Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '12

 
Kategori
Siyaset
 

Açlık grevleri, başarısızlık ve tükenen AKP

Açlık grevleri, başarısızlık ve tükenen AKP
 

İktidar partisi sorunların çözümü değil, sorunların ta kendisidir.


Uzun zamandan beri Türkiye’de duygusal bir bölünme yaşanıyor. Açlık grevleri karşısında takınılan tutumun, bu duygusal bölünmeyi geri dönülmez bir noktaya doğru evrilttiği görülüyor. Kürt illerindeki tablonun batıya yansıtılmadığı ya da çok azının yansıtıldığı da bir gerçek. Türkiye siyaseti tıkanmış durumda. İktidar partisi ise bu tabloyu değiştirecek çözüm üretebilme yeteneğinden yoksun, daha da ötesi çözümün önündeki en büyük engel haline gelmiş durumda.

Tek başına açlık grevi ve bir türlü çözülemeyen Kürt sorunu da değil, giderek kötüleşen ekonomi, kapıdaki ekonomik kriz, bütçe açıkları, zamlar vb. başarısızlıkları da düşünecek olursak, iktidar partisini hayli zorlu günleri beklediğini kestirmek zor değil.

Kısaca satır başları ile değindiğimiz bu tablo, iktidar partisinin önümüzdeki süreçte belirleyeceği yol haritasının da niteliğini saptamamıza olanak sağlıyor. Bilinen bir gerçektir; sorunlara çözüm üretemeyen, değişip dönüşemeyen, sorunların önüne engel olarak dikilen her irade, bir gün kendisi çözülür gider. Ancak bu çözülüş, çoğu zaman sancılı bir şekilde gerçekleşir. İktidarın doğası onu kaybetmemek üzerine kuruludur. İktidar kendi konumunu korumak uğruna, kendi hayal gücünün ve (varsa) vicdanının elverdiği her yolu deneyecek, karşısındaki güçlerin konumlanışına ve mücadelesine bağlı olarak da ya çözülecek, ya da çözülme sürecini bir miktar daha uzatacaktır. İşte AKP’nin de içinde bulunduğu durum da budur. Artık kitlelere “başarı” olarak anlatılacak bir şey kalmamış, ya da en azından “başarı” olarak sunulanlar kitleleri ikna etmeye yetmeyecek duruma gelmiştir. İşte bu durumda, başka yöntemlerin devreye sokulması gerekmektedir.

AKP, uzun süredir iktidarını koruma adına, daha önceden icraat diye yutturduklarının dışında başka yöntemleri devreye sokmaya başlamıştır. AKP’nin hamlelerini üstün körü bile olsa takip eden herkes bunu rahatlıkla görebilmektedir: Fazla oy kaybetmeden yerel seçimleri öne alma çabası, yerleşim yerlerinin nerelere bağlanacağı konusundaki taktik değişiklikler, iki partili rejim ve başkanlık sevdası, alternatif olabilecek islami referanslı partileri kendi bünyesine katma hamleleri, bu yöntemlerden bazılarıdır. Ancak bunlar yetmemektedir.

Çözümsüzlük, kandırmaca, oyalamaca siyaseti özellikle AKP’nin Kürt tabanından aldığı oyları eritmiştir. Bununla birlikte, ileri demokrasi diyerek yutturulanın aslında daha otoriter bir rejime yöneliş olduğunun anlaşılması ile “yetmez ama evet” diyerek kendisini destekleyen liberaller desteklerini geri çekmeye başlamıştır. Ergenekon ve balyoz davalarında düzmece kanıtların ortaya çıkması, cumhuriyet bayramı kutlamalarına müdahale gibi uygulamalar geleneksel Kemalist tabanı sokakta muhalefet yapma çizgisine itmiştir. AKP’nin bu kesimden devşirebileceği tek bir oy bile bulunmamaktadır. İktidarını korumak ve başkanlık sistemini hayata geçirerek bunu daha da pekiştirmek için AKP’nin elde kalan, ancak huzursuz olan tabanını korumaya ve bununla birlikte milliyetçi tabandan oy devşirmeye ihtiyacı vardır. İşte bu nedenden ötürü AKP’nin daha fazla saldırganlaşmaya, kitlelerin en geri, en ilkel yanlarına oynamaya ihtiyacı vardır.

Açlık grevi karşısında takınılan tutum bu politikanın sonucudur. Erdoğan’ın geçmişte partisinin kaldırılması için evet oyu kullandığı idam cezasını tekrar gündeme getirmesi bu oyunun bir parçasıdır. O hale gelmiştir ki başbakan iyice seviyesizleşmiştir. Her türlü yalan, çarpıtma, iftira, şantaj devreye sokulmuştur. Bu noktada bunları biraz açmakta fayda vardır:

Başbakan, açlık grevcilerinin “Öcalan üzerindeki siyasi tecrit kaldırılsın” talebini “Öcalan serbest bırakılsın istiyorlar, buna izin vermeyiz” diyerek çarpıtmakta, böylelikle taleplerin kabul edilemeyecek talepler olduğu izlenimi yaratarak halkı kandırmak suçunu işlemektedir. Başbakanın bir konuşması, diğerini yalanlamaktadır. Bir konuşmasında “açlık grevi yok, şov bunlar” derken başka bir konuşmasında, BDP’den olmayan (!) açlık grevini durdurmasını isteyebilmektedir.

Başbakan açlık grevi başlamadan çok önce çekilmiş bir fotoğrafı gündemine alıp “kuzu kebap yiyor bunlar” diyerek, sanki BDP’lilerin kendileri iyi koşullar içerisinde yaşarken, başkalarını ölüme sürdüğü, kullandığı izlenimi yaymaya çalışmaktadır. Burada iki çarpıtma bir aradadır. Birincisi, fotoğraf açlık grevi başlamadan önceki bir tarihte çekilmiştir, dolayısı ile bu açlık grevi süreci esnasındaki BDP milletvekillerinin ruh halini yansıtmamaktadır. İkincisi ise açlık grevini BDP organize etmemiştir, böyle bir çağrı olmuş olabileceğini kabul etsek dahi, böylesi kritik bir durum için herkesin kendi özgür iradesi ile karar vereceği bellidir. Yani, kimse kimseyi kullanmamaktadır. Öte yandan hükümetin adım atmayacağını anlayan BDP’li vekiller de açlık grevine dahil olmuşlardır. Tek başına bu tablo bile başbakanın söylediği sözlerden utanmasını gerektirirken, başbakanın yüzü dahi kızarmamıştır. Aksine başbakan “bunların rejime ihtiyacı var” diyerek dalga geçmektedir. Bu durum başbakanın insana ve yaşama olan yaklaşımını apaçık ortaya koymaktadır.

İdam meselesi de aynı tablo içerisinde ortaya çıkmış bir şantajdır. Çağdaş demokrasilerin, insani olmaması, geri dönüşü olmayan bir ceza olması nedenleriyle reddettiği bu ceza yönteminin geri getirilmesini savunmak kitlelerin en geri yanlarına oynama stratejisinin bir ürünüdür. Başbakan idamı, halkın çoğunluğunun istediğini söyleyerek gerekçelendirirken, demokrasi ve insan hakları konusundaki cehaletini ortaya koymuyorsa eğer, açlık grevleri karşısındaki sorumluluğunu gizlemeye çalışıyordur ki yapmaya çalıştığı da budur. Çünkü demokrasinin, insan hakları mevzu bahis olduğunda “çoğunluğun dediği olur” demek olmadığını bilmeyeceğini düşünemeyiz. Erdoğan, tüm şaşkın bakışlar altında bu çıkışları yaparken, bir kısım dalkavuk köşe yazarları da bu pervasızlıkların ardında keramet aramakla meşguldür. Bu da ayrı bir yazının konusudur. 

Bugünkü açlık grevi durduk yere değil Kürt sorunu ile paralel bir biçimde ortaya çıkmıştır ve süreç Kürt sorununda yeni bir eşiğe gelineceğinin habercisidir. Açlık grevcilerinin talepleri Kürt halkının talepleridir ve aynı zamanda tamamen demokratik ve gerçekleştirilmesi oldukça basit taleplerdir. Kendi anadilinde savunma hakkı, anadilinde eğitim hakkı, önder olarak gördükleri Öcalan üzerindeki siyasi tecridin kaldırılması.. AKP iktidarı bu talepleri yerine getirdiği durumda milliyetçi oylara talip olamayacağını, tam tersine elde kalanı da kaybetmeye başlayacağını bilmektedir. İşte tam da bu nedenle AKP’nin elinden geldiğince direneceği, saldıracağı, çirkinleşeceği, zalimleşeceği öngörülebilir. Öte yandan aynı zamanda bu durumun toplumsal yapıyı dinamitleyeceği de ortadadır. Amerikan eksenli dış politika neticesinde, Suriye ile gerginleşen ilişkiler de denkleme katıldığında Türkiye’nin önümüzdeki günlerde içerisinde bulunacağı tabloyu kestirmek zordur. Ancak tablonun hiç de iç açıcı olmayacağı ortadadır. İktidar partisi sorunların çözümü değil, sorunların ta kendisidir. Türkiye’de yaşayan halklar, iktidar partisinden kurtulmak, barışı tesis etmek, birbirlerinin kültürlerine, diline, kararlarına saygı içerisinde bir yaşamı kurmak için kolları sıvamak zorundadırlar.

 
Toplam blog
: 7
: 735
Kayıt tarihi
: 14.05.11
 
 

"Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir" ..