Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '13

 
Kategori
Futbol
 

Adaletin bu mu dünya?

Hukuk sisteminin işleyişindeki aksaklıklar ile yargılama sürecini fiili cezaya dönüştüren uzun dava süreleri, yargının “adil” olmadığı ve kişisel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı anlamındadır. Kaçma ya da tekrar suç işleme ihtimaline karşı bütün şüphelilerin uzun yargılama süresince tutuklu kalması bir insan hakları ihlalidir. Dava süresince tutuklu kalmak ya da kamuoyu önünde şüpheli konumda olmak kişi üzerinde hem fiziksel hem de psikolojik baskı yaratmaktadır. Ülkemizde adaletin geç tecelli etmesi esasen devletin kabahati iken, zararı suçlananlar görmektedir.  Yine bazı davalarda polis tutanakları ve raporları iddianame olarak mahkeme huzuruna gelebilmektedir. Savcının adli olaylarda eli, ayağı, gözü ve kulağı olması gereken polis, iş yoğunluğundan olsa gerek bazen savcının beyni de olabilmektedir (Suçluyu gözünden tanıyan polis).  Bu kapsamda, sadece adli olayların araştırılması konusunda eğitim alan ve hukuk formasyonu olmayan polisin yargılamadaki fonksiyonu görev alanı ile sınırlı olmalıdır.

Fenerbahçe’nin de içinde bulunduğu şike davasında da benzeri bir durum söz konusudur. Davayı gören mahkemenin ihtisas mahkemesi olmaması yanında, dosyada yer alan delil ve belgelerin hukuk standartlarına uygunluğu, hukuki kriterleri tanımlanmamış ve iddianamedeki yaklaşıma göre herkesi kapsayabilecek “organize suç örgütü üyeliği” tanımlaması gibi hususlar da, davada suçlananların bir üst mahkemede kullanabilecekleri önemli konulardır. 

İhtisas mahkemeleri ne için önemli?

Örneğin,  kulüp başkanını spor piyasasında çalışan biri aradı ve “ başkanım biz bu maçı kesin alacağız” başkan da cevaben “ biz kazanalım sana bir araba alacağım” dedi. Ya da “ ben karşı takımdan iki futbolcuyla konuştum, maça asılmayacaklar” gibi ifadeler dışarıdan bakıldığında şike delili sayılabilir. Oysa futbol piyasasında olanlar bunların pek çoğunun ismi geçen futbolcuların bilgisi dışında kulüplerden para koparmak amacıyla yapıldığını bilir. Ülkemizde futbol piyasasına olanların %95’i Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş taraftarıdır.  Bu kişilerin taraftarlık çerçevesinde sarf ettikleri çıkar amacı taşımayan bazı sözleri de dışarıdan bakan birisi tarafından kolaylıkla yanlış anlaşılabilecektir. Bu kapsamda,  kayıtlarda ismi geçen futbolcularla doğrudan temas ya da çıkar ilişkisi olduğuna dair delil bulunamadığından Futbol Federasyonu  “idareci ve aracıların faaliyetlerinin sahaya yansımadığına hükmetmiş, dava konusu bazı kişileri de maç sonucuna etki etmese de spor ahlakına aykırı davranışları dolayısıyla cezalandırmıştır. Dolayısıyla Federasyon kararı ile Mahkeme kararı arasındaki farkı yaratan husus TFF uzmanlarının tarafgir olmaları değil, ihtisaslaşmadır. Bu çerçevede, Temyiz davasında futbol ile ilgili ihtisas kurumu olan federasyon kararı davalı taraf açısından önemli bir delil niteliğindedir.  Yaşananlar, spor dünyasındaki bazı faaliyetlerin adli suç kapsamına alınması sonrası sağlıklı ve adil bir yargılama için “spor suçları mahkemesi” nin  gerekli olduğunu göstermektedir.  

Fenerbahçe şike davasında UEFA nezdinde de mağdur edilmiştir.  UEFA ve Federasyon, sportif faaliyetlerle ilgili düzenleme yapma, uygulama ve ceza verme yetkilerini bağımsız organları eliyle yürüten profesyonel ihtisas kurumlarıdır.  Defalarca vurgulandığı gibi sportif cezalar konusunda tek yetkili kendileridir ve mahkeme kararları onları bağlamaz.  Bu kapsamda şike soruşturması devam ediyorken,  UEFA ve Federasyon bir karar almış(UEFA baskı ve Yönlendirmesi ile) ve Fenerbahçe Spor Kulübü bir yıl süreyle UEFA turnuvalarından men edilmiştir. Yargı süreci devam ediyorken alınan bu karar sonrası her iki idare de “mahkemeye sunulan belge ve deliller çerçevesinde verilen sportif cezaların mahkeme sürecinin dışında olduğu, olumlu ya da olumsuz mahkeme kararının federasyon kararını etkilemeyeceğini” ifade etmişlerdir.

Aynı UEFA, aynı delil ve belgeler ve aynı iddialarla yine yargılama devam ediyorken, bir yıllık men cezasına ilave kulübümüzü 2+1 yıl daha kupa dışında tutma kararı almıştır. Yargılamanın başladığı gün ortaya çıkarılan ve UEFA’ya da bir sureti ulaştırılan bilgi ve belgeler aynı, isnat edilen suç aynı verilen ceza adedi iki. Hukukun temel karinesi “bir suça iki ceza olmaz”dır. Verilen iki ceza arasındaki  değişen tek şey ilk derece mahkemesi kararının çıkmasıdır. Her ne kadar mahkeme kararının kendilerini bağlamayacağı ifade edilmiş olsa da edinilen bilgiler, son cezanın tümüyle mahkeme kararına dayandığını göstermektedir.  UEFA’yı tekrar yargılamaya ve ceza vermeye iten mahkeme kararı ise(bütün veriler o yönde) bu daha büyük bir çelişkiyi doğuracaktır. Zira, UEFA tarafından dikkate alınan mahkeme kararı nihai karar değildir ve henüz yargılama bitmemiştir. Yani henüz Fenerbahçe ve yöneticilerinin suçlu olduğu yönünde kesinleşmiş yargı kararı yoktur. Buna dayalı bir ceza vermesi mümkün değildir. Sürecin başından beri ellerinde olan bilgi ve belgelerde bir ilave olmadığına göre UEFA aynı delil ve bilgilerle, olaydan üç yıl sonra bir ceza daha vermiştir.

Yöneticilerin UEFA kupalarına katılmak için verdikleri temiz kağıdını delil olarak kullanmak da mümkün değildir. Zira yöneticiler, halen devam eden mahkemenin lehlerine sonuçlanacağına ve suçsuz olduklarına inanmaktadırlar. Yani henüz kanıtlanmış ya da itiraf edilmiş bir yalan ya da yanlış beyan yoktur. Konuyla ilgili bugün itibarıyla kullanılabilecek tek belge Fenerbahçe Spor Kulübünü büyük ölçüde teyid eden TFF’nin şike ile ilgili kararıdır.

Bu noktada UEFA’ya, kulüp lehine alınmış Tahkim Kurulu ve Federasyon kararları varken neye dayanarak bu cezanın verildiği sorulmalıdır. UEFA cezası ile ilk derece mahkeme kararı arasında illiyet bağının kurulması halinde, üst mahkemeden kulübümüz lehine çıkacak karar sonrası hem UEFA, hem de bu hatalı idari kararı alanlara yönelik ağır tazminat davalarının söz konusu olacağı hatırlatılmalıdır.

  

 
Toplam blog
: 9
: 147
Kayıt tarihi
: 18.09.12
 
 

A.Ü Siyasal Bilgiler Fakültesi 1986 yılı Maliye Bölümü Mezunu Kamu Çalışanı ..