Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '11

     
    Kategori
    Felsefe
     

    Acının bilimi

    Newton’un yasaları da bilimseldi Einstein’ınkiler de.  

    Acı’ya bilimsel bir fenomen olarak yaklaşımın çıktıları olarak duruyor önümde maddenin literatürdeki seyrüseferi. Madde nedir’den çok daha doğrudan bir soru gibi görünüyor bana acı nedir? Görünüyor bana doğrudan dediğim anda, tüm görüngüleri dansa kaldırmış oluyorum algılarımla.  

    Spinoza çok daha bilimseldir bu konuda: “Felsefe ancak acıdan kurtulmayı sağladığı oranda anlamlıdır.”  

    Bütün ideolojilerin tek bir amacı vardır son tahlilde: İnsanı acıdan kurtarmak. Azıcık laf kalabalığı yapalım sonra sadede geliriz nasıl olsa. Komünistler de acıdan kurtulmayı istediler vakti zamanında, faşistler de; yalnız komünistler azıcık daha cömertti, faşistler tek bir milleti mutlu etmek isterken komünistler tüm insanlığı kurtarmak istediler acılarından.  

    Bir ideoloji, adı üzerinde “idea” da varolduğundan başarısız olmaya mahkumdur uygulamada. Hayır size, dünyayı bir takım politik reçetelerle adam etmenin imkansız olduğuna dair modası çoktan geçmiş fikirlerle apolitik ayar vermiyorum. Sizi acıyla tanıştırıyorum sadece.  

    Işığın yakıcı acısıyla.  

    Vardığımız son nokta itibariyle maddenin düşük yoğunluklu ışık olduğunu biliyoruz. Zaman, mekan ve boyut kavramlarının tamamen zihnimizin bir kurgusu olduğunu biliyoruz. Sadece kütle çekiminin değil, kütle kavramının kendisinin bile bir algı dansı olduğunu biliyoruz.  

    Tam da mekanik bilim ve Newton, maddeyi ve alemi tasnif etti derken; madde parçalanıverdi birden, sonra bu parçalar da parçalanmaya başladı, sonra aslında hiç bitmeyen bir parçalanma süreci olduğu anlaşıldı yaşam dediğimiz suda halkaların.  

    Parçacıklar mı yoksa dalgalanmalar mı maddenin özüdür tartışması bir noktadan sonra komikti: çünkü ölçmeye karar verdiğiniz an nasıl algılıyorsanız öyleydi. Gerçekte her nasılsa artık. Çünkü gerçekte her nasılsa…. Asla bizim dokunamayacağımız bir yerdi.  

    Elma gerçekte Newton’un kafasına düşmemişti anlıyor musunuz! Boşluk bükülmüştü Adem elmayı ısırdığı anda, çatır çatır kırılmıştı kemikleri varoluşun. Kırık kemik, kan, kıkırdak, kırık, kemik, kan, kıkırdak: yaklaşın, gelin, iliklerine kadar emin beynimdeki asit çiseltisini.  

    Seçin bakalım hala seçim yapmanın ayartıcı illüzyonu sarhoş ediyorsa sizi: San’mak ve At’maktan ibaret sanatın sanrılı sevinçleri mi yoksa Bil’mek ve im’lemek serabından mürekkep bilimin acı deneyimleri mi?  

    Gelelim sadede.  

    Bilim acının kendisidir. Hızını kaybetmiş bir ışık huzmesinin yoğunlaşmış rehavetiyle hız’a hasret siz deliler gibi bilmek istersiniz. Deliler gibi hızlanmak, deliler gibi çürümek, deliler gibi ölmek istersiniz.  

    “Felsefe ancak acıdan kurtulmayı sağladığı oranda anlamlıdır”  

    Sanat en yüksek felsefedir ve bilim bir dedikodudan ibarettir.  

     
    Toplam blog
    : 1
    : 187
    Kayıt tarihi
    : 09.06.11
     
     

    TDE öğretmeni, öğrencilik yıllarında çeşitli dergilerde deneme, kitap inceleme ve şiirleri yayımland..