Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '17

 
Kategori
Güncel
 

Adabı Muaşeret Dersi Nasıl Verilir?

Adabı Muaşeret Dersi Nasıl Verilir?
 

Mhp milletvekili Arzu ERDEM, adabı muaşeret dersinin ilkokullardan başlanarak müfredata tekrar konulması için öneride bulundu.  İlkokul? Şahsen beni hüzün ve hayal kırıklığı içerisinde gülümseten bu öneri, bu toplumun kanayan yarası haline getirilen bu sorunun, kısa soluklu çözüm yerine yeni sorunlar üretecek bir vicdan rahatlatma senasına benzetiyorum. Bu tarzda önerileri…

Neymiş? Çocuklar sokakta sakız çiğnenmemesi gerektiğini öğrenmeliymiş….

Sürekli bir geri dönme, eskiyi geri getirme telaşı sarmış her bir yanımızı. Ufuk açıcı bir çözüme odaklı önerileri artık hiç göremez olduk.

Öncelikle, çocuklarımız daha dünyaya geldikleri, hatta henüz ana rahminden itibaren adabı muaşeret dersleri almaya başlamaktadır. Bu yüzden yüzeysel değil oldukça köklü değişimler gerekmektedir. Artık kütük haline gelmiş bir ağaç, esnekliği kalmadığından o halini korumak için, kırılmayı göze alacaktır. Ülkemizde her şey dengesiz yani ölçüsüzce  temellendirilmektedir. Çokluğun varlık sanıldığı bir hayal âleminde yaşıyoruz. Ancak gerçekler; maalesef günümüzde gözlerimizle her an tanık olabileceğimiz olumsuzluklardan ibarettir. Bundan yıllar öncesinde, akraba evlilikleri sebebiyle kan uyuşmazlıkları yüzünden sakat doğan çocuklar konuşuluyordu. Adına filmler yapıldı. Tepkiler yağdı. Gün geldi, evlenme kararı alanlar iyi bilir ki, bu anlamda pek çok aşamalardan geçiriliyorlar; Kan testleri, sağlık kontrolleri aile hekiminin onayı vs…

Bu aşamalardan geçmeyenler evlenemiyorlar. Evlenen her çift kısa süre sonra çoğalmayı hedefliyor ve borca harca girerek, paldır küldür ebeveyn oluyorlar. Bununla ilgili herhangi bir denetimden geçmelerine gerek duyulmuyor. Bir toplumu toplum yapan en küçük birim ailedir. Üçer, dörder çocuk yapılarak girilen maddi külfetin altından kalkamayan ailelerde, baba figürü gecesini gündüze katarak çalıştığından, ayda sadece birkaç saatini çocuklarına ayırabilmektedir. Bütün ebeveynlik sorumluluğun manevi kanadını yüklendiği için anne figürü ekseri sinirli ve depresif bir kimliğe dönüşerek, çözümü kafasını dinlemek için çocukları sokağa salmakta bulur. Bunca tutarsızlıklar ve sorunlar elbette eğitim hayatına atılan körpe zihinlerde olumsuz etkisini âdâpsızlık olarak kusacaktır. Bu şartlarda kaçınılamazdır. O saatten sonra verilen, adap da, bünyesi kuralsızlığa yordamsızlığa alışan yavrularımıza ağır gelerek verilen eğitim, bünyesinde tutunamayacaktır.

Zaman değişiyor. Şartlar olanaklar imkanlar… 1960’ lar da bu dersler verim sağlıyordu çünkü o zaman nüfusumuz bu rakamlarda değildi. Bu kadar dikkat dağınıklığı yapan ve denetlenemeyen sahalar da yoktu; İnternet, TV yayınları, Tablet, Cep telefonları…

Bu soruna nasıl bir öneri olmalı? Hakkındaki düşüncem eğitimde çığır açacak çok daha köklü ve denetim gerektiren yeni bir sistemdir.

Örneğin, evli çiftler çocuk sahibi olmak istediklerinde, tıpkı nikahlarında olduğu gibi prosedürler eşliğinde devlete başvuracaklar. Başvuru yapıldıktan sonra, eğer şartlar müsait olduğuna karar verilirse çocuk sahibi olunabilmelidir.

Şartların başında;

Psikolojik fiziksel uygunluk denetlenmelidir.

Bundan olumlu yanıt geldiğinde yanıtla ebeveyn olma üzerine, üç aylık eğitim alınmalı. Oradan alınan ruhsatla, maddi durum tespitinden de geçtikten sonra çocuk yapılması için karar verilmelidir. Psikolojik sorunu çıkanlar tedavi edilmeden, diğer şartlara tabi tutulmamalıdır. Amacımız sağlıklı bir oluşum içine girmek ise her aşama denetimden geçmelidir.

Diyelim ki, aile olma izinleri çıktı. Devlet her aile için ayrı bir takip planı hazırlayacak, her altı ayda bir görevliler evlere giderek kontrolleri yaparak herhangi bir eksiklik halinde gerekli uyarıları önce sözel olarak yapacak. Bu görevliler objektif kalabilmeleri için sabitlenmeyen değişken bir düzenek içinde işleyecek… Bir yaşına giren çocuk, genel bir muayeneden geçerek sağlık raporundan sonra beceri tespiti yapılacak. Eğer herhangi bir hastalığı çıkarsa, tedavi edilmesi sağlanacak. Hangi beceriye yatkınsa devlet o yavruya kendini geliştirebilmesi için imkân sağlayacak. Her yaş bir aşama bir geçiş her aşamada ebeveynler de bilgilendirme babında eğitimden geçirilecekler ve devlet tarafından tıpkı o coşkulu mitingler gibi katılımı zorunlu olan seminerler artı TV programları düzenlenecek. Aile içinde ölüm hastalık gibi olumsuzluklarda devlet geride kalanlara gereken yardımı yaparak, eksiği telafi için yapacak. Amaç mümkün mertebe yeni filizlenen fidanı yanlış yöne bükmemek…

İkinci bir çocuk sahibi olmak için, yine maddi olanaklar ve psikolojik durumlar göz önünde bulundurulacak, kardeş olacak birey de bu başvuruya tabi tutulacak. 

Daha ilk başından beri bilgi ve becerileri tespit edilen yavrular, toplum olmanın ikinci ayağı olan okullara genel ve beceri dersleri birbirinden ayrı olacak şekilde eğitilmeye başlayacaklar. Branş ve becerileri aynı olanlardan sınıflar oluşturulacak fakat genel eğitim unsurlarında başka branşlarla karma sınıflar oluşturulacak. 

Okulllara hapishane gibi dikenli teller konulmayacak! Çocuk oraya zorunlu olduğu değil, ihtiyaç duyduğu için gitmeli.

Okula başlamanın herhangi bir yaş standardı olmayacak!

 Her çocuğu denetleyen görevli eğitime hazır olduğunun kararını verecek. Çünkü bazı çocuklar daha geç gelişirken, bazıları daha erken gelişebiliyor. Bunun amacı sap ile samanı ayırt etmek değil, bunun amacı bir ağaçta yetişen meyvelerin mümkün mertebe zayi olmalarını engellemektir. Bir ara çiftçilikle de uğraşan biri olarak, bahçelerden meyvelerin hiçbir zaman tek seferde toplanmadığını, olgunlaşana kadar dalında bekletildiği örneğini vermek isterim. Çocuklarımızın seviyeleri bireysel olarak tespit edilmeye başlandığı gün, iş te o zaman bu ülkede harika şeyler olmaya başlayacaktır. İşte o zaman eğitimde çığır açacak bir gelişim sürecine girmiş olacağız.

Yepyeni yetenekler, işlerini severek yapan erdemli adaplı devletini seven tıpkı kendisine sahip çıktığı gibi sahip çıkan bireyler yetiştirmenin keyfine varacağız… Eğitim alanlarında mümkün mertebe gurup çalışmaları yapılmalı ve gurubun liderliğini kendisine verilen sorumluluğu eksiksiz yerine getirenlere verilmelidir. Ayrıca devlet, beceri ve bilgide daha sivri olanlarının ailelerine ve kendilerine teşvik edici uygulamalar getirmelidir.

Çocuklar arasında topluma zarar verecek tarzda suç işleme olayı olduğunda, hemen yetişkin cezasına çarptırıp da hayatını karartmak yerine, yapılan fiilin sebepleri araştırılmalıdır. Mesela; baklava çalmak, adam yaralamak, ekmek aşırmak… Çocuk haklı gerekçelere sahipse hayatı karartılmaksızın, eğitimine  daha stabile bir ortamda, yine mevcut becerisini geliştirerek devam etmesine ve düzeldiğine karar verildiğinde toplum içinde iş sahibi olabilmesine olanak sağlanacaktır. Eğer kasıtlı yaptıysa gerekçeli yapanlarla asla karıştırılmayacak mümkün mertebe tedavisi yapılarak yine eğitimini sağlaması için olanak sağlanacaktır.

Böyle bir düzenek cahilliğin canını okur.

Öyle üçer dörder çocuk yap demekle bu işler olmaz! Bu gün halkımız ciddi maddi sorunlar yaşamaktadır. Önce buna sağlam bir çözüm bulunmalıdır. Rabbimiz kitabında çalışana veririm buyuruyor, fakat bu düzen çalıştırana veriyor. Emekçi açıkta kalıyor. Bir yığın ev inşa ediliyor fakat halkımızın yarıdan çoğu kiralarda yaşıyor. Bu ev bolluğunda üstelik fahiş fiyatlarla ahır gibi evlerde üçer, dörder çocuklar dünyaya getiriliyor. Yarı aç yarı tok hayatlar sürüyor. Tek bir çocuğun bakımı dahi maddi olarak bütçeleri zora sokmaktadır. Çocuklar zihinsel açıdan bedensel açıdan sağlıklı yetişebilmeleri için iyi beslenmesi gerekirken, maddi sıkıntıların kurbanı olmaktadırlar. Eğitimleri giyim kuşamları için harcanan paraları hiç saymıyorum bile… Hedef sürekli büyümek ve çoğalmak üzerine sağlıksızca temellendiriliyor. Oysa çokluğun, bu günkü artan nüfus ve ev sayılarına bakınca kargaşadan başka bir şey oluşturmadığını görmüş oluyoruz. Eski zamanlarda üçer dörder beşer altışar yedişer çocuk yapılırdı. Bu doğru. Peki? Bu çocuklardan kaçta kaçı okutulmuştu? Kaçta kaçı hayatını helalinden sürdürecek aile kurabilecek bir meslek edinmişti? Ben küçükken mahallemizde evini kiraya veren komşularımız vardı. Üç dört senede bir zammı utana sıkıla yapardı. Şimdi ise nerdeyse altı ayda bir yüzde on zam yapılacak… Bunca ev arasında evsizliğin olması ne trajikomik bir durum! Faize bulaşmayan ev eşya mal mülk sahibi olamıyor. Her şeyin sürekli fiyatları artıyor. Fakat maaşlar hep aynı kalıyor. Bir ev reisi bir çocuğu varken aynı maaşı alıyor. Birkaç tane daha doğuruyor yine aynı maaşı alıyor. Bu toplumda nasıl bir adabı muaşeret oluşabilecek? Zam olacaksa da bırakalım yüz güldürmeyi terler içindeki ebeveynler günü kurtarmaya çalışıyor. 

Bunu canlı bir örnek koyuyorum;

Geçen kış pazarda, çocuklarına muz almak isteyen bir kadın fiyatı çok diye ağlayarak alamadı. Gözümün önünde pazarın içinde, pazarcı çürüyenleri bile parayla satıyordu. Düşünelim bir. O kadın ne yapacak? O durumu gören çocukları ne yapacak?

Ondan sonra gidip ekmek çaldı diye çocukları hapse atıyoruz. Hayatlarını mahvediyoruz…  Bu sorunlara üstün körü önerilerle çözüm üretilmesi mümkün değildir!

Adabı muaşeret dersi bitmiştir…

Saygı ve selamlar…

Meryem KADIOĞLU

 
Toplam blog
: 42
: 672
Kayıt tarihi
: 07.02.17
 
 

İstanbul'da doğdu. İstanbul'da yaşıyor. Evli, ev hanımı ve çocuklarının annesi. Aklına estikçe yaza..