Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '09

 
Kategori
Sosyoloji
 

Adalet için Çin'den Silopi'ye bir koşu

Adalet için Çin'den Silopi'ye bir koşu
 

MEHMET KAYA ile oğlu kış için ot toplamış dağlardan AĞRI 1990


Yabancı kaynaklardan az önce dilimize çevrilen bir haber:


''4 firari mahkumun peşine 6 bin görevli düştü
Çin’in kuzeyindeki İç Moğolistan Özerk Bölgesi’nde bir gardiyanı öldürerek hapisten kaçan 4 mahkumu yakalamak için 6 bin güvenlik görevlisi harekete geçirildi.
Çin gazetelerinin ilk sayfalarında yer alan haberlerde, dördü de ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış olan mahkumlar etkisiz hale getirdiği gardiyanların elbiselerini giydikten sonra, çaldıkları taksiyle kaçarken bir gardiyanı da yaraladı. Firariler, çaldıkları taksinin benzini bitince bir başka aracı gasp etti.
Özerk bölgenin merkezinde ve civarındaki yollarda 150’den fazla arama noktası kuruldu. Yetkililer, firarilerin büyük olasılıkla Hohhot’da bulunduğunu açıkladı.''
(Yayın yeri:http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1152053&Date=19.10.2009- 14.10 )

Vay be! İşte bir devletin içine düşebileceği en büyük açmaz bu olayda gizlidir, bence. SEN insan canının önemi konusunda gerekli hiçbir tedbiri alma, eğitimini; insanları sevmek saymak ve edebiyat konularında eğitme sonra da birisi birisini öldürüverince en akla hayale gelmeyecek işlerin peşine düş!

Bana göre içinde engin bir yaşama tutkusunu da içeren bu öldürme olayı mahkûmun ''adalet'' adı verilen ve bazılarınca Sırça Kümesleri'nde otururak yazılmış olan yapay karalar manzumesinde de bir başkaldırıdır.

ÇİN'deki bu son olayda da görüldüğü gibi bir kaç firari katilin peşindeki kovalamaca işleri almış başını gidiyor. Kimilerine göre Devlet olmak bu olsa gerek. Oysa kazın ayağı hiç de öyle değil!

Kendilerine göre ne kadar ayrımcılık yapmış olurlarsa olsunlar ne SÜMER ne HİTİT ne ATİNA ne ROMA ne de OSMANLI adaletten şaşmamak, merhamette bulunmak amacından hiç de kaçmamışlardır bence. Bu konuda ''toplumlarda kişiler arasındaki eşitliğin sağlanması için'' yazılı kuralların ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya ve o yazılı kuralların (yasaların) gerektiğinde değiştirilmesi gerektiğini ayrıca anlatmaya gerek yoktur sanırım.


''Bir kişinin öldürülmesi olayına bağlı olarak'' gelişen bu kovalamaca pek güzel gibi görünse de eğer geleceğimize ışık tutmayacak; başka kişilerin suçsuz yere öldürülmesini engellemeyecek ise boşuboşuna girişilen bir çabadır, bence. Ancak tarihin değişik dönemlerinde olduğu gibi UYGURLAR için yüzyıllardan beri reva görülen sindirme ve öldürme eylemleri; yenice başlayan bu kovalamaca olayında da görüldüğü gibi ÇİN KİŞİLİĞİ'nin en bariz yansımalarından biri olsa gerek. Birisinin canını almak en büyük suçlardan biri olsa bile devlet ile diğer yan kuruluşların gerekli çözümlemeleri olmadan bu gibi adam öldürmelerin önü arkası kesilemez.

''Önce iğneyi kendimize. sonra da çuvaldızı başkasına batırmak'', benzetmesindeki yüce hikmete sığınarak bugün gündeme egemen olan bir başka habere daha bakalım:

''Açılımda kritik an
İmralı'da ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine Kuzey Irak'taki Musul kenti yakınlarında bulunan Türkiye'den 15 yıl önce gidenlerin bulunduğu Mahmur Kampı'nda bulunanlardan 4'ü çocuk 26 kişilik ilk grup Türkiye'ye doğru yola çıktı. Teslim olmaya gelen PKK'lıların kamptan ayrılırken çekilen fotoğrafları yayınladı.

Mahmur Kampı'ndan Türkiye'ye gönderilen ‘barış gruplarını' taşıyan araçların bulunduğu konvoyda kaza meydana geldi. İki aracın çarpışması sonucu meydana gelen kazada 4 kişinin yaralandığı 1 kişinin de öldüğü bildirildi.

Kandil'den gelen 8 kişilik grup ile Mahmur'dan gelen grup Musul Erbil arasında buluştu.Kandil'den gelen PKK lıların silahsız oldukları gözlendi. Mahmur ve Kandil' den gelen gruplar Habur sınır kapısının karşısında bulunan Halil İbrahim sınır kapısına ulaştı.''

(Yayın yeri: http://www.milliyet.com.tr/Siyaset/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1151953&Date=19.10.2009&b=Acilimda kritik AN&KategoriID -1210.03 )


Ülkemizde yirmibeş yıldan bu yana acımasız bir biçimde uygulanan sinsi terör ile teröriste karşı geliştirilen yaptırımlar anlaşılan artık geri tepmeye başlamıştır. Çünkü başlangıcından beri kişilik, eğitim, aile, toprak mülkiyeti yanında toplumsal ve ekonomik değişimi de içeren bu sorun; sürekli olarak ya Süper Valiler'e ya da askeri ile polisi ile bütün güvenlik güçlerinin omuzlarına yıkılmıştı.

Onbinlerce ŞEHİT CENAZESİ kaldırılırken yeni yeni kahramanlar yaratmak hevesine kapılmıştık. Gözü yaşlı anne babalar ile birlikte VATAN SAĞ OLSUN diyen yetkililerin; geçen süre içerisinde istifaya zorlandıklarını, yuhalandıklarını da biliyor, görüyoruz.

Ülkemizde hiç olmaması gereken TERÖR OLAYLARI ne yazık ki ''dahili ve harici sebepler yüzünden'' yaşanmaya başlanmış, güvenlik tedbirleri dışında alınması gereken ''maddi ve manevi tedbirler'' gerektiği gibi alınamamıştır. Bu konuda OSMANLI DEVLETİ'nin parçalanmasına dönük olarak BALKANLAR'da ve ORTA DOĞU'da içine düşürülmüş olduğu bedbahtlıklar konusunda olduğu gibi Cumhuriyet Türkiyesi'nde de alınması gereken DEMOKRATİK ve HUKUKİ TEDBİRLER alınamamıştır.

Yine OSMANLI döneminde olduğu gibi Düvel-i Muazzama ile Çarlık Rusyası'nın dini taassubu da içeren baskılarına maruz kalmış BALKANLAR'da yabancı güçler tarafından desteklendiği bilinen 'ırkçı komitacıların baskı, yıldırma ve öldürme eylemleri'' ne yazık ki ''Batılılarca yapılması öngörülen ıslahatlara rağmen'' durdurulamamıştır. Ülkemizdeki bazı kalkınma hareketlerine de bağlı olarak 1984'ten bu yana giderek azgınlaşan bir TERÖR baskısı yaratılmaya çalışılmıştır. Bu olumsuzluğun içinde Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP) uygulamalarının toplum ve devlet üzerindeki bu baskının da maddi ve manevi ne kadar acılara mal olduğu hepimiz tarafında bilinmektedir.

Öyle ki SADDAM HÜSEYİN'li IRAK ile HAFIZ ESAD'lı SURİYE devletlerinin de baskısı ile GAP için Batılı ülkelerden mali destek almak isteyen T.C. Hükümetleri elleri boş dönmüş ''kendi öz kaynakalrımız ile yapacağız bu işi'' denilerek yatırımlara hız verilmeye çalışılmıştır. Geç de olsa bu konularda başarılar sağlandığını; yörede, bütün eksiklerine rağmen sulu tarımın geliştirldiğini, kurulan hidro-elektrik santralleri (HES) ile birlikte ''enerji açığımızın büyük ölçüde'' kapatılmaya başlandığını biliyoruz.

Anlaşılan o ki KÖY, KENT, ÇARŞI PAZAR, KARAKOL ve ASKERİ LOJMAN BASKINLARI biçiminde gelişen bu TERÖR gerektiği gibi çözümlenememiş; sorun yalnızca ''teröristin bizatihi eylemlere kalkıştığı an'' olarak düşünülmüş, ''onların dağa çıkışlarının sebeplerinin çözümü için'' hiç mi hiç kafa yorulmamıştır. ''Bataklığı kurutmak gerekir'' gibi bir yaklaşımın da içi doldurulamadığı için TERÖR ÖRGÜTÜ üyelerinin sayısı günden güne artmaya başlamış; artan nüfusla birlikte işsizlik ve topraksızlık da bu gelişmelerde etkili olmuştur.

Böylece özellikle Güney Doğu Anadolu 'nun köylerinden ve kasabalarından binlerce yaşlı ve genç Avrupa'da da örgütlenmiş olan TERÖR ÖRGÜTÜ'nün saflarına katılmaya başlamışlardır. Yörede söylendiği biçimi ile yoksul halkın bir bölümü, yapılan ropagandaların da etkisi ile hiç bir işi gücü olmayan gençlerini, belirli bir bedel karşılığı ''gelin olarak'' terör örgütüne yollamaya başlamıştır. Yine bilindiği gibi ''TERÖRLE BİRLİKTE YAŞAMAYA ALIŞMALIYIZ'' gibi teslimiyetçi bir anlayış da kamuoyuna sık sık duyurulmuş ne ki ''ayrılıkçılık içerikli Kürtçülük'' de günden güne yaygınlaşmaya başlamıştır.

Unutmayalım ki daha 100 (yüz) yıl önce ÜÇ KIT'A'ya egemen olan OSMANLI DEVLETİMİZ Batı karşısında daha güçlü olabilmek için ''değişik biçimlerde uygulanmak istenen'' OSMANLICILIK, İSLAMCILIK, BATICILIK, TÜRKÇÜLÜK gibi akımlar ile kurtarılamamış sonunda da İTTİHATÇILIK AKIMI peşinden gelişen olaylar kapsamında: Orta Doğu'ya açılmayı kedisine şiar edinmiş olan yoğun silah üreticisi ALMANYA'nın OSMANLI GENEL KURMAYI'nı ele geçirmesi ile birlikte küçülmye ve parçalanmaya doğru hızla yol almaya başlamıştır.


Dolayısıyla ülkemizde tırmanmaya başlayan ''ayrılıkçı terör eylemleri'' irdelenirken, yıllardan beri nerelerde yanlışlar yapıldı, sorunun maddi ve manevi boyutları nelerdir konularını da içeren ''ayağı yere basan ve yöredeki feodal düzeni de sorgulayan'' irdelemeler yapılmadığını biliyorum. Yörede köy köy kent kent on yıl kadar dolaşmış toplum bilimci bir yönetmen olarak; kirli çamurlu kuyu suyu içeninden valisine, marabasından toprak kiralayanına ve ağalarına kadar konuştuğum için ''maddi ve manevi nedenleri sürekli olarak gizlenen sorunun kökenleri'' bugüne kadar söylenenlerden çok daha başka yerlerdedir.


TERÖR ÖRGÜTÜN YAPTIĞI KATLİAMLAR karşısında sürekli olarak : ''Devlet güçlüdür. Gereken ders verilecektir. Bu eşkiyaların kökü kazınacaktır. Devlete kimse karşı koyamaz.'' içerikli siyasi nutuklar atılmış; gece görüş sağlayan dürbünlü silahlar ile pek çok helikopterin de satın alındığı(?) dile getirilerek gelişmelerin ''sabırla beklenmesi'' gerektiği öğütlenmiştir.

Konuşmalarımızda yönetmekte olduğu kentin onbinlerce yıllık geçmişini barındıran Arkeoloji Müzesi'ni bile gezmemiş olduğunu söyleyen yetkililer askerler ile birlikte halka doğru bazı açılımlar yapmaya kalkışmış olsa da sorunun özüne inmekten uzaklarda dolaşıldığı için: Sorunun maddi manevi hiçbir yönü o gün olduğu gibi bugün de çözümlenebilmiş değildir. Çünkü ''adil bir mülkiyet ve gelir düzeninin kurulamadığı ülkemizde'' ; içinde tarih, coğrafya, halk bilim, dostluk kardeşlik, demokrasi, fikir hürriyeti, insan hakları gibi konuları da kapsayan EĞİTİM de gerektiği gibi yapılamaıyor ise orada ne gelişme olabilir ne de terör önlenebilir bana göre. Bu gibi temel unsurların özellikle Doğu Anadolu ile Güney Doğu Anadolu'da eksik olduğunu bilmemizde fayda vardır. Bu sorunlar çözülmeden ne üretim ne aile düzeni ne toprak dağılımı ne karşılıklı anlayış ne çağdaşlaşma ne demokrasi ne de barış egemen olabilecektir bu yörelerimizde.


Bütün siyasi ve askeri oyunlar da bana göre bu gibi kökü derinlerde olan nedenlere el atmak cesaretini gösterememekten kaynaklanmaktadır. Yoksa bu ''kökü mazide olan'' sorunlar hiç de bilinmiyor değil! Binlerce nedeni bal gibi de bilinen bu sorun için: Köyleri, kentleri gezmek yanında bir kaç ağa ile konuşmak, bir kaç öğretmen yanında seçimi nasıl ve niçin kaybettiğini açık yüreklilikle anlatabilecek eski bir kaç belediye başkanı ile muhabbet etmek yeter de artar bile! Çünkü aile düzenini sağlığı, kişiliği ve geçim koşullarını da düzenleyen feodalite (ağalık) her taşın altına gizlenmiş olarak, yöredeki etkinliğini azaltmadan varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Yıllar önce Ahmet TÜRK'ün onbinlerce dönümlük KASR-I KANCO'su ile Rahmetli Ahmet SİNANLI'nın köylerini de içim ürpererek görmüştüm !

SİLVAN'da köylüsü Mehmet KARADENİZ ile tütün tarlasında omuz omuza çalışan ve onun oğlunu lisede okuttuğunu göğsünü gere gere söyleyen Ü. A. Bey ile tanışmış; ağalığın artık çözülmesi gerektiğini konuşmuştuk. Özellikle Ü. A. Bey'in içinde bir kaç köy de bulunan uçsuz bucaksız arazileriin uygun bir yerinde kurulması gereken küçük bir sulama göleti konusunu kendimizce değerlendirmiştik. Yerden göğe kadar hakkı vardı. Çünkü su olmadan tarım yapmak imkansız olduğu gibi ''cazibe yolu ile sulama suyu götürmek'' de aklı kârı değildi. Onun, gerekir ise Devletin de öncülüğünde topraklarının aklı başında, işbilir köylüleri ile paylaşılması konusunda: Ömer Bey kefenin cebi yoktur. Toprakları da yanımda alıp götürecek halim yok ki, deyişini hiç unutamam.


Bugün SİLOPİ'de gerçekleşmeye başlayan ''adalete teslim olma'' olayını da bu çerçevede değerlendirmek zorundayız. Anlaşılan o ki ''giderek bir gösteriye ve siyasi bir propagandaya dönüştürülen bu gelişmeler'' umulur ki DEMOKRASİ adı verilen uçsuz bucaksız muammanın çetrefil yollarındaki su başlarındaki soluklanmalar ile çözülebilecektir.


Unutmayalım ki herşeyin başı insan sevgisi ise onu tamamlayacak olan temel maddi unsurlar ile birlikte, ölene kadar devam etmesinde büyük yararlar olan eğitim yatırımlarıdır. Siz hiç eğitimli bir insanın, eğer bir anlık bir çılgınlığa kalkışmamış ise, silaha sarılmış olduğunu duydunuz mu?


Görelim Mevlâm neyler.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..