Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '18

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Acıyla Başa Çıkma Yöntemleri

Acıyla Başa Çıkma Yöntemleri
 

Beden terapi
Bu hafta vücudumdaki enerji birikimlerini dağıtmak için beden terapiye gittim. Belirli bölgelerde stresle birikmiş, blokajları çözmek için başvurulabilecek yöntemlerden bir tanesi. Vücuda baskı uygulayarak, yapılan bir masaj ve şifalı dokunuş olarak düşünebilirsiniz. Yağ ve bağ dokuda hapsolmuş toksinlerin atılmasına yardımcı olan bir sistem.

Terapi sırasında, bir ara ‘‘Ama şu an acıyor olabilir.’’ dedim. ‘‘Eee tabii ki acıyor. Çok şiddetli baskı uyguluyorum. Başkası olsa dayanamaz. Biraz bağırsana, tepki versene.’’ dedi eğitmen-terapist. ‘‘Aaa ben bağırmadan, epiduralsiz doğum yapan ananın kızıyım, nasıl bağırarak tepki verebilirim ki?’’ dedim. Bunun üzerine uzun uzun konuştuk...

Siz de kendinizi bir düşünsenize; acı çektiğiniz zamanlar nasıl tepkiler veriyorsunuz? Üzgünken nasıl bir davranış sergiliyorsunuz? Genellikle çocukluğumuzda yaşadıklarımız ve ebeveynlerimizin bu yaşanılanlar karşısında verdiği tepkilerle, biz de davranış kalıpları belirleriz. Acılara-mutsuzluklara-üzüntülere karşı kendimizi korumak adına, savunma mekanizmaları geliştiririz. Bunlardan biri acılara dayanıklı olmak, güçlü durmak, ne olursa olsun ayakta kalabilir izlenimi vermekken, bir diğer seçenekse en ufak bir üzüntünün bizi yıkmasına izin vermek olabilir.

1. doğum hikayesi
Annem doğumundan söz ederken; ‘‘Hemşireye artık doktoru çağırması gerektiğini söyledim ama hemşire sürekli ‘daha doğurmazsın’ diye cevap veriyordu, ben de ona ‘hayır, doğuruyorum, söyle gelsin odaya’ diye cevap veriyordum. O da bana ‘doğuracak olsan bağırırsın’. ‘Hayır, bağırmam sen çağır.’ dedim ve o sırada doğum başlamıştı.’’ diye anlatır.

2. doğum hikayesi
Geçenlerde bir kadınsa şöyle anlatıyordu; ‘‘Oohoo ben doğumumda bütün hastaneyi inlettim. Hem de iki gün. Doktorlar ‘daha düzenli sancın başlamamış bile, eve git akşama tekrar gelirsin.’ dediler ama katiyetle gitmedim. O ağrıyı orada bağırarak iki gün boyunca çektim.’’ diye bahsetmesiyle, ortamda fısıldaşmalar başladı... ‘‘Çok matahmış gibi bir de anlatıyor.’’ (Bu yorumu yapanların doğum hikayelerini de dinlemek isterdim. Böylelikle onların hayata karşı duruşlarını anlamamda bana ipucu verebilirdi.)

Bu iki hikaye de somut ağrılarda (doğum sırasında kasıklardaki-bel bölgesinde hissedilen sancı), iki bambaşka karakter olan kadının verdiği tepkiler. Genellikle somut acılarda verdiğimiz tepkileri, soyut acılarda (kalp ağrısında, yüreğimize bir ayı oturduğunda, boğazımız düğümlendiğinde) da takınıyoruz veya tam tersi davranabiliyoruz. Vücudumuzdaki acı eşiğimiz yüksek olurken, ruhumuzdaki acı eşiği çok düşük olabiliyor. Örnekteki iki kadın da acılarını uç noktalarda yaşıyorlar. Önemli olan ortasını bularak hayatımıza devam edebilmek çünkü kendimiz için sağlıklı davranış biçimi ortası. Hem vücut acımızda, hem ruh yaralarımızda...

Beden terapinin ardından kendimle ilgili düşünme fırsatım oldu. ‘‘Ben acıları nasıl karşılıyorum?’’ sorusunu kendime yönelttiğimde, vücut acılarımda çok güçlü durmaya çalışan ama yine de annesinin ağrı eşiğine bir türlü yetişemeyen bir kız çocuğu ama ruhu hasarlandığında her zaman dimdik ayakta durmaya çalışan, hayatının olumsuzluklarını kendi içinde çözümlemeye gayret eden bir kadınla karşılaştım. Bunu nefes eğitmenime anlattığımda, ‘‘Birine sana ihtiyacım var demezsen, hiçbir zaman bilemezler. Sen güçlü durdukça, karşındakiler zayıflıklarını farkına varamazlar. Ve belki de kendi zayıflıklarını-üzüntülerini sana yüklemeye çalışırlar, bir süre sonra da vücudun buna dayanamaz, nefesin huzurlu-derin nefesler için yetersiz kalabilir.’’ dedi. Ben düşündüğümde neden büyük fırtınaları içimde yaşadığımı kendimi sorgulamam sonunda çözümledim. En yakınlarımı üzmemeyi tercih ettiğimi farkına vardım.

Mutlu birey yetiştirmek için...
Tüm bunları anlatmamın sebebi, kendinize nasıl sorular sorabileceğinizi anlamanız ve geçmişi düşünürken, şu günü sorgularken, doğru verilerle, kendinizi yanıtlayabilmeniz. Belki siz de ailenin büyüyü olarak tüm sorunlara karşı güçlü durup, kapalı kapılar ardında gözyaşı döküyorsunuzdur veya ailenin küçüğü olarak, küçük acılarınızı büyüterek yaşıyorsunuzdur. Belki de ailenin büyüğüsünüzdür ama hiç görünmediğinizi düşündüğünüz için ufacık sorunlarınızı dağ gibi yaparak görünür olmaya çalışıyorsunuzdur. Biraz düşünün, sorgulayın ve cevaplarınız doğrultusunda orta yolu bulun çünkü her iki uç noktada kendinize zarar. Daha da önemlisi çocuğunuza...

Bireyler davranış kalıplarını daha anne karnından itibaren (doğum, ilk yıllar) yaşadıklarıyla oluştururlar. Bu yaşanılanlar da onların hayatlarının savunma mekanizmalarını geliştirmelerini sağlar. Bu savunma mekanizmalarının gelecekte onları yoracak-üzecek şekilde gelişmemesi en çok ebeveynlerin elinde. Onlar bizim aynamız. Dediğimizden ziyade, yaptıklarımız hayatlarına yön veriyor. Davranışlarımız karakterlerini, hareketlerini belirliyor. Her zaman söylerim; kendi geçmişimizi çözümleyemezsek, çocuklarımıza ne yaşatacağımızı, ne hissettireceğimizi, neticesinde nasıl bireylere dönüşeceklerini asla bilemeyiz. İşe önce kendimizden başlayacağız ki; mutlu bireyler yetiştirebilelim. Şu gün yaşanılan her olaya karşı verdiğimiz tepki, takındığımız tavır geçmişten bize miras kalan yaşanılanların hissettirdikleri. Çocukluğumuzu, büyüme tarzımızı algılayabilirsek, kendimize ne şekilde zarar verdiğimizi anlayabiliriz ve çocuklarımıza kendimize yaptığımız yanlışları yansıtmayız. Düzelterek davranırız. Aksi taktirde kalıplaşmış tavırlarımız sorgulamadan onlara geçer. Bilinçaltımızda yaşanılanlar onların hayatlarında su yüzüne çıkar. Bizim geçmişimiz onlara bırakacağımız mirasımız değil, yanlışlarıyla yer değiştirdiğimiz doğru tavırlarımız onlara vereceğimiz hediyemiz olmalı.

https://www.facebook.com/bebekolduannedogdu/

https://www.instagram.com/bebekolduannedogdu/

 
Toplam blog
: 61
: 70
Kayıt tarihi
: 13.07.17
 
 

''Çocukluğumuzda yaşadıklarımızı çözümleyemezsek, çocuğumuza ne hissettirdiğimizi asla bilemeyiz!''..