturamayınca ne yapacağımızı şaşırdık. Ne de olsa, ilk defa öğretmen olarak bir sınıfın başına geliyorduk. Üstelik bu sınıf, çocukların en hareketli ve yaramaz olduğu dönemdeydi. Susturabilmek için, “ gece-gündüz ” ve “ deve cüce ” oyunlarını oynattık.

Bu oyunların işe yaramadığını görünce, başka yollara başvurma gereksinimi duyduk. Aslında bu oyunları çok sevdikleri her hallerinden belliydi ama sınıfta oyun için birlik kuramadık. Kimi oynuyor, kimi ağlıyor, kimi de kitap okuyordu. Sonunda hikaye anlatmaya karar verdik. Arkadaşımın anlattığı hikaye bir süre işe yaradı ama, daha sonra sınıf eski haline döndü. Bu sefer çocukları tahtaya kaldırıp, şarkı söyletmeye karar verdik.

Çocuklar, şarkı söylemek için adeta yarışıyorlardı. Hepsi de çok başarılıydı. Şarkı söylemede olduğu gibi, dans etmede de başarılıydılar. Ama dozu burada da kaçırdık. Çocukların hepsi şarkı söylemek için tahtaya doluşuyorlardı. Bunun üzerine, bundan da vazgeçtik. Çünkü, çocukları susturmada yine başarısız olmuştuk.

Bir öğrencinin kolu kanıyordu. Bizden, pansuman yapmamızı istediler. Arkadaşım ve ben, pansuman yapmayı bilmediğimiz gibi, ne yapacağımızı da bilemedik. Bunun üzerine Sağlık kolundaki öğrenci pansuman yaptı. Ufacık bir çocuğa pansuman yaparken seyirci kalmamız, doğrusu bizi utandırmıştı.

Dersin sonlarına doğru, öğrencileri zorlukla tutabiliyorduk. Kimi baş ağrısı, kimi tuvalet ihtiyacı bahanesiyle dışarı çıkmak istiyordu. Dışarı çıkmak isteyenleri her ne kadar engellemeye çalıştıysak da, dışarı çıkmak isteyenlerin sayısı gittikçe artıyordu. Bunun üzerine dışarı çıkarmayı kestik.

Çaresizliğimiz karşısında, bazı öğrenciler taktik veriyordu.: “ Öğretmenler, ellerini havaya kaldırınca susarlar. Tahtaya vurunca susarlar. ” Küçücük çocuklar bize akıl veriyordu. Verilen akıllar işimize gelse de, aslında bizi üzüyordu. Çünkü, bu durum bizim acizliğimizi gösteriyordu.

Dersin sonuna doğru, birkaç öğrenci dışarı kaçtı. Onları tutamadık. Sonunda zil çaldı. Hepsi koşarak dışarı çıktı. Bazı öğrenciler ikinci derse de girmemiz için ısrar ediyordu. Ama değil bir ders, bir dakika bile kalabilecek mecalimiz kalmamıştı. Yaptığımız, daha doğrusu yapamadığımız bu ders, her şeyin üstüne tuz biber olmuş, sesimiz kısılmış, başımız ve gözlerimiz ağrımıştı.

Böylece, unutamayacağımız bir uygulama günü daha gerilerde kaldı.

Filiz Havutlu

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..