Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '16

 
Kategori
Öykü
 

Adaların adası Kuşadası

Adaların adası Kuşadası
 

Biz Adalılar hatıralarımızla yaşıyoruz.
 
Rahmetli Tatar Mustafa Dayımız “Para mı? Para nedir ki? El kiri!” derdi.
 
Şu anki Kuşadası’nın materyalist düzenine kendisini kaptırmış insanlar olabilir.
 
Biz böyle değiliz.
 
Limandan Küçükada’ya doğru ilerlerken aklıma çok küçük yaşta Güvercinada’ya denize gidişimiz gelir. Yokuştan büyük bir mutlulukla, hatta şarkılar söyleyerek iskelenin yanına iner, nefis deniz havasını içimize çeke çeke Güvercinada’ya gelirdik. O zamanlar Ada ıssızdı, Küçükada da ıpıssızdı. Teyzem, eniştem, teyze çocukları beş altı kişi suların dibindeki mağarada masmavi denize kendimizi atmak için hazırlanırdık. Balıklar, denizanaları, deniz dikenleri, deniz yıldızlarıyla bile ahbap olmuştuk.
 
Dümdüz, berrak, tertemiz suların içinde yüzerken eski iskeleye gemilerin yaklaşmasını izlerdik. Küçücük kasabada uzaktan bakılınca İzmir tarafında sadece Tusan otelinin binası görülürdü.
 
Geceleri Kese Dağı yamaçlarındaki Yanıklık’a kilim serer, taaa uzakta bulunan Türkmen’deki açık hava sinemasından gelen sesleri dinler, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Türkan Şoray, Cüneyt Arkın, İzzet Günay, Ediz Hun’un filmlerini seyrederdik. Sabah olunca da yine Kese Dağının eteklerindeydik. Yere oturur, büyük bir keyif içersinde kahvaltımızı yapardık.
 
Ada hepimizin ortak malıydı. Taşlar, sokaklar, bahçeler, deniz, kayalıklar, iskele, balıklar, çeşmeler, camiler, dükkânlar, okullar sanki vücudumuzdan bir parçaydı.
 
Biz, turistin olmadığı, rantın olmadığı, paranın olmadığı bir dönemde yetiştik. İçimizde sonsuz bir Kuşadası sevgisi vardı.
 
Ekonominin çok kötüye gitmesi bizi çok fazla etkilemez. Biz Kuşadası’nı para için, kâr için, rant için sevmedik. Biz Ada’ya hep göbekten bağlı olduk.
 
Kadınlar Denizi’nde kumsalda top oynamak, Türkmen’deki tabakhanelerin önünde araba lastikleriyle denize atlamak, geceleri Osman Usta’nın kuklalarını seyretmek, eski püskü bir iskelede kefal avlamak, tepedeki ramazan topunun yanına tırmanmak, daracık sokaklarımızda çember çevirmek, macuncu amcanın sehpası önünde sıraya girmek mutlu olmamıza yetiyordu.
 
Şu anda da anılarımızla yaşıyoruz.
 
Geçmişi düşünmek, o güzelim günleri hayal etmek bize güç veriyor, ayakta tutuyor.
 
Osmanlı usulü avlularımızı; içerden ahşap merdivenli, çeşmelerinden buz gibi su akan evlerimizi unutmuyoruz.
 
Hayat pahalılığı diye bir şeyin bilinmediği bir devirde, çoluğu çocuğu, yaşlısı genci upuzun masalarda neşe içersinde kahvaltılar yaptık. Kapıları sonuna kadar açık evlerimizde kaygısızca öğleden sonra uykuları çektik. Pencerelerimizden limana ve açığa demir atan vapurları seyrettik. Televizyonun, cep telefonunun, bilgisayarın bizi bağlamadığı bir çağda özgürce hayatımızı yaşadık.
 
Ada’nın Ada olduğu günleri gördük. Kuşların bize mutluluğu öğrettiği yaşamı içimize sindirdik. Kafamızda borç, harç, senet, sepet, alış, satış, gibi düşünceler olmadı. Tefler, dümbelekler, düğünler, yarışmalar, oyunlar, tekneler içinde sağlıkla büyüdük. Stresin, huzursuzluğun, üzüntünün, depresyonun ne olduğunu bilmezdik.
 
Bağlar, bahçeler, tarlalar içersinde tütün kırdık, zeytin silkeledik, kavun-karpuz topladık, incir-üzüm yedik.
 
Dışımız o günlerde olmayabilir, ama, içimiz hâlâ o günleri yaşıyor.
 
Belki de o Ada tamamen ortadan kalktı ama bizim gözümüzde Ada hâlâ Adaların Adası Kuşadası.
 
Gönlümüze nakşettiğimiz o güzelim Ada’yı hiçbir olumsuz gelişme yok edemedi.
 
Her ne olursa olsun biz çocukluğumuzdaki Ada’yı yaşatmaya devam ediyoruz.
 
Manevi gücümüzü, yaşam sevincimizi Kuşadası sevgimizden alıyoruz.
 
 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..