Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '14

 
Kategori
Yoga / Meditasyon
 

Acro yoga

Acro yoga
 

“Bugün sizinle yoga dışında bir şey yapacağız. Bugün sizinle oyun oynayacağız. Çok eğleneceğimizi düşünüyorum. Şimdi oyun oynamaya hazır mısınız?”

Geçen hafta katıldığım bir atölye çalışmasında duyduğum ilk cümleler. Daha önce hiç denemediğim bir yoga tarzı: “Acro Yoga”. Acro yoga denilince, aklıma sadece ve sadece eşli yapılan asanalar geliyordu. Oysa acro yoga bambaşka bir şeymiş. Geçen hafta sonu katıldığım atölyede anladım bunu. En iyisi anlatmaya baştan başlayım.

Eğitmenlik yaptığım yoga stüdyosunda “acro yoga” atölyesi düzenleneceğini duyduğum andaki heyecanımı anlatamam. Hep duyardım ancak o güne kadar denemek fırsatım olmamıştı. Nasıl bir yoga olduğunu çok merak ediyordum.

Atölyenin olduğu gün çok yorgun uyandım. Üstüne üstlük bir de menstrüasyon dönemimdi. Ne de şanslıyım değil mi? Yorgun hissettiğim için sabah kardiyovasküler çalışmamı yapmadım. Güzel bir kahvaltı edip stüdyoya gittim. Genç kızlarla dersim vardı. Onlar da biraz yorgun hissediyorlardı. Yin yogada karar kılıp bedeni iyice dinlendirdik, esnettik ve rahatlattık. Dersim de bittiğine göre artık atölye çalışmasına hazırdım.

Aslında stüdyodaki tüm eğitmen arkadaşlarım da heyecanlıydı. Onların heyecanını da hissedebiliyordum. Terslik bu ya, ne kadar çok istese de öğrencilerimden biri işi dolayısıyla bu atölyeye katılamayacaktı. Üstüne üstlük, birçok insan aynı durumdaydı. Bu atölyeye katılmayı o kadar çok isteyen herkesin o gün önemli işleri vardı ve rezervasyonlarını iptal ettirmişlerdi. Diyorum ya, ilginç bir gündü. Atölyeyi verecek olan eğitmen İstanbul’dan gelecekti. Uçağını kaçırmıştı. Stüdyoya vardığımda onların telaşına ben de ortak olmuştum. Hani bazen bir şeyi çok istersin, olmaz ya. Onun gibi hissettik bir anda. Neyse ki eğitmenimiz bir sonraki uçakta yer bulmuştu ve atölye çalışmasına vaktinde yetişebilecekti.

Eğitmen stüdyoya ayak basar basmaz cam çay demliği kendi kendine çatladı ve mutfakta her yer çay oldu. Arkadaşlarım etrafı temizleme işine girişmişlerdi ki, mutfak penceresinin perdesi elimizde kaldı. Ben ve diğer müdavim bir öğrenci perdeyle uğraşmaya başladık. O sırada atölye çalışmasının yapılacağı stüdyoda ders bitti. Hemen üç arkadaş stüdyoya gidip etrafı toparladık. Yerlere “mat”ları (yoga minderi) yerleştirdik. Stüdyoyu havalandırdık. Müzik sistemini kurduk. Neyse ki bu kadar tersliğe rağmen dersin başlamasına on beş dakika kala hazırdık. Derin derin nefeslerle rahatlamak… O an en çok ihtiyacımız olan şeydi.

Herkes gelmiş ve “mat”lara yerleşmişti. Biz de yerimizi aldık. Atölye çalışmasını yaptıracak olan eğitmen de yerini aldı. O kadar doğal ve şirin bir eğitmendi ki hemen kanım ısındı. Yoga akışına geçmeden önce daire olduk. Herkes ismini söyleyip bir asana yapacaktı. Böylece az çok birbirimizi tanıyacaktık. İlk turda sadece ismini söyleyenler asana yaptı. İkinci turda, kişi ismini söylüyordu ama onun asanasını tüm grup yapıyordu. Çok eğlenceliydi. Tanışma faslı bittikten sonra yerlerimize geçtik.

“Acro yoga” çalışmasına geçmeden önce biraz ısındık. Klasik “surya namaskara" (güneşe selam), “phalakasana-chaturanga dandasana” (sopa-şınav) serisi, “parsvakonasana” (yan açı duruşu), “parivrtta parsvakonasana” (dönmüş yan açı), “adho mukha svanasana-camatkarasana” (aşağı bakan köpek-vahşi şey) serisi ve “ashva sanchalanasana” (yüksek hamle) gibi asanalar yaptık. Beden “ateş” almıştı. Artık “acro yoga” zamanıydı.

Önce basit asanalar ile başladık. İki kişilik gruplar olduk ve bacakları ve kolları güçlendirmek için bir çalışma yaptık. “Sarvangasana”yı (omuz duruşu) ve “phalakasana”yı (sopa) ikili çalıştık. Bir kişi altta zemini oluştururken, üstteki kişi “phalakasana” (sopa), “salambhasana” (çekirge) ve “dhanurasana” (yay) yapmayı denedi.

Asanalar gitgide zorlaşıyordu. Bir kişi sırt üstü yere yatarak zemini oluşturdu ve diğerinin kalça kemiklerini ayak tabanlarını yerleştirip o kişiyi “uçurdu.” İkinci kişi uçarken, “salambhasana” ve “dhanurasana” yapmaya çalıştı. Yaptı, yapamadı. Denedi, düşer gibi oldular. Üçüncü bir kişi yardımcı oldu. İkili dengesini kaybettiğinde, üçüncü kişi dengeyi kurdu, düzeltti onları. Oyun böylece sürüp gitti.

Biz gruplar halinde "acro yoga" asanalarını yapmaya çalışırken, hep aklımızda olan şey "yapmak", "yapmak" ve "yapmaktı." Başarmaktı. Kazanmaktı. Oyun oynarken bile aklımızda hep kazanmak vardı. Kimse kaybetmek istemezdi. İşte o gün, eğitmenin bize hatırlattığı da bu oldu: "Kazanmak için oynama. Sadece oyna." Ve asanalara ara verip, bizi tekrar ortaya topladı. Bu sefer iki kişilik gruplar halinde oynamaya başladık. Hani çocukken de yapardık ya. Ellerimizi birbirine çarpardık. Onun gibi bir oyundu bu. Kollarmızı ya sağa ve sola sallayacaktık ya da yukarı kaldıracaktık. Eşimizle aynı şeyi yaparsak, ortada ellerimizi birbirine çarpacaktık. Eğer farklı şeyler yaparsak, aynı şeyi yapana kadar devam edecektik. Aynı şeyi yaptık, ortada ellerimizi buluşturmayı unuttuk. Farklı şey yaptık. Bir de baktık ki, ellerimizi birleştirmişiz. Ellerimiz dolandı birbirine... Sınıf kahkahalarla çınladı. Herkes çocuk olmuş, eğleniyordu. Kazanmak diye bir düşüncemiz yoktu. Sadece oynuyorduk ve anı yaşıyorduk.

Daha neler mi yaptık? Üstteki kişi “padmasana” (lotus) pozunda “tahta” oturdu. Sonra “ustrasana” (deve) ve “adho mukha vrksasana” (kol duruşu)… En ilginç asanalardan biri, bir kişinin yerde “setu bandhasana” (yarım köprü) kurması ve diğerinin onun bacaklarından destek alarak “sirsasana”ya (kafa duruşu) kalkmasıydı.

Arkaya eğilmeler olmadan bir yoga workshop’u olur mu hiç? Tabii ki acro yoga workshop'unda da arkaya eğilmelerin kralı vardı. Bir kişi yerde sırt üstü yatıp diğerini “urdhva dhanurasana” (köprü) pozisyonuna getiriyordu ve o kişi köprüden kol duruşu çıkışı gibi gerisin geri çıkıyordu. Bir tarafta başlayıp tam ters tarafta bitiriyordunuz. Çocukken attığımız taklalara benziyordu. Hafiften bir baş dönmesi… O kadar zevkliydi ki… Bu duruşun bağımlısı olabilirdiniz.

En sona kalan asana en keyiflisiydi. Rahatlatıcı, gevşetici ve esnetici bir asanaydı. Bir kişi yerde sırt üstü yatıp ayak tabanlarını diğerinin kalça kemiklerine yerleştiriyor ve onu yukarı kaldırıyordu. Yukardaki kişinin omurgasını esnetiyor, omuzlarını rahatlatıyor, bacaklarını “baddha konasana” (kelebek/bağlı açı duruşu) şekline sokturarak kalçasını gevşetiyordu. En son da bedeni burguya sokmasına yardımcı oluyordu ki, bu hazzı anlatmaya kelimeler yetmez. Şansıma bu asana serisini bana eğitmen yaptırdı. Arkadaşınla ikili olduğunda da çok keyifli bir çalışmaydı ancak eğitmenle olunca tadı bambaşkaydı. Öncelikle eğitmen bu konuda yetkin olduğu için ona daha çok güveniyordun. Tabii ki bu duruşları sürekli yaptığı ve çalıştığı için alışmıştı. Bizim ilk deneyimimizdi. Onun kadar akışkan ve kolay yapmıyorduk. Mesela ben arkadaşımı kaldırırken korkuyordum. Ya tutamazsam? Ya düşürürsem? Ya bir yerini sakatlarsam? Oysa eğitmen güçlüydü, işi biliyordu ve kendini ona çok kolay teslim edebiliyordun. Güven… Hayatın her anında olduğu gibi yoga çalışmalarında ve özellikle böyle ikili çalışmalarda çok önemli bir etken…

Dersin sonunda eğitmen bizi yine ortada topladı. Daire olduk. Birbirimize yaklaştık. Bir elimizle sağdaki arkadaşımızın omuzuna ufak ufak dokunurken diğer elimizle de soldaki arkadaşımızın sırtını sıvazladık. “(Arkadaşlarım) sizlere güvendim. Çok iyiydiniz, bana çok destek oldunuz. Hepinize çok teşekkür ederim.”

Aslında yapamayacağımız şey yoktu. Önemli olan, yeni şeyler denemeye açık olmaktı. Biraz güven, biraz cesaret ve her zamankinden daha çok çaba…

 
Toplam blog
: 201
: 432
Kayıt tarihi
: 08.05.13
 
 

Uluslararası Yoga Alliance onaylı hatha, vinyasa, yin ve prenatal yoga eğitmeni... Hayata bambaşk..