Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '11

 
Kategori
Siyaset
 

Acılarla Dolu Bir Yılı Acı Bir Olayla Kapattık

Acılarla Dolu Bir Yılı Acı Bir Olayla Kapattık
 

Bir televizyon kanalında olayla ilgili tartışma sırasında BDP'li vekilin gülebilmesi ilginçti.


 

     Türkiye için sayılamayacak kadar çok sayıda önemli olaylara ve gelişmelere sahne olan 2011 yılını, yüreklerimizee ateş düşüren, belleğimizde ise şüphe uyandıran feci bir olayla kapatıyoruz.

      Türk Silahlı Kuvvetleri’nin son zamanlarda PKK terörüne karşı yaptığı etkili müdahalelerden biri olarak gerçekleştirilen operasyonda, bildiğiniz gibi 35 kişi hayatını kaybetti.

      Acı, nerden gelirse gelsin, nasıl olursa olsun acıdır ve düştüğü yeri yakıp geçer. Bu yüzden olayda hayatını kaybeden vatandaşların ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum.

     Bir insan hayatı, elbette bir başsağlığı dileği ile ölçülemeyecek kadar değerlidir. Ne yaparsak yapalım gidenleri geri getirmek ve olayı hiç olmamış gibi farzetmek mümkün değildir. Ortada herkesin üzerinde ibretle durması ve özellikle düşünmesi gereken bir durum vardır.

     Niyetinde, insana ve insanlığa zarar gelmesi gibi vahşilik olmayanları bu hadise fazlasıyla üzmüş, kelimenin tam anlamıyla kahretmiştir.

     Kalplerinde zerrece merhamet duygusu taşımayan, bile bile, göz göre göre ölüm saçan, ateş açan, mayın döşeyen, bomba patlatan, molotoflarla saldıran, yakıp yıkan, kadın çocuk demeden insanları öldüren, askerlerimizi şehit etmekten sadistçe zevk duyan insanlık ötesi yaratılışa sahip varlıkların, bu tür olaylara sıradan bir olaymış gibi bakması, vicdan sahiplerinin henüz anlayabildiği ve yorumlayabildiği bir durum değildir.  

 *****

      Olayın gerçek yüzü hakkında hiçbirimiz tam bir bilgi sahibi değiliz. O yüzden değerlendirmelerimiz tamamen kişisel düşüncelerimize, hayata bakış açımıza ve bugüne kadar ne tarafta yer aldığımıza bağlı olarak değişecektir.

      Hepimizin isabetli teşhisleri olabileceği gibi, yanlış tespitlerinin olması da doğaldır. Amacımız doğruyu ortaya koymak, çözüme katkı sağlamaya çalışmaksa, peşin hükümlü ve taraflı davranmadan, herkesin düşüncesine saygı duymamız ve kızmadan, küfretmeden, dışlamadan, şiddete başvurmadan birbirimizin yanlışlarını düzeltmeye çalışmamız gerektiğini bu vesileyle bir kere daha hatırlatmak istiyorum.

      Olay hakkındaki bilgileri hepimiz Basın’dan medyadan aldık. Sonuçla ilgili siyasi partilerin de değerlendirmeleri var. Olabilecek ihtimalleri aklı selimle değerlendirmek zorundayız.

      Böyle zamanlarda Basın’a çok daha ciddi görevler düşmektedir. Gazeteciler ve medya toplumu ve kamu oyunu yönlendiren kişi ve kuruluşlardır. Onların bir kelimeyi doğru veya yanlış kullanması bile, sonuçta çok büyük farklılıklar ortaya koyabiir.

      Ülkemizde yayınlanan ve internette ilk sayfaları neşredilen 22 gazetenin başlığını birer birer inceleyerek, ben de kendi değerlendirmemi yapmak istiyorum.

      Her şeyden evvel ortada, operasyonu yapacak timlere ulaşan istihbaratın yanlış olduğu, kaçakçı olarak tabir edilen 35 vatandaşın PKK’lı zanedilerek uçaklarımız tarafından bombalandığı gerçeği var.

      Birçok gazetemizin bu bilgiye tam uygun olarak ve oldukça da makul manşetlerle haberi verdiklerini görüyoruz:

      Sağduyulu millet çoğunluğunun hislerini dile getiren, duygularına tercüman olan bu gazetelerimiz ve manşetleri şöyle:

      Kahreden Hata - Star ve Vatan

      İki kelimeyle 70 milyonun duygularını özetleyen her iki gazetenin editörlerini de kutluyorum.

     Olayın meydana geliş biçimini en özet şekilde aktaran gazetelerin manşetlerinde kelime farkı olsa da anlam aynı:

      İstihbarat Faciası – Bugün ve Milli Gazete

      Evet ortada dikkatle ve titizlikle araştırılması gereken bir istihbarat hatası var. İnsan, böyle bir faciaya sebep olabilecek boyutta bir yanlışlığı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yapabileceğine inanmak istemiyor ama, içinde insan unsuru bulunan her yerde maalesef bunlar olabiliyor. Kıbrıs harekâtındaki denizaltı faciası, yakın tarihimizin unutulması mümkün olmayan talihsizliklerinden biridir.

       “Ölümcül Hata” başlığıyla Yeni Şafak, “Sınırda Vahim Hata” başlığıyla Habertürk,  “Ölümcül İstihbarat” başlığıyla Zaman gazetesi de olaya aynı açıdan vurgu yapmışlardır.

      Türkiye gazetesi, “Yanlış Zaman, Yanlış Yer, Yanlış Müdahale” başlığıyla olayı daha anlaşılır hale getirmeye çalışırken, Akşam gazetesi “İnsafsız Hava Aracı” başlığıyla sanki suçu mekanik bir birime yıkmaya çalışmış.

      Takvim gazetesi tamamen olayın geçtiği yeri ön plana çıkartarak “Haftanin Dramı” manşetiyle haberi duyururken,  Güneş gazetesi yapılan hata sonucunda duyulan pişmanlığın işe yaramayacağını “Asker ne Yapsın?” manşetiyle anlatmaya gayret etmiş.

      Sonuçta yukarıda da belirttiğim gibi, gerçekten bütün Türkiye için, Türkiye’de yaşayan her gruptan insan için, çok üzücü bir olay yaşanmıştır. Hürriyet gazetesi bunu tek elimeyle özetleyerek yine bana göre Basın’da bir numara olduğunu ortaya koymuştur: “Çok Üzgünüz...”

 *****

      Sabah gazetesi bir zamanlar kaçakçı-köylü zannedilerek peşine düşülmeyen PKK’lıların 11 askerimizi şehit ettiği olaya vurgu yaparak “Gediktepe Sendromu Kaçakçıyı Vurdu” manşetiyle farklı bir yöne dikkat çekmektedir.

      Olaya farklı bakan gazetelerden Milliyet, “35 Sivile Bomba”; Radikal de “35 Yurttaşa İHA Bombası” manşetleriyle, nedense haberi ordunun sivilleri bombaladığı imajını hatırlatır şekilde vermeyi tercih etmişlerdir.

      Bunu çok talihsiz bir bakış açısı olarak gördüğümü belirtmek zorundayım. Eğer ordumuzun sivillere karşı bombalı bir hareket amacı olsaydı, bugüne kadar bunu defalarca yapardı, daha çok sayıda can kaybına sebep olacak şekilde yapardı, ama bugün böyle bir kritik noktada yapmayı da asla düşünmezdi.

      Aynı minval üzere habere yaklaşan bir başka gazetemiz Cumhuriyet, açıkça “Jetler Sivilleri Vurdu” manşetini atarken, Taraf gazetesi de “Devlet Halkını Bombaladı” manşetini atabilmiştir. Bunun bir adım ötesinde de Birgün gazetesi olayı “Uludere Katliamı” olarak göstermiştir.

      Posta gazetesinin “Operasyon Kazasıymış” manşetini değerlendirmekte doğrusu zorluk çekiyorum. Bu bir tür sanki TSK’nın kasıtlı yaptığı bir hareketi inkâr ettiği, dolayısıyla yapılan açıklamanın tatmin edici olmadığı gibi bir anlam taşıyor ki, bu durumda “Uludere Katliamı” başlığını gazetecilik adına daha dürüst ve gerçekçi bulduğumu söylemeliyim.

      Kürt sorununa başından beri daha farklı yaklaşan Sözcü gazetesi, Genelkurmay açıklamasındaki “Silah Taşıyorlardı” cümlesini manşet yaparak, kendi görüşünü ortaya koymadan her zamanki alışkanlığıyla hem nalına hem mıhına giydirmeyi amaçlayan bir manşetle çıkıyor karşımıza...

 *****

     Ne acımızı azaltır, ne faciayı haklı kılar biliyorum, ama olayı her yönüyle irdelemek ve düşünmek zorundayız.

      Şimdi soruyorun: Kaçakçılık masum, makul ve meşru bir iş midir? Hele söylendiği gibi bu malların içinde silah da varsa, doğrusu bir kere daha düşünmek icap etmiyor mu? Sonuçta bu kaçak silahlar pazara götürülmüyordu herhalde...

      Yeni Akit gazetesi de bu noktaya dikkat çekmek için “Terörist mi - Kaçakçı mı?” sorusunu soran bir manşet atmış. Umarım olayın ayrıntıları açıklandığında ortaya pek çok da gerçek çıkar. Bugüne kadar onbinlerce kişinin ölümüne sebep olmuş bu PKK belâsının çözümüne eğer katkı sağlayacaksa, bu 35 vatandaş, bilmeden de olsa tarihi bir görev yapmış olacaklardır.

      Son olarak pek de trajı olmayan Yeni Asya gazetesinin manşetini vermek istiyorum. “Provokasyon Gibi.”

      Olayı duyduğumda doğrusu aklıma gelen ilk ve tek ihtimal buydu. Çünkü PKK meselesinde son yılların hatta bütün bir mücadele sürecinin en kritik günlerini yaşıyoruz. Böyle bir durumda, bugüne kadar bu olayları tezgahlayanların, bir provokasyon yapma ihtimali, yüzde olarak hiç de az değildir.

      Daha geçtiğimiz günlerde bir yüzbaşının yanlış koordinat vererek uçaklarımıza boş bir alanı bombalattığını öğrenmedik mi? Pekâla hükümeti çok zor durumda bırakacak ve memleketteki huzuru tam da istendiği gibi bozacak ve köşeye sıkışmış durumdaki PKK’ya ve BDP’ye can simidi gibi yarayacak bir olayın, tam da bu sırada meydana gelmesi, size de tuhaf gelmiyor mu?

      Sabahat Tuncel’in kameralar önünde gülümsemesindeki tuhaflığı da buna eklemek zorundayız.

      Elbette tesadüflere inanıyorum. Ama tesadüflerden faydalanmayı çok iyi bilen çakallar olduğuna da adım gibi eminim. Askerin içindeki bir iç mücadeleden, bir pilotun şahsi tercihine kadar geniş boyutlu bir yelpazesi olan bu olayı, bir katliam, ordunun sivillere karşı bir müdahalesi olarak yorumlayan kalemler varken, onların savlarından çok daha güçlü bir ihtimal olan bu provokasyon olayını mutlaka söylemeliyiz, düşünmeliyiz ve irdelemeliyiz.

      Elbette kesin bir şey söylemek mümkün değil ama, bu ihtimal de yabana atılır gibi değil... Çünkü bu tür olayların nasıl, niçin ve kimin tarafından yapıldığını anlamanın en kolay yolu, kime fayda sağladığına bakmaktır. “Yaşadığımız olay kime yarar sağlamıştır?” sorusunu sorar ve cevaplarsak, hedefe varmamız çok daha kolay olur sanırım.

 *****

      Yılın son yazısı böyle talihsiz bir konuda olmamalıydı ama, ne yapalım ki,“üç yanı denizlerle, dört yanı düşmanlarla çevrili” olan ülkemizde, böyle bir olayı en az altı yönüyle incelememiz gerektiğine inanıyorum.

      Ülkemize ve hepinize sevgiyle, saygıyla yoğrulmuş, mutlulukla, başarıyla, sağlıkla bezenmiş yeni bir yıl diliyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..