Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '13

     
    Kategori
    Güncel
     

    Adalet değişkenleri

    Adalet değişkenleri
     

    Adalet kavramı, varlığını türlü tez ve çelişkiler üzerinde sürdürmeye devam ediyor. Hakkaniyet zaman süzgecinde ağır seyir halindeyken, adalet somut değişkenleri göz ardı edilerek her türlü basit değerlendirmeye tabi tutuluyor. Hiç kuşkusuz, bu tutum ile hak ve adalet anlayışı bireysel inanış ve işleyişle, kutsal idea denilen çizginin dışında kalıyor. Acaba tüm bu tartışma ve anlaşmazlıklar adalet kavgasının içerisinde kendini bulan her bireyin özgür düşünce sınırlarının ötesine mi geçiyor? Fikirlerin farklı tezahürü, hukuk düzeni üzerinde baskı ve karışıklığa mı sebep oluyor? Yoksa zikredilen adalet, salt kavramsal kalıplara mı hapsoluyor?

    Hukuk düzeni tarihsel süreç boyunca her türlü tartışmanın merkezinde ve her düşünsel ürünün etkisiyle gelişmiş bir güç, kontrol ve aidiyet mekanizmasıdır. Toplumsal talep, güç ve prestij parametlerine bağlı olarak değişkenlik gösteren hukuk düzenleri ve işlevsel karar merciileri adalet dağıtımında oldukça bağlayıcı ve sınırlayıcıdır. Aynı zamanda aksi iddia edilemez tek gerçek odur ki; hukuk kavramı, toplumların varlık bileşenlerini ortaya koyarak, daimiyet ve devamlılık arzularının dışavurumu olan ve bu sebeple fikri farklılaşma, şahsileşme ve millileşme çizgisinde yer bulan bir görevler bütünüdür. Bu bağlamda bağımsız yargı düzeninin ve vicdani karar serbestisinin devlet yapılanmalarında  çoğunlukla ikinci planda kaldığı görülmüştür.

    Devlet, sistemsel olarak bünyesinde barındırdığı farklı erklerin ve işleyiş mekanizmalarının belirli bir noktada uzlaşmasını öngörür. Her daim geçerliliğini koruyan bu arzu; güç ve iktidar sahiplerinin tutumları neticesinde şekillenir. Değişen güç odaklarının mevcut erkler üzerindeki gölgeleyici ve bir bakıma otoriter tutumu bu durumun olumsuz bir getirisidir. Bununla beraber genellikle kullanılan varlık, beka ve refah kelimelerinin insan toplulukları üzerindeki ferahlatıcı ve güven verici izlenimi, yarı otoriter bir tutumun devletin işler çarklarında vücut bulmasının başlıca sebebidir.

    Hak ve adalet ekseninde alınan karar ve hayat bulan uygulamaların bu denli esnek bir hal alması, ne yazık ki adaletin doğasına ve varlık amacına apaçık bir aykırılık oluşturuyor. Toplumun her ferdi tarafından önceden bilinebilir olma ve algıları kucaklayacak şeffaflık ilkesi, günden güne yok oluşa tabii tutuluyor. Kimi zaman gücün, medyanın yahut maddiyatın etkisindeki hukuk düzeni, muhataplarını mevcut hal ve durumun ötesinde tutarak, soyut çelişkiler ile imkansızlığa itiyor. Bu yüzden yanlı karar mekanizmaları varlığını sürdürürken ideal hukuk düzeni ve idealist hukukçuların sayısı sürekli bir azalmayla ve hızla sıfır noktasına geriliyor.

    Gerekçesi yahut uygulama alanındaki kanunsal boşluk ve insiyatif serbestisi ne olursa olsun, adalet ve hakkaniyet kavramlarının vicdanlardan bu denli uzaklaşıyor olması, toplumsal dinamitleri temelinden etkileyecektir. Ve sürdürülecek bu tutumun daimi bir hal alması ile toplum olgusu kan kaybetmeye devam edecektir.

    Hukuk düzenine alenen atıfta bulunarak temellendirilen devlet politikaları, zamanla vatandaşlık kavramının yüceliğini kaybetmesine sebep olmakla beraber, değişmesi zaruri olan dış politik çizginin esnekliğine ve gelişimine ayak uyduramayacaktır. Bu bağlamda, toplumsal sözleşme fikri ve inanışıyla oluşturulan düzen anlayışı ile, yüce devlet sıfatıyla temellendirilen düzen anlayışı arasında gücün sınırları ve kullanımı noktasında büyük farklılıklar oluşmaktadır. Bunun önüne geçme çabası sarf edilmediği müddetçe hukuk düzeni yozlaşarak, toplumun her kesimine hitap etme meziyetini kaybedecektir.

    Unutulmamalıdır ki hak ve adalet kavramları, hiçbir güç odağı vasıtasıyla ve bu mekanizmaların lütfuyla kazanılan, kullanılan olgu ve kavramlar değildir. Vicdani serzeniş, toplumsal seslenişin kronikleşen hukuk sorunsallarının başlıca çözüm aracı olarak değerlendirilmelidir. Ve yine unutulmamalıdır ki, adalet terazisi klasik bir denge aracı olmamakla beraber, taşıyamayacağı ve taşıma tenezzülünde dahi bulunmayacağı hiçlikler karşısında başlı başına bir vicdan dayanağıdır.

    Neticede çok iyi bilinmelidir ki, mevcut işleyiş nasıl olursa olsun, hakkaniyet ekseninde vicdan asla hata yapmaz. Ve dahi, adalet terazisi güce aldanmaz, parayı tartmaz.

    Umudunuzu yitirmeyin. Adillik, adiliği kaldırmaz!

     
    Toplam blog
    : 1
    : 107
    Kayıt tarihi
    : 28.12.13
     
     

    Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ..