Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '12

 
Kategori
Özel Günler
 

Acıklı Doğum Günü şeysi

Acıklı Doğum Günü şeysi
 

Birkaç gün önce doğum günümdü. Bayram nedeniyle geldiğimiz köyümüzden bir türlü çıkamayınca herhangi bir kutlama vesaire gerçekleştiremedim. Hoş, kendi evimde olsam da 16 yıldır öyle görkemli bir doğum günü partisi düzenlemiş değilim. Görkemli partiden kastım aklınıza gelen şey değil, birkaç arkadaşla birlikte dışarda bir şeyler yapmaktan bahsediyorum. Tabi ailede iş olmayınca beklentiymiş, arzuymuş çok da tın. Valla yaptığım onca duygu sömürüsü, ters psikoloji girişimleri boşa gitti. Hayır, arada bir düşünmüyor değilim oyuncu mu olsam diye. 

Daha köye gelmeden başladım ben oyunlara. "Doğum günümse ne olmuş ki? Çok da önemli sanki sizin için.", "Ben üvey evlat zaten," "Hiç düşünmeyin zaten siz beni, ben kimim ki?", en son ve en güçlü kozumu doğum günümden bir önceki güne sakladım. "Sorun değil, gerçekten. Hiç önemli değil. Üzülmüyorum valla bak. Doğum günü falan önemli değil boş işler bunlar. Pasta falan da almayın gerek yok. Ciddiyim." Aklımsıra ters psikoloji uygulayıp damardan girmiş olacağım. Peh. Kimsenin bir tarafına bile dokunmadığı gibi bir de "Haklısın kızım. İşte benim kızım ya. Aferin, ben biliyordum zaten bunu sorun etmeyeceğini." diye beklentilerimi yerle bir eden bir tepki aldım. 

Tabi, bunlar böyle konuşur ama kesin doğum günümü boş geçirmezler. İlla ki bir şeyler yaparlar. Yani doğum günüme kadar böyle düşünüyordum en azından. Neyse gel zaman git zaman 21 Ağustos günü geldi çattı. Geceden birkaç arkadaşım arayıp kutladı ama şu meşhur "Düşünmen yeter"ler tırt yani. Düşünmek yetmiyor anacım elimde somut bir şeyler görmek istiyorum ben! Tabi kızcağızlara diyemedim bunu, edepli ve ahlaklı bir genç olarak etmem gereken teşekkürü edip gayet samimi bir edayla kapadım telefonu. Bir de öyle bir huyum var benim, ne kadar bozulsam da karşımdakine hissettirmemek için kendimi yırtarım. Halbuki hissettir karşındakine ki bir daha yapmasın değil mi? Yok. Aksine daha da bir samimi tavırlar, ay aman canım bana da olmuştu böyle, hepimiz insanız gibi kızın içine girmeye çalıştığım cümleler falan. Kıvırmaktan bir hal olurum. Öyle de beter bir durum, huyum kurusun. 

Neyse sabah oldu, gece "Doğum gününü nerde kutlamak isterdiiiin?" diye sözde çaktırmadan ağzımdan laf almaya çalışan kardeşlerim dut yemiş bülbül. Hayır, bir sürpriz falan beklemiyorum zaten ama çam sakızı çoban armağanı kıytırık bir şey de olsa hediye falan, ne bileyim kuru bir kutlama bekliyorum. Evin tek bir ferdi de ağzını açıp iyi ki doğdun dese! Tek bir kişi bile umursamadı. Bir yerden sonra hediyeyi sürprizi falan geçtim, bari hatırlayın be kitapsızlar! 

Tabi akşam oldu, bende bir arabesk tavırlar. İçim yanıyor ama öyle böyle değil. Durduğum yerde gözlerim doluyor falan. (Bu arada yazının devamında sürpriz falan beklemeyin böyle gidiyor olaylar.) Akşam yemeğine kadar zor dayandım. Bir de dedim ya, bozuk da atamıyorum kimseye. Kuzu gibi kızım mübarek! Sanki doğum günü umursanmayan kız bir başkası. Yemeği yer yemez odama nasıl çıktığımı bilemedim. 

Açtım acıklı bir fon müziği, slow motionda attım kendimi yatağa. Usul usul ağlıyorum. Yaa diyorum Kaitlyn sen bu hallere gelecek kız mıydın, bir zamanlar okulun en popi kızı şimdi doğum günün bile hatırlanmıyor. Bu sırada baktım playlist hareketli, neşeli şarkılarla devam ediyor, vurdum telefonu yatağa kapattım müziği. Bir yandan da telefon yatakta sıçrayıp yere düşmesin diye göz ucuyla kontrol ediyorum. Hayır bu havam kimeyse, odada yalnızım. Bir başladım Sezen'den, Candan Erçetin mi dersin Orhan Gencebay mı dersin... En son Müslüm Gürses'te durduğumu hatırlıyorum. Tabi kafa hafif dumanlı, bu saydığım sanatçılar benim gibi bir insana 3 duble sek rakı etkisi yapıyor. Zaten çekmişim efkarı dibine kadar. Dedim görüyor musun ne kadar yalnızsın şu hayatta, yeri geldi mi anan baban bile iki kuruşa satıyor seni. Öyle bir bağlamışım ki arabeske ağlamayı bırakmışım, acı macı işlemez bize hacı modundayım. Hayattan en büyük darbeleri yemiş ama hala yıkılmamış ayakta kalan adamı oynuyorum. Sanırsın anası babası ölmüş, evlatlık gittiği ailede zulm ediyorlar. 

Bu kadar efkar fazla gelmiş olacak ki, dedim ya niye bu kadar abartıyorum ben bu olayı. Şu son kozum dediğim ters psikoloji olayı annemlerde işe yaramasa da bana bayağı tesir etmiş olacak ki aslında bu olaya hiç mi hiç üzülmedim. Hatta bozulmadım bile. Zaten bayramın ikinci günü, e köy yeri, büyük evi olunca gelen giden de eksik olmuyor. Bütün gün kendim de hatırlamadım. Akşam olunca kendimde bir zorunluluk hissettim işte. Şimdi asıl konuya geliyoruz,, kendimde hissettiğim zorunluluk ve nedeni neydi?

Aslında doğum günü, kültürümüzde pek de yeri olan bir kutlama değil. Hatta babaannemlere bundan bahsedince "Doğduğun gün kutlanır mıymış? O ne biçim adet öyle." dediler bana. Ki haklılar da. Türk kültürünü oluşturan yegane etmenlerden biri dindir ve  bildiğim kadarıyla dinimizde doğum gününün kayda değer bir yeri yok. Yani en azından kutlanacak bir hadise olarak bakılmıyor. Öyleyse tüm bu doğum günü saçmalıkları kültürümüze nereden bulaştı? 

Bu noktada maalesef ki benim de fazlasıyla haşır neşir olduğum film ve batı edebiyatı ürünü kitaplar devreye giriyor. Acı olan, tüm bunlar o kadar uzun zamandır bizimle ki yıllar önce kültürümüze yerleşmiş bile. Kendim başta olmak üzere, özellikle Hollywood filmi tutkunları olarak her ne kadar hiç etkilenmediğimizi iddia etsek de, gerçek şu ki, ETKİLENİYORUZ. Hem de en kötü biçimde, bunun farkında olmadan. Örneğin "gerçek şu ki" kalıbını hepiniz bir yerden tanıyorsunuzdur, evet filmlerden. Ben belki de en büyük etkiye dil bakımında maruz kalıyorum, ama ne yapayım kullandıkları kalıp ve sözcükler kulağa gündelik yaşamımda kullandıklarımdan daha hoş geliyor. 

İşte bana tüm bunları yapmak zorunda hissettiren şeyler de, sinema severlerin belki de kalitesiz olarak adlandıracağı, IMDB puanı 5'in altında olan ve neredeyse her haftasonu çeşitli tv kanallarında yayınlanan basit filmlerde empoze edilen basit ayrıntılar. Gerçek işte bu kadar yalın ve acı. Ama en acı olan, gerçeğin farkında olarak bununla yaşamaya devam etmek. Bu saatten sonra ne kadar işe yarar bilemiyorum ama farkına vardığım şeylere daha fazla dikkat etmeye çalışıyorum. Tıpkı doğum günümde yaptığım gibi, eski ben olsaydım bu olayı -ki olay bile değil- günlerce unutmaz, gecelerce ağlar dururdum. Ama o arabesk tavırlara girerken bile yaptığımın ne kadar saçma olduğunun farkındaydım ve benim için bu, büyük bir adım. Umarım her şey için çok geç değildir ve umarım asıl ben olmam için hala bir fırsatım vardır. 

Çünkü yeni farkına vardığım şeylerden biri olarak, hayat, bir başkasının hayatını kendininkine kopyalayarak yaşayamayacak kadara kısa ve değerli. İstemsiz olarak özensem de ben bir Amerikalı değilim. Ve olmak da istemiyorum. Çünkü yaşam denilen şeyin asla filmlerde gösterildiği gibi olmadığını ve olmaması gerektiğini biliyorum. Bence önemli olan hayatı, acısıyla tatlısıyla geçirirken, arkanızda ne kadar iyi şey bıraktığınızdır. Çünkü iyi insanlar arkalarında mutlaka iz bırakmalı.

 
Toplam blog
: 2
: 455
Kayıt tarihi
: 31.07.12
 
 

İstanbul'da özel bir fen liseside 3. sınıf öğrencisi, Sıradan görünüşüyle sorunları olan biri..