Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '07

 
Kategori
Blog
 

Açıklığa ve anlaşılır olmaya davet

Açıklığa ve anlaşılır olmaya davet
 

Son zamanlarda bazı bloglara ve yorumlara bakıyorum da üşüyorum resmen. Arada esen soğuk rüzgarlar cereyan yapıyor. Birileri birilerinden şikayetçi, birileri birilerine kızgın, birileri birilerine hasım. Şikayet var, şikayetçi mevcut ama ortada fail yok. Fail meçhul. Aslında suç da meçhul, yani en azından benim açımdan.

Anlayabildiğim kadarıyla, birileri blog karteli oluşturmuş (Yahya İncik’in iddiası), birileri birilerine, “sen şunu yazabilirsin, şunu yazamazsın” demiş (bunun kaynağını bilmiyorum), birilerini birilerine “sen bu konulardan anlamazsın yazma” demiş (Hoşsada’nın yazısı), birileri birilerini kategorize etmiş, birileri birilerinin bloguna fena yorumlar göndermiş, birileri birilerinin yorumlarını yayınlamamış. Tanju hanım, bir yazısına gelen eleştirel nitelikte yorumlar yüzünden yazısını silmiş. Birileri birilerinin eleştirilerini üzerine alınmış. Ayda hanım, negatif yorumlardan bıkmış. Hakkani, bir blog yazısını yoruma kapatmış.

Değinmek istediğim yazıların içeriği değil. Yani mesela, birinin Cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki görüşünün birine ters gelmesi gibi bir şey değil. Yazıların teknik yeterliliğini, kişilik haklarına saldırı olup olmadığını ve hukuksal sorumluluğunu zaten editörlerimiz denetliyor. Ben bizzat blog yazarlarını birbirleri hakkındaki görüş ve eleştirilerini ya da genel konularda çıkan bir tartışmanın giderek kişisel boyutlara taşınmasını kastediyorum. Bu konuda büyük bir çekingenlik var. Genelde herkes söylemek istediklerini olabildiğince esrarlı hale getirme, bir sis perdesinin arkasına saklama eğiliminde. Oysa kim kimden rahatsız olmuşsa bunu açıkça ifade edebilmeli.

Böylesi yazıları okuyunca biraz şaşırıyorum. Biraz da duyguları ifade edebilme ve eleştiriye bakış konusunda alınacak daha çok yolumuz olduğunu görüp üzülüyorum. Maalesef biz eleştiriye alışık bir toplum değiliz. Ne toplumsal ne de bireysel boyutta eleştiriye fazla tahammülümüz yok. Eleştirmek ve cevap vermek yerine kavgayı. kızgınlığı ve küsmeyi tercih ediyoruz. Oysa düşüncemizi açıkça ortaya koyabilmeli ve gelecek karşı görüşleri eleştiri sınırları içinde kabul edebilmeliyiz. Her platformda olduğu gibi burada da zıt fikirler, tartışmalar ve polemikler olacaktır; hatta olmalıdır. Birileri birilerinin yazılarının düzeyini, fikirlerini beğenmeyecek, birileri birilerine kızacaktır. Her şey eleştirilebilir, her şey eleştiri konusu olabilir. Yeter ki bunlar eleştiri ve tartışma adabına uygun olsun. Yeter ki eleştirinin kaynağı ve hedefi belli olsun.

Bir konudan şikayetçiysek o yakınmamıza neden olan yazının kaynağını ve yazarını açıkça telaffuz edebilmeliyiz. Aksi halde burası dedikodu sitesine döner. “Şu şuna gıcıkmış, bu buna düşmanmış, şunla bunun arasında kavga çıkmış, kavga karşılıklı maillerle sürüyormuş” vs vs. Eleştiri yazısı açık olmalı ki ona cevap verecek kişi de orada kendini tanıyıp cevap verebilsin. Tartışmaktan korkmamalıyız. Suçlandığımız ya da eleştirildiğimiz zaman hemen paniğe kapılmamalıyız. Elimizde birçok seçenek var. Yorum yazma, yorumu cevaplama, karşı bir blog yazma, yazıyı yoruma kapatma, istemediğin yorumu silme gibi. Burası bir karşılıklı suçlama platformuna, yazarlarının birbiriyle didiştiği bir arenaya dönsün demiyorum elbette ama ortada rahatsızlık verecek bir durum varsa o da açıkça dile getirilebilmeli. Eğer ortada haksız bir suçlama ve kişilik haklarına saldırı varsa zaten cevabı verildiği takdirde bu en çok o suçlamayı yönelten kişiyi yaralayacaktır.

Herşeyi bir gizem perdesinin arkasına saklayıp yazıldığı zaman öyle gülünç durumlar ortaya çıkabiliyor ki!.. Mesela bir yazar birine kızıp bir yazı kaleme alıyor, o yazıyı okuyan ve başka birinden yarası olan bir yazar da hemen onu benimseyip sanki kendisinin sorunlu olduğu kişiden bahsedilmiş gibi destekleyici bir yorum gönderiyor. Aslında belki o yazının yorumlayanın muzdarip olduğu kişiyle ve konuyla hiçbir alakası yok. Ama işte suçlama ya da eleştirinin hedefi belirsiz bırakılınca, herkese karanlığa ateş etme fırsatı çıkıyor. Eleştiri sınırları içinde kaldığı sürece kimse kimseye kızmamalı. Kimse kimseye sütre gerisinden ateş etmemeli.

Kendimize ve karşımızdakilere güvenmeliyiz. Birbirimizden korkmamıza gerek yok. Eğer buradaysak, bu içimizden bizi yazmaya iten bir neden olduğu içindir. Burada edebiyat dersinden geçebilmek için mecburiyetten de yazmıyoruz. O zaman da duygularımızı yazıyla ifade edebilme gibi bir iddiamız var demektir. O halde bize yöneltilen her türlü yazılı eleştiriyi yine yazı yeteneğimizi kullanarak yanıtlayabilmemiz lazım. Hatta ortada bir suçlama da olmayabilir. Birinin yazısından, fikirlerinden rahatsız olabilir, oturup buna karşı bir blog da biz yazabiliriz. Bu durumda bile rahatsız olunan yazı kaynak gösterilebilir. Bu durumda polemik çıkabilir. Çıksın, bundan da korkulmamalı. İyi ve ustaca yapıldığında çok eğitici ve tad veren bir yazı türüdür polemik.

Hedefi belirsiz eleştiri lüzumsuz düşmanlıklara da yol açıyor. Biri ortaya bir laf atıyor, birisi onu üzerine alınıp bir karşı yazı döşeniyor ama belki de ilk yazıyı yazanın onunla hiç ilgisi yok. Bu böyle böyle uzayıp gidiyor. Aslında belki de bilmeden birbiriyle atışan o iki kişi aynı fikre sahip, birbiriyle iyi dost olabilecek kişiler. Ama işte eleştirinin hedefi belirsiz olunca bir kördövüşü sürüp gidiyor. Böyle yazıları ve alınganlıktan doğan çekişmeleri gördükçe eski Türk filmlerinde birbiriyle öldüresiye kavga eden iki kişinin arasına girenlerin söylediği gibi “durun, siz kardeşsiniz” diye bağırmak istiyorum.

Eleştiriyi göğüslemek ve karşı argümanlarla cevap vermek usulünce yapıldığında çok şık durur. Futbol terimleriyle ifade edecek olursak, rakipten seken topu göğüste yumuşatmak, ayakta hafifçe sektirip sert ve isabetli bir şut çıkarmak ve tam doksana ampul gibi takmak hem oynayana hem de tribündekilere seyir zevki verir.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..