Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '22

 
Kategori
Öykü
 

AÇMAZ / 1

3 bölümlü ÖYKÜ’nün girişi)

PAN AMERİCAN tekerleklerini aprona vurduğunda ‘TSİ: 06.58’di. ‘Movado’nun fosforlu kadranına göz atıp dışarı baktı: “Günaydın sakar ressam! Yine gaddar boyaların kentin tüm bulutlarını boyadın değil mi? Ne siyah bırakmışsın, ne gri ne de mor kalmış geriye! Hüzünlenmiş” dedi; “İstanbul. Gözyaşı hüznün kardeşi ise ikisi de ‘İstanbul’ dur.” Kent, uçağın camlarında ağlıyordu. Uçağı terkeden son yolcu hep oydu. Alandan fırlayan siyah taksi alçaktan uçan bir kuşun gölgesi olmuş, süzülüyordu. Yağmur kentin yakasını bırakmamıştı. ‘Doğal aqua park’ Marmara’ya, renkli kaydırak özeni ile bağlanmış dar bir sokakta durdular. Un, su, ateş ile mucizeler yaratan mahalle fırını; taze ekmek ve gerçek simit kokusuyla yeni bir güne daha başlamıştı. ‘Ekmek! Kapısı, parası, kavgası, teknesi…’ Her şey üzerine kurulu değil miydi? Geriye uzanarak otomobilin kelebek camından evi gözetledi. Ahşap yapının dış dokusu, özgürlük için çırpınan ‘domino’ taşlarına benziyordu. Mavi bakışları, yağmur ile güç birliği yaparak üst katın camlarını kırmıştı. Demirler arasından sararmış fesleğenleri, sökülmüş perdelerin bıraktığı boşlukları farkedince, oturduğu yerde sanki merdivenlerden düştü. Şimşekler beynine hasar veriyordu.

KAYBETTİĞİNİ ANLADIĞIN AN, ÜST DUDAĞINI ISIRIRSIN

ARAÇTAN çıkıp aksayan gövdesiyle sokağı enine geçti. Islanmıştı, beklettiği taksinin çevresini dönerken. Eve girmeye zaman yetmedi çünkü ‘onun’ on dört gün önce taşındığı söylenmişti bile. Şıpıdık terlikli komşu kadın: “Yeğeniniz gideceğini haber vermedi mi size? On dört gün oldu!...” Playmouth, kahrolası sokaktan hoyratça çıkıp adamın ofisine yönlendi. Yurtdışında on yedi gün kalmıştı, üç gün sonra gitti demek... Daha da hızlanmıştı yağmur. Araç kilometreleri iştahla yutarken sürücü, adamın üst dudağını ısırdığını gördü aynadan!... * “ÇABUK ol kızım, güneş beklemez. Yaşamı seyretme, kendin yaşa!” Genç kız, babasının böyle tanıttığı sabahın erkeninde ayaktaydı. Ancak bu kez başucunda, eli avucunda... Dostların avlusunu doldurduğu ‘annesiz’ kasaba evinde ilahi dilekler yinelendi, karıncalanan ürkek seslerle. Koca çınar, iki yaprağını açık camdan içeri sokup eski dostuyla vedalaştı. Görkemli ağaç babasının yaşamının bir dilimine tanıklık etmişti! ‘Dünya’ denilen bekleme odasından bu kez çıkışını görecekti. Sekiz gün sonra ise öksüz kızın otobüsünde ‘İstanbul’ yazıyordu. Onlarca kez açıp kapattığı elindeki kağıt kalmıştı babasından. Bir hayat pusulası, buruşmuş kağıda yapışmış çaresiz satırlar.

GÖZLERİ GÖREN BİR SEVGİ; ANCAK…

ARKA koltuk komşusu titreyen kağıda karşın birkaç tümceyi seçince ilk mola yerinde tanıştı kız ile. Zincir askılı gözlüğüyle izin alıp okuduğu yazıya odaklanmıştı. Yılların özünü gözaltlarında biriktirmiş bir aydın... Saygın görünümlü bir hanımefendi! Kızın eğitim düzeyi ve zeka yoğunluğu kadını şaşırtmıştı. 6 dakikada yeni bir ‘yaşam kitapçığı’ yarattı ona. Neler mi dedi: “İnsanın, gençlik ve yoksulluk arkadaşları gerçektir. Bunun dışında edindikleri, ölümünden sonra severler. Bu da, ‘orada gerçek dostun olmayacak’ anlamına geliyor…” Güven duygunu bilinçsiz harcama. Bir gün tükenir ve zorlanırsın… Zamanla yeryüzünün iki büyük gücünü tanıyacaksın. Birisini oldukça seyrek, diğerini sıkça: İyi ve kötü…” “Adalet kavramını iyi yorumla. O, gözleri gören bir sevgidir, ancak sen onu pek göremeyeceksin. Çalış. Gençlikteki gücün yaşlılığında sana bakacaktır. Geliş ve büyü. Olgunlaşman hızlanınca kontrolü ele alırsın ve başkaları sana yön veremez. Oku. Kitap sayfalarına kokuları sinen insanları tanırsın… Hatalarını deneyim kazanmakta kullan, azalacaklardır. Sevmeyenlerin olacak. Zamanla sosyal egemenliğini görüp olumlu tavır içine girerlerse; bu seni kandırmasın. Gücü azalan düşman, dostluk gösterisine başlar…

YAŞADIĞIN yörede aldığın öğrenim ve eğitimi küçümseme; tersine üzerine ekle. Okula gitmek tüm bilgisizliği gidermez… Bazıları için ‘o kötü insan’ dersen, şunu da aklından çıkarma: İnsanlar, kötülüğü istediklerinden değil, vicdan zayıflığından yaparlar. Bir de… Dünyanın en kolay işi yanıt vermektir. Dilin ile değil; beynin ve birikiminle kendini tanıt. Ve dua et: ‘Tanrım! Lutfen değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenme direnci ver bana!’ / SIRA AÇMAZ 2’DE /

 
Toplam blog
: 86
: 39
Kayıt tarihi
: 09.12.08
 
 

1951 / İstanbul. Öğretmen bir ailenin tek çocuğu. Sade bir düzen içinde soluk alıp veren o "eski ..