Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '13

 
Kategori
Eğitim
 

Acıyorum. 8 : Kirlenen dilimize

Acıyorum. 8 : Kirlenen dilimize
 

Birlikte ta Orta Asya’dan bile sürükleyip getirdiğimiz bir ana dilimiz “Türkçe”miz var. Türkçe bize Bayrak olmuş, Türkler, Türklüklerini onunla bilip, onunla savunmuşlar. “biz Türküz Türkçe konuşuruz” demişler. Hiç ama hiç dillerinden vazgeçmemişler… Dillerini çok sevmişler. O dil içinde nice maniler, koşmalar, sağular, destanlar söylemişler.. Bütün yaratıcılıklarıyla Türkçe’yi işlemişler, gönüllerini o dile dökmüşler…

Ama bir kısmı vazgeçmiş. Osmanlı Devlet erkanı, niyeyse Türkçe’ye pek ısınamamışlar ; biraz Arapça, biraz Farsça, biraz bilmem nece… olan yeni bir dil yaratmak istemişler. Güya akıllarınca “Osmanlıca” dedikleri bu dille Arap’la da, İrani ile de anlaşmak istemişler. Ama Araba söylemişler, Arap anlamamış, İranlıya söylemişler onlar da anlamamışlar… Bakmışlar ki olmuyor, bu dille Gazeller, Mesnevi’ler, nice nice şiirler yazmışlar ama yine de yazdıklarından, bir avuç kendi dillerini anlayan insanlar anlamış… Onlar da pek gururlanmışlar, “bizden başkası kimse anlamıyor..!” diye. İşe bakın!

Yüksek sınıf ve ülema sınıfı zaten din işlerinde Kuran dili olan Arapça’yı yeğlemişler; geniş ölçüde onu kullanmışlar; gariban insanlar da bunlar ne diyor, diye ağızlarının içine bakakalmışlar. Hele bir ara Selçukluların etkisiyle devlet dili Farsça’ya döner gibi olmuş da Konya’da Karamanlı Bey’i Mehmet Bey:

"Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye." Günümüz Türkçesi ile "Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dilde söz söylemesin." (13 Mayıs 1277) diyerek Türkün dil siyasasını ortaya koymuştur  ama bu sözü ruhuna uygun bir şekilde uygulamak, Karaman oğlu Mehmet Bey’den ilham alan Mustafa Kemal’e nasip olmuştur.

Ama onun ötesinde, zaten Türk ulusu, halk, Devletin dilinden… Farsça’dan, Arapça’dan uzak; kendi diline sıkı sıkı bağlı olarak şiirlerini, ninnilerini, manilerini söyleye gelmiş ve Türkçe’yi bir ses bayrağı olarak yaşatmıştır. Kimse ona ne Arapça’ya, ne de Farsça’ya dönderebilmiştir.. Halk, Türkçe, söylemiş, Türkçe yazmıştır…

Bunca yıl (Belki 600 yıl..) Türklerin bir kısmının, devlet ricalinin ve okumuş yazmış kısmının bu Osmanlıca denen uydurmasyon dille vakit kaybetmesine üzülmez misiniz?

Ben acıyorum. Divan Edebiyatının sınırları içinde Şeyh Galip açık açık, “Yeni bir lisan tekellüm ettim…” diyerek niyetini ve gittiği yönü ortaya koymuştur. Ona da acıyorum…

Türkçe’nin Osmanlılar tarafından kirletilmesinden sonra onu temizlemek yine Atatürk’e nasip olmuş, Türk Dil Kurumu, 12 Temmuz 1932'de Mustafa Kemal Atatürk'ün isteğiyle, bir dernek olarak kurulmuştur. O tarihten sonra Derneğin çalışması ve aydınların katkısıyla yazılı Türkçe’de  %80 olan Arapça, Farsça katkı miktarı , giderek Türkçe yeni terimlerin, yeni sözcüklerin yapılmasıyla, oran olarak Türkçe %87’elere yükselmiştir.  Yobazlar bu Türk Dil Devrimine (ki devrimlerin en büyüklerinden biridir) hiçbir zaman inanmamışlar ve uzun zaman Arapça, Farsça karışık o karışık dilleriyle yazıp söylemeye devam etmişlerdir.

Bu kadar inatçılığa yazık değil mi? Acıyorum.

Bugün, O Atatürk sayesinde arı, duru .. tertemiz bir dilimiz var… Ama onu da bugün başka yönlerden kirletmek isteyenler var.

Dil , etkisi altında kaldığı Uygarlık çevresinin dili tarafından kirletilir. Türkler, İran’dan geçerken, Farsça’dan çok etkilenmişler; Müslüman olunca da Arapça’dan çok etkilenmişler. Türkçe tanınmaz hale gelmiştir.  Atatürk’ün çabalarıyla Dil kendini bulmuş ve çok önemli yapıtlar Türkçe’ye kazandırılırken, bu kez Batı dillerinin etkisi Türkçe’ye bulaşmıştır. İngilizce’si, Fransızca’sı ve bir çok Batı dili Türkçe’yi kabanlamaya başlamıştır. Ve yeni yetişen genç kuşak da bu dillerden alıntı yapıp, günlük hayatta kullanarak kendini bir şey sanmaya başlamıştır.

Oysa derler ya, Ziya Gökalp’in deyimiyle  “Başka dile uymaz annenin sesi,. Her sözün ararsan vardır Türkçesi.”

Ama biz aramıyoruz, hemen yerine İngilizcesini buluyoruz. Türkçe son zamanlarda fena halde İngilizce’nin kapsama alanı içinde… Fena halde o dile öykünüyoruz.

Hiçbir zaman, bir dil öğrenmek kötü değildir. Elbette insanlar bir, iki, üç dil öğreneceklerdir ama, o dillerdeki alışkanlıklarını Türkçe’ye taşımaları abestir…

Son zamanlarda artık bütün ayrılanlar birbirlerine :
“Bye bye…”
“Bye bye..” diyor . Bu ne demektir … bir bakıma “bye bye Türkçe..” demektir.

Türkçe’ye hor davrananlara kızıyorum ve  bu hale düşürülen Türkçe’mize acıyorum.

Cumhuriyetin başında tertemiz bir Türkçe teslim aldık; onu gittikçe ezmeye, Batı dillerinin egemenliğinde bırakmaya , kurban etmeye koca bir “HAYIR” diyorum…

Arı bir dil olabilir mi? Elbette , olmaz… Ama , yarım kilo, Arapça, yarım kilo Farsça, yarım kilo İngilizce olan bir dil de hiç olmaz…

Dilimiz bizim ana, ata kalıtımız , ona iyi bakalım. Çünkü her şeyimiz gitse de, dilimizin kökü bize kalacaktır. Tümden o dili unutmadan, köklerimizden vazgeçemeyiz.

Dillerine, Türkçe’ye kötü davrananlara fena halde kızıyorum. 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..