Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

Açık-kapalı sosyal sistemler ve sosyal mühendislik

Açık-kapalı sosyal sistemler ve sosyal mühendislik
 

Birine veya birşeye tepki vermek için kendini engelleme, hele günümüz topluluklarında kesinlikle.

Senin verdiğin katkıyı KENDİ yaşamından ve KENDİ inanç ve kültürel birikiminden alıyorsun. Bunları yaparken KENDİ vizyon ve benliğini katıyorsun. Bu olağan bir olaydır ve kimse bunun böyle olmadığını iddaa edemez.

DİYALOG çok önemlidir, İnsanlar üzeri konuşmak yerine İnsanlar ile konuşmak gerek.

Tabîki bu diyaloğun belirgin sonuçları olacaktır. İnsanlar üzeri değilde insanlar ile diyaloğa girdiğinizde, çeşitli diyalogları çeşitli açılardan başlatabilmek mümkün olmalıdır. Her türlü düşünce açısına açık olmanız gerekir. Bilhassa bir sisteme bağlı bazı inanışlar ve bunların taraftarları ile olan diyaloglarda daha “açık” anlayışa sahip olmak gerek. Duvara karşı konuşmak manasızdır. İletişimin kopuk olduğu yerde gerginlik ve sonuç olarak küfür ve şiddet hakim olur. Bir dindar ile bir ateist diyalog içinde bulanabilir. Ateist dindar olanın perspektifini anlamaya çalışırken dindar da ateistin perspektifini anlamaya çalışmalıdır. “Açık” olmak ille taraf değiştirmek gerekmez. Dindarlık kapalı bir sistemdir. Sadece kendi çevresine açıktır ;  O da kuralların çizgisi içinde olmalı.  Ateistlik içinde kapalı sistem diyebiliriz. Sonuç olarak onlarda kendi düşüncelerini "Tek Doğru" görürler. Açık sistemlerde bir çok düşünce bulunurken kapalı sistemler dogma ve teoriler ile doludur. Bu iki sistemde açık sistem olan demokrasi içinde var oluyorlar.

İyi ve güvenirli bir eğitim sistemi önemlidir. Bu eğitim sistemi hem “kapalı” hem “açık” sistem olabilir. Kapalı sistemlerde tektip anlayış hakim iken açık  sistemlerde çeşitlilik ve bireysellik ön plandadır. Bilgi seviyesi yüksek toplumlarda din cemaatleri veya sosyolojik sınıflar kendi eğitim sistemlerini verebilirler. Bunun tersi toplumlarda kapalı sistem bir baskıya dönüşebilir. Bunun böyle olmaması için değerler ve seviyeler önemlidir.

Demokrasi kuralı herkese geçerlidir. Herkes sözünü söyleyebilir. Özgür düşünme hem siyasi hem ailevi mecliste haktır ancak oturumu yönetenlerin konuşma ve anlatma yetenekleri olmalı ve sadece otoriter açıdan yaklaşılmamalı. Bir meclis başkanı veya bir aile reisi olsun otoriter haktan değil anlama ve anlatma kabiliyetlerinden hareket etmelidirler.

İster demokrasi ister eğitimde olsun önemli üç nokta vardır.

1. İnsanlık yönlerinin aranması

2. ÖZ benliğin oluşması ve gelişmesi

3. Düşünmek ve tecrübe etmekte bilinçli olmak.

Bilirsiniz ki çocuklar en mükemmel açık sistemlerdir. Onlar deneyimlerini daha içten yaşarken daha güçlü hissediyorlar eylemleri. Daha çok gözlemliyorlar ve hep merak içindeler. Bu konularda çocuklara daha fazla destek daha iyi bir birey olmalarını sağlar.

Açık sistem demokraside ve açık sistem eğitimde çelişkili olan zayıflık , içlerinde kapalı sistemi barındırmalarıdır.

Kapalı bir eğitim sisteminde özgür düşünme , refleks ve yaratıcılık kapsayan bireylere yer yoktur. Çocukların kendi doldurmaları gereken renk resimlerine, kapalı sistem renkleri vermiştir. Yani yetiştirme eğitmeden önce gelmiş oluyor ve dikte edilmiş renkler, çocuklar büyürken hep yanlarında taşırlar.

“Kapalı” sistemler genellikle ideolojik ve dinsel kökenlidir. Başka düşünceler tanınsada “KENDİ” düşüncelerini tek çıkış noktası alırlar ve “Tek doğru” kendi düşüncelerini görürler. Kapalı sistemler kurulurken kurallar ile kurulur ve kurallar kalıcıdır. Sosyal kontrol ile yönetilir bu kurallar. Burada kapalı ve açık sistemleri için önemli olan bu sistemlerin birbirlerini dikkate almamasıdır. Kapalı sistemlerde seçim hakkı fazla olmaz ve bazende başkaları bu seçimi birey adına yapar. Hem insani hem sosyolojik açıdan “kapalı” ve “açık” toplum veya topluluklar olacaktır. Bunun bilincinde yaşarken başka düşüncelerede yaşama hakkı tanıyacağız. Benim yaşama hakkım, hiçbir zaman başkasının yaşama hakkını kısıtlamamalı ve engellememelidir.

Açık kapalı sistemlere değişik bir perspektiften bakan sosyolojinin kurucularından da sayılan Fransız Emile Durkheim, Alman sosyolog Ferdinand Tonnies gibi bireyi çıkış perspektifi olarak ele almaz. “Kollektif bilinç” termini Sosyoloji litaratürüne sokan Durkheım sosyolojinin tek amacının sosyal gerçekleri araştırmak olduğunu söyler. 

“Her türlü davranış bir sosyal gerçektir; sabit olan veya olmayan çıkış noktaları üzerinden bireye sınırlama getiren sosyal gerçek diğer yandan her sosyal davranışın toplum tarafından belirlendiği ama aynı zamanda içinde bireyin kendi bağımsızlığını ve birey manifestosuna sahip olabildiği bir sosyal varoluşum hakikatıdır.”

Emile Durkheim

Alman sosyolog Ferdinand Tonnies sosyoloji çalışmalarında iki sosyal gruba önem verdi, “Toplum ve Topluluk”.

“Topluluk” dengesini, manevi değerler, konformizm ve sosyal-kontrol ile sağlarken, “Toplum” dengesinin yasalar, mahkemeler, polis ve hapishaneler ile sağladığını belirtmiştir Alman sosyolog Ferdinand Tonnies.

Bu günlerde Gazze olsun Kuzey Kore olsun Küba ve nice ülkelerde değişik tarzda sosyolojik gerçekleri yaratan veya gözlemliyen dünya efendilerinin toplum mühendislerinin bilgi bankaları geniştir. Bu açıdan baktığımda Hamas veya Akp gibi sunni toplulukların ya yaratıldı ya da var olması için ortam hazırlandığı olasılıklarını mantıklı buluyorum. Tabiki bu sonuca bir çok küçük ayrıntı ve datay ile ulaşıyorum. Aynı düşüncem Nazi Almanyası içinde geçerli. Yazılı ve görsel basını tam kontrol altına almadıkları bir dönem ne hikmetse bir seferlik bir belgesel yayınladı Dıscovery kanalı. Hitlerin çocukluğundan başlayan resim ve video çekimleri sanki Hitlere bu toplum mühendislerinin şekil verdikleri kanısı uyandırdı bende. Avrupa Yahudilerinin 1848 te yaptıkları bir toplantıda alınan 100 yıllık İsrail devletini kurma planı 1948'te gerçekleşirken Nazi Almanyasının katkısı büyüktü. Katliamlar sayesinde tüm dünyada bir sempati oluştu Yahudilere karşı ve dünya Filistin işgaline tepki veremedi. Ayrıca savaş sonrası Almanya  yeni İsraıl devletine senede 500 milyon euro tazminat ödemeye mecbur bırakılırken günümüz 2012 sinde bu meblağ hala ödenmektedir.

İlhan Selçuğun "Krallar ve Soytarılar" adlı derleme yazılardan oluşan kitabından bir bölüm  paylaşarak iyi günler dilerim.

--

İster kişisel olsun, ister toplumsal, gururun kökeninde bir aşağılık duygusunun yattığı söylenir. Tarihte bunun örnekleri var. Hitler Almanyası, Cermen ırkından gelmekle övünürdü. İkinci Dünya Savaşında Batı ve Doğu Avrupayı, Balkanları, Kuzey Afrikayı istila eden Nazilerin resmi ideolojisinde Irkçılık temeldi.

Hitler açısından baktığımızda bir zorunluluktu bu ideoloji, Birinci Dünya savaşıyla sömürgeleri elinden alınmış ve Orta Avrupa ya hapsedilmiş alman sermaye sınıfı, özlemlerine uygun bir ideoloji benimsemek içim hazırdı, öteki kapitalist ülkeler dünyanın belli başlı kaynaklarını paylaşmışlardı. Avrupalı, Asya yı ve Afrıka yı sömürmeyi doğal sayıyordu. Çünkü Avrupalı, Asya ve Afrika da yaşayan yoksul uluslardan üstün görüyordu kendisini.

Bir insanın, bir başkasını sömürmesi ancak bu gerekçeye dayanır. Üstün Avrupalı, uygarlıktan uzak toplumlara sözde uygarlık götürdüğünü, iddia ediyordu.

İngilizi, Fransızı, Hollandalısı ve Belçikalısı sömürmeyi hak bellemişlerdi.

Hitler aynı kuralı kullandı. Madem ki Cermen ırkı, dünyadaki bütün ırklardan üstündü, öyleyse yeni düzen kurulacak, Cermen eğemenliğine girecekti dünya. Avrupa da bu yeni düzenin içinde kendisine düşen yeri alacaktı. Asya yı ve Afrikayı sömüren Avrupa, Cermenler tarafından sömürülecekti.

Hitlerin üstün ırk varsayımı, Almanın batıyı sömürgeleştirme ideolojisinin gerekçesidir. Demek ki, bu çeşit gururun temelinde ekonomik nedenlerde bulunuyor.

İlhan Selçuk

 
Toplam blog
: 82
: 437
Kayıt tarihi
: 11.08.09
 
 

İlgi alanlarım muzik. İlk kez Milliyet Blog'da yazı yazmayı deniyorum, daha doğrusu düşüncelerimi..