Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '08

 
Kategori
Öykü
 

Açığa çıkan sırlar

Erkek o gün çok kederliydi. Eşi tarafından bilinmemesi gereken sırrı açığa çıkmış ve bir süre tartışmışlardı. Bu sır açığa çıkmadan önce aralarında fazla bir sorun yoktu. Her ikisi de mutlu görünüyor ve tartışmadan yaşıyorlardı.

Aslında açığa çıkan sır; tarafların yaşantılarında değişikliğe neden olacak cinsten bir sır da değildi. Her şey eskisi gibi hiçbir değişikliğe uğramadan yaşantıları devam edilebilecekti. Ama artık eşi tarafından bilinmemesi gereken o şey sır olmaktan çıkmış ve bilinir hale gelmişti. İkisinin de ağızlarını bıçak açmıyor ve zihinlerinde bir kısım nedenler dolaşıyordu.

Kadın neden sakladı? Neden şimdiye kadar bana söylemedi diyor ve içi içini yiyordu. Bu bir güvensizlik değildi. Çünkü erkeğinin hiçbir zaman için onu zor bir duruma sokmayacağından emindi. Yegâne endişesi el âlem ne der? Başkaları da öğrenirse; yüzlerine nasıl bakarım idi.

Erkek ise: Şimdiye kadar onun üzülmesini istemediğim için söylemedim. Neden anlamıyor? Bu sırrı öğrenmekle değişen bir şeyin olmayacağını bildiği halde; neden hem beni hem kendisini üzüyor? Bu sır açığa çıkmazdan önce aramızda fazla bir sorun yokken; neden huzursuzluk yaratıyor demekteydi..

Akşama az bir zaman kalmıştı. Yemek vaktine kadar konuşmadan ve birbirlerinin yüzüne bakmadan öylece oturdular.

Erkek evin dizaynını eşi mutfak işi yaparken kendisiyle sohbet edebilecek, televizyon izleyebilecek ve hatta misafir kabul edebilecek şekilde yapmıştı. Oraya yaşam odası adını veriyordu.

Bazen yabancı bir misafir geldiğinde salona alıyorlar ve bir vesile ile yaşam odasına geçtiklerinde; misafirin önerisiyle, <ı>( Burası daha iyiymiş burada oturalım ) deniyordu.

Akşam olurken kadın kalkıp, yemeğe erkeğinin hoşuna gideceğini umduğu bir ilave yaptı ve masayı hazırlayarak soğuk bir sesle <ı>(Yemek hazır) dedi.

Eşinin ekstradan bir şeyler yaptığını fark eden erkek; hiç bekletmeden ellerini yıkayıp masaya oturdu.

Aradan iki saate yakın bir zaman geçmesine rağmen hala birbirlerinin yüzlerine bakamıyor ve konuşmuyorlardı.

Erkek masada bıçak olmadığını fark etmiş ve yerinden kalkarak eşine bıçak ister misin? Demişti. Kadın gene ayni soğuklukla isterim cevabını verdi.

Yemek süresince de tek kelime konuşmadılar.

Erkeğin özellikle akşam yemeklerinden sonra kahve içme alışkanlığı vardı. Kadın erkeğinin kahvesini yapıp önüne koydu ama gene de konuşmuyordu. Erkeğinin teşekkürüne de cevap vermedi. Bulaşıklarını yıkadıktan sonra televizyonun karşısına geçti. Erkek de bilgisayarının başına oturdu.

Erkeğin kendisine gelen elektronik postalardan eşiyle paylaşmak istediği şeyler vardı ama eşi hiç oralı değildi.

Uykuları gelene kadar kendi başlarına oyalandılar ve her zaman olduğu gibi ayrı odalarda ayrı yattılar.

Üç yıldır devam eden bu durum artık bir alışkanlık haline gelmiş ve bazen çocuklarının yanına veya bir otele gidip ayni yatağı paylaşmak zorunda kalsalar bile birbirlerine dokunmaz olmuşlardı.

Sır ortaya çıkmazdan önceki yaşantılarından, tam anlamıyla değilse de; yeterince memnunlardı.

Yeterince kelimesi üzerinde tek taraflı düşünmemek gerekirdi.

Her iki tarafın da kendisine göre haklı ve mantıklı nedenleri vardı.

Birisi eşine karşı yapılması gereken görevlerini elinden geldiğince iyi yaptığına inanıyor, diğeri de eşini ihmal etmeksizin, onun maddi ve manevi her türlü ihtiyacını karşıladığı için; evinin ve çocuklarının nafakalarından kesmemek şartıyla, ufak, tefek bazı çapkınlıklarına göz yumulması gerektiğini düşünüyor ve bekliyordu.

Bu konuda her ikisi de anlaşmış gibiydiler. Erkek eşinin iyi bir ev hanımı oluşundan, kendisine ve çocuklarına iyi baktığından ve ufak tefek çapkınlıklarına göz yumulmasından memnundu.

Kadın da: Eşinin evine ve çocuklarına bağlı olduğu, kendisini ve çocuklarını asla ihmal etmediği, onların, maddi manevi her türlü ihtiyaçlarını karşılamak için geceli gündüzlü çalıştığı için; durumdan şikâyetçi değildi ve elinden geldiğince de eşine yardımcı olmaya çalışıyordu.

Ne var ki: Bunların arasında aşk, sevgi, fikir ve kültür beraberliği yoktu. Birliktelikleri menfaate dayanıyordu.

Birisi iyi bir koca, diğeri de; çocuklarına iyi bir anne ve iyi bir ev hanımı buluşundan memnundu.

Kadın isteksiz, erkek aşırı derecede istekliydi.

Kadın muhafazakâr, erkek atılgandı.

Erkek devlet hizmetinden ayrılıp, daha çok çalışmak ve daha fazla para kazanmak istiyor, kadın aç kalırız korkusuyla maaşlı çalışmasını yeğliyordu.

Erkek hoş görülü, kadın kinci ve eleştiriciydi.

Erkek eşinin rahatı, mutfakta hem canının sıkılmaması hem de kendisiyle sohbet edebilmesi için evin bir odasını mutfağa dâhil edip, yaşam odası yaparken; eşi tarafından oda sayısını azalttın. Yatılı misafir geldiği zaman oda bulamayacağız diye eleştiriliyordu.

Kadın da eşinin rahatı için elinden geleni yapma gayreti içindeydi ama aralarında fikir beraberliği olmadığı için; erkeğinin ataklarına destek olacağı yerde köstek oluyordu.

Örneğin: Erkek kazanıp biriktirdikleri paralarla bir dükkân almaya kalksa; kadın: <ı>( Parayı öldürüyorsun bankada daha çok getirir <ı>) diyerek karşı çıkıyordu.

Örneğin: Erkek dükkân değer kazandıktan sonra bir kısmını satarak arsa almak istese; kadın: <ı>( Dursaydı daha çok para ederdi ) diyordu.

Örneğin: Erkek <ı>( Hadi bu gün dışarıda yiyelim hem biraz hava almış oluruz ) dese; kadın: <ı>( Evimizde her şey var dışarı çıkıp ne yapacaksın ) diyordu.

Örneğin: Erkek arabalarıyla bir ziyarete gitmeye kalkışsa; kadın: <ı>( Otobüsler vızır vızır çalışıyor arabaya ne lüzum var ) diyordu. Kadının aklı fikri paradaydı.

Bütün bu karşı çıkmalara rağmen erkek bildiğini okuyor ve ataklarına devam ederek gelecekleri için yararlı şeyler yapmaya çalışıyordu.

Kadın erkeğinin fikirlerine katılıp kendisini desteklese daha başarılı olacak ve daha rahat edeceklerdi ama eşi korktuğu ve sıkıntıya düşeceklerini sandığı için erkeğinin ataklarına mani oluyordu.

Bu beraberlik; senelerce bu şekliyle sürmüş ve artık çocuklarını yetiştirip, ev, ocak sahibi ettikten ve kendilerine rahat bir yaşama imkânı sağlayıp emekli olduktan sonra; aralarındaki farklılıklar belirginleşmeye başlamış ve bir süre kopmuşlardı.
Devam edecek 5 Mayıs 2008

 
Toplam blog
: 104
: 722
Kayıt tarihi
: 11.04.07
 
 

6 Mayıs 1927 Simav doğumlu, İstanbul Yıldız Teknik Okulu’nun ( Bu günkü Yıldız Üniversitesi) son sın..