Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '09

 
Kategori
Dostluk
 

Acılara karşı panzehir eskisi gibi olmak

Acılara karşı panzehir eskisi gibi olmak
 

One Tree Hill dizinden alıntı bir çizim.


Kendinizi nasıl teselli edebilirsiniz? Bunu ölüm olarak algılamayın birden bire nedensiz açıklamasız hayatınızdan silinen bir somut kavramdan bahsediyorum. Değer verdiğiniz bir bireyin neden göstermeksizin bilinmezliklere doğru yol alması… Hayatın içinde kalakalmak, hayat, bize cevabını bulmak için çabaladığımız soruların yanıtlarını hiçbir zaman vermeyecek. Zaten hayat çözümü olan bir bulmaca olmadı insanlar için. Yaşayarak gördüklerimiz ne kadar önceden perdelenmiş oyun gibi gelse de, biz insanlar bu bölümleri ne kadar izle sekte tekrar edilmesinden bir şikayetimiz olmuyor. Bunun cevabını belki de hayatımıza objektif bir şekilde bakarsak, karşımıza çıkacak olan kısırdöngü kolayca açıklamaktadır. Hayatımızın belirli noktalara takılı kaldığını durmadan o bölümlerin tekrar sahnelerinin karşımıza geldiğini fark edebiliriz. Hatalar, ayrılıklar, beklentiler, acılar hep farklı zamanlarda karşımıza çıkıp, bizi nasıl bir hayatın içinde bize biçilen rolü hatırlatılıyor.

Bir küçük çocuğun kirletmek istemediği en sevdiği gömleği gibi hayatlarımız, ne kadar özen göstersek de, bazen kendimiz odaklı bazen de yakın çevremiz tarafından kirletiliyor gömleklerimiz. İçimizi acıtan bu lekeler, çocukların gözyaşları olarak sonuçlansa da, onlar her zaman temiz bir gömleklerine özenerek hayatlarına devam edebilecekler. Yetişkinler ise kirlenen ruhlarının hiçbir zaman temizleyemeyecek ve insanların kendilerine benzemeleri için el değmemiş her güzellikleri özenle ayaklar altına alacaklar. Dostluk, sevgi, aşk gibi. Artık çekinmeden ayaklar altına alınabilecek birçok el değmemiş güzelliğin kirletilmek için kendisini beklediğini biliyordur insanoğlu.

Biraz durup düşünelim hayatımızı diğer sahnelenen hayatlardan nasıl farklı kılabiliriz. Yaşadığımız acıların ve gözyaşlarımızın tadının aynı olduğunu bil sekte, bunu nasıl başarabiliriz. Hayatımızı farklılaştırmak nasıl gerçekleşebilir. Yaşadığımız acılar ve yaşattığımız hayal kırıklarının bu kadar birbirine benzediği, beklentilerin bencillik olarak algılandığı dünyada, insanlarla paylaştıklarımızın çıkar olarak algılanmasını nasıl sağlayabiliriz? Psikoloji kitaplarına yer etmiş olan, karşınızdakinden gördüğünüz tepkilerin aynısını vermemek, durup düşünmek nereye kadar çözüm olabilir kırılmış kalbinize? İçiniz de durmadan sizi rahatsız eden haklı olduğunuz söyleyen sesleri duymazdan gelip, kaybedeceklerinizi hesaba katıp, hayatın içinde bulunması az olan sevgi ve dostluğun bulunmamazlığına kendini nasıl inandırabilirsiniz? İçinizde haksızlığa uğramış insanı ne şekilde sakinleştirebilir, dizginleyebilirsiniz?

Kalbimizin içinde iz bırakan acıların zaman içinde unutulup gideceği yazılıp çizilse de, bir kısırdöngünün içine sıkışmış hayatlarımızda, çözüme ulaştıramadığımız ya da cevapsız bıraktığımız sorular zaman içinde tekrar karşımıza çıkmaktadır. Buna ne kadar ilahi adalet diye yorumlasak da, sanki kendimize tanınmış bir hesaplaşma hakkı gibi görürüz. Yüksek adaletin yerini bulması ve haklı olanın her zaman kazanması için kurulduğuna inandığımız ilahi adaletin gazına gelip karşımızdaki hiç tanımamış, güzel hatıralar paylaşmamış gibi acıların içine itmek ne kadar dünyevi bir tavırdır. Bize yapılanı bizim yaşanan acı çeken biri olarak tekrar uygulamak ne kadar sığ bir düşüncenin yansımasıdır. Hayatlarının farklı olduğunu savunan acınası insanoğlu her zaman hayatın kendine kurduğu tuzaklara bu şekilde düşmüştür. Acıyı acıyla yenebileceğini düşünen, yalnız kalmaktan sadece her şeyi bırakıp gitmeyi algılayan, otomatik kısıtlı düşünce merkezli yapımız bizi hep yanlışların içine sürüklemektedir. Bunu çok fonksiyonlu ama az kullanılmış beyin mekanizmamızda sadece yer eden felsefe ile yani benim yaşadıklarımı yaşayarak anlaman gerek algısının sonucu ulaşıyoruz.

Bize hep hayatı güzelleştiren, insanları yaşam profesörü yapan olgunun yaşanmış olan acılar, terk edilişler olduğu söylenmişti. Bunları yaparak hem öğreniyor hem öğretiyoruz insanlara nasıl bir dünyada hangi düşünce yapısına sahip insanlarla yaşamak zorunda olduklarını. Ezberlerimizi bozmak o kadar zor ki. Boş vermişlik içinde şekillenen birbirine benzer hayatımızın içinde karşılıksız sevgiyi sunmak, yaşamak istediklerimizi koşulsuz olarak etrafımıza sunmak tanımlanmamış, çeviri yapılmamış hayat kulanım kılavuzu gibi bize tanınan hayat limitimizin yanında verilmiş.ama okumakla aramızın iyi olmadığı içinde gördüklerimizden şekillendirdiğimiz hayatların insanları olmaya devam ediyoruz. Benzerlikleri yaşayarak geçiriyoruz sayılı günlerimizi. (kimin counter oldugunu bilmesek de)

Yaşayarak hayatın küçükken içmekte zorlandığım acı bir şurup olduğunu anladım. İçmeden ateşimin düşmediği geceleri, şu an yaşadığım uykusuz, çözümsüz gecelerle kıyasladım. Ve Kalbimde biriken hayal kırıkları hanesine atılan çiziklerin karşılığında mutlu etmem gereken insanlar olduğunun geç de olsa farkına vardım. Azda olsa benim onlar için bir anlam ifade ettiğimi sözleri ile belli edemeyen dostlarımın, arkadaşlarımın olduğunu tahmin ederek onların yaşamak zorunda olmadığı ben kaynaklı hayal kırıklarını kalplerinden çok uzak yerlere göndermeleri gerektiğine karar verdim.

Kalbime yine yapmakta zorlandığım ve acılarını hafifletmeyecek bir karar verdiğimi kabul ettirmek zor olacak ama hayal kırıklıkların tüm kalplere yayılması gerçeği yapmak istediğim şeylerin doğru olduğunu gösteriyor. Belki yine yanılıyor ve yine kendimi içinden çıkılmayacak bir kısırdöngünün içine hapsediyor olabilirim. Sonuçta bu zorluklara alışmış bir yüreğim olduğunu ve hayat hikayemden kaçacak karakter bulmakta zorlanmıyorum.

 
Toplam blog
: 32
: 823
Kayıt tarihi
: 12.03.09
 
 

29 yaşındayım Adanada yaşıyorum. Kendime ait bir kırtasiye dükkanım var. Aynı zamanda İşletme mez..