Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '18

 
Kategori
İstanbul
 

Ada Vapuru

Kompozisyon ödevimin konusu “Gezip gördüğünüz bir yeri veya ilginizi çeken herhangi bir eşyayı ya da olayı tanıtan bir yazı yazınız.” şeklindeydi. Ben de yazdım doğal olarak bir hikaye gibi.

 

ADA VAPURU

       İlk kez vapura binişim değildi. Fakat vapurdaki insan manzaralarını daha önce bu denli incelememiştim. 

       İskelede bekleyen insan yığınları kafese kapatılmış yaratıklar gibi vapurun yanaşmasını bekliyorlardı. Hemen hemen hepsi telaş içindeydi. Etrafıma şöyle bir göz gezdiriyorum: İleride sürekli saatine bakan kır saçlı bir adamı görüyorum. Çok acelesi var herhalde. Onun yanındaki takım elbiseli bir bey dikkatimi çekiyor. Elinde çantası ile vapuru gözlüyor. Belli ki işe yetişecek. Sağda duran gözlüklü ihtiyar elindeki gazeteye arada bir göz gezdiriyor. Bankta oturan yaşlı kadın, kucağındaki torununa masal anlatıyor. Kadının yanında tam bir İstanbul hanımefendisi oturuyor. Şıklığı, zarifliği ve güzelliği ile göz kamaştırıyor. Üzerinde kırmızı tişört, lacivert şort olan erkek çocuğu korkulu gözlerle annesini arıyor. Demirlere dayanan genç ve oldukça güzel kadın kocasına bir şeyler anlatıyor, küçük kızları ise şarkılar mırıldanıyor. Biraz ötedeki orta yaşlı adam yanındaki esmer adama bir şeyler tarif ediyor. Esmer adamın arkasında komik şapkalı birkaç turist var. Konuşmalarından Amerikalı olduklarını anlıyorum. Onların ilerisindeki yaşlı kadın ise yorulmuş, söylenip duruyor. Başka bir köşede birkaç kişi ekonomiden bahsediyor. Gençler de kendi aralarında konuşup, gülüşüyorlar.

       Ve beklenen vapurun düdüğünü çalarak bize doğru geldiğini görüyoruz. Vapur, serin sularda süzüşe süzüle iskeleye yanaşıyor. O anda gözlerde parıltı, yüzlerde hafif bir tebessüm beliriyor. Vapur, sulara demir atıyor ve içerisindeki yolcular büyük bir buhrandan kurtulmak istercesine kendini vapurdan dışarı atıyor. Kimi koşuyor, kimi de sakin adımlarla yürüyor. Bu arada demir kapılar ağır ağır açılıyor ve bekleşen insanlar oluk oluk vapura ilerliyor.

        Üst katta boş bir yer bulup oturuyorum. Karşıma kalabalık bir Arap ailesi oturuyor. Kadınlar kara çarşafa bürünmüş, kocaları gayet rahat. Çocukları çok şeker, ama fazla gürültü yapıyor. Yanımda oturan adam, çayını yudumlayıp gazetesini okuyor. Diğer tarafımdaki kadın da dalgın bakışlarla dışarıyı seyrediyor. Az ileride oturan yaşlı kadın, çantasından dantelini çıkarıp işliyor. Bu arada vapur görevlisinin sesi: “çaylar, kolalar; tost var, ayran var.” Ve kalın bir erkek sesi: “Çaycı! İki çay, bir tost.” Kendine ve karısına birer çay, kızlarına da bir tost alıyor. Çaycı oradan uzaklaşıyor. Yanlarındaki bıyıklı ve göbekli adam ise fosur fosur uyuyor. Koridorda cıvıl cıvıl çocuk sesleri yankılanıyor. Buradan sıkılıp güverteye çıkıyorum.    

        Yan yana dizilmiş sandalyelerde oturan insanların bir kısmı sigara içiyor, gazete okuyor, bir kısmı da yakınları ile sohbet ediyordu. Bir köşede kümeleşmiş adamlar çay içip tavla oynuyorlardı. Başımı kaldırıp karşıya baktığımda adaya yaklaştığımızı görüyorum.

        Vapur mavi-gri sularda yarım saat daha ilerledikten sonra adaya yanaşıyor. İskelede yine aynı tablo. Yine bekleyenler, yolcular, çocuklar… İskele, yoğun bir trafik hattı gibi işliyor; inenler, binenler…

 
Toplam blog
: 109
: 78
Kayıt tarihi
: 19.04.18
 
 

1980 Adana doğumluyum. 13 yaşında friedreich ataksisi hastası olduğum ortaya çıktı. İlköğrenimi A..