Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '07

 
Kategori
Eğitim
 

Acımak (2)

EĞİTİMLE İLGİLİ ROMANLAR (31)

Yazarı: Reşat Nuri Güntekin

Roman Kahramanının Değerlendirilmesi:

Zehra, merkezde başmuallim olarak görev yapmaktadır. Zehra, vilayetin en maruf bir simasıdır. Kimsesiz bir kızdır. Dört sene evvel küçük bir kız, minimini bir Daru’l Muallimat mezunu olarak buraya gelir. İlk zamanlarda çok sıkıntı çeker, fakat meyus olmaz, şehri kendine vatan, mektebi de aile ocağı yapar. O kadar gayretle çalışır ki, terakkisine mani olurlar. Daha yirmi beş yaşına gelmeden mektebine başmuallim yaparlar, eline kocaman bir kız mektebini teslim ederler. Şimdilerde yirmi dokuz otuz yaşlarında vardır. Kasabanın en sevilen, emniyet edilen, hatırı sayılan bir insanıdır. Bugün ekserisi kocaman ev hanımları olan eski talebeleri üzerinde hala eski nüfuzunu muhafaza eder. Onu bir aba, bir ana gibi dinlerler, bütün müşkülleri ona hallettirirler. Mektebe gelince külüstür bir şehirde umulmayacak bir binadır. Badana, dam, cam tamiri filan gibi işleri kendi görür. Zaten onun elinden gelmeyen iş neredeyse yok gibidir. Arttırdığı paralarla faraza yemekhaneler için sofra takımı, yahut sınıflar için ders aletleri tedarik eder. Zenginlerin yardımıyla binayı büyütür, tamir ettirir, bahçeyi de genişletir. Onun mektebi “Zehra Abla Mektebi” olarak tanınır.

Zehra müspet kafalı bir kadındır. Hurafe ve hayal ile mütemadiyen mücadele eder, talebesine ancak ilmin en müspet hakikatlerini öğretir. Zehra’da hiç durmayan, onu daima için için yakan bir humma var: Doğruluk, fedakarlık, manevi temizlik hastalığı. Doğruluk, temizlik, fedakarlık hastalığı onda insanlığın en kıymetli bir kabiliyetini öldürmüştü: Acımak kabiliyeti. Zehra’ya hissiz bir kadın denemez. Bilakis geniş bir ruhu var. Güzel, temiz şeyleri çılgınca sevebilir, onlar için her fedakarlığı yapar fakat zaafa, düşkünlüğe, çirkinliğe acımıyor. Sadece kızıyor, hırçınlaşıyor. Kabahatli insan, düşkün insan onun gözünde ekin tarlalarında biten muzır otlar gibidir. Onu acımadan söküp atar. Yapılmış bir fenalık için asla mazeret tanımıyor. Herkese göre o bir mükemmel varlık, çok iyi bir muallimdir fakat eksiği tamamlanmadıkça hiçbir zaman istenilen bir muallim olamayacaktır.

Zehra, bir gün üç öğrencisini derse geç kaldıkları için sınıfa almaz. Öğrencilerine erken gelmelerini, ders başladıktan sonra gelirlerse mektebe kabul etmeyeceğini söyler. Onlar yine derse gecikmede devam ederler. Zehra da tehdidini icra eder. Öğrencilerin neden derse geç geldiklerini sorma gereği bile duymaz. Oysa onların gecikmelerinin geçerli sebebi vardır. Kızlardan birinin annesi hastadır, kardeşlerine bakmak zorundadır. Birinin evinde saat yoktur, hava kapalı olduğu zamanlarda saatin kaç olduğunu anlayamaz. Diğerinin de mektebe giyecek fotini yoktur, ya da anası aldığı fotini mektepte eskitmesine razı olmamaktadır. Maarif Müdürü, Zehra ile konuşur ama bir türlü anlaşamazlar.

Bir gün Zehra, Ferhunde isminde bir kızın kaydını silmek mecburiyetinde olduğunu idareye bildirir. Kızın affedilmez bir kabahati vardır, arkadaşlarından bir kısmının para ile vazifelerini yapar. Bunu da ailesi çok fakir olduğu, kitap ve defterlerini tedarik edebilmek için yapmıştır. Zehra, bu çocuğun diğer çocukları sahtekârlığa alıştırdığını düşünür ve mektepte kalmasını istemez. Maarif Müdürü onca ısrarına rağmen Zehra’yı ikna edemez.

Kızlardan bazıları ya aile terbiyesinin tesiriyle, ya görenek neticesi olarak hafiflik eder. Zehra, onları koleralı hastalar gibi derhal öteki çocuklardan ayırır ve kendilerine son derece huşunetle muamele eder. Sabahları olduğu gibi akşamları da azat vaktinde kapının yanında durur, çocukların kıyafetlerini muayene eder. Kiminin saçını düzeltir, kiminin kuşağını bağlar, kiminin kirlenmiş yüzünü, mürekkeplenmiş parmaklarını yıkamaya gönderir. Fena bir kıyafetle mektebe gelen çocukların analarına kızar, hatta bazen onları mektebe davet edip, onlara ağır sözler söylediği de olur.

Zehra otuz yaşlarında, ufak tefektir. Fakat kuvvetli bir irade sahibidir. Etrafındakilere çok tatlı muamele etmekle beraber emretmeyi de bilir. Güzel değil, donuk esmer bir çehresi, irice bir burnu, çıkık elmacık kemikleri, kuvvetli bir çenesi vardır. Yüzünün en göze çarpan yeri geniş ve zeki alnının altındaki hafifçe çatık ince kaşlarıdır. Fikrine ve mesleğine uymayan bir şey teklif edildiği zaman dediğinden asla dönmez.

Ruhsar Teyzesinin çektikleri, kardeşinin ölümü, annesinin yaşadıkları ona küçükken anlatıldıkça daha o vakit erkeklerden gözü korkar. Ölünceye kadar evlenmemeye karar verir. Onun gözünde erkekler baştan başa zalim ve katildir. Zehra kendisine iyi muamele eden insanlara iyi muamele eder. Fakat haksızlık ve zulmetmek isteyenler karşısında acizle boyun bükmez. Yıllarca babası ona kötü tanıtılır, o da babasından nefret eder. Görev yaptığı sırada İstanbul’dan haber gelir, babasının ölüm döşeğinde olduğunu öğrenir. Önce gitmek istemez sonra gitmeye karar verir. Babasından kalan hatıra defterini okur ve bütün gerçekleri öğrenir. Babasına son kez sarılır. Anadolu’daki mektebine döner. Muallimin artık bir eksiği kalmamıştır; çünkü acımayı öğrenmiştir.

Zehra, yaşadığı üzücü olaydan ve babasına olan kininden dolayı öğrencilerine sert davranan, onların mazeretlerini dinlemeden onları yargılayan bir öğretmendir.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..