Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '16

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Adam, memur, resim ve ben

Adam, memur, resim ve ben
 

Hacı, devlet işinde sakallı resim olur mu?


Yetmişli yıllar.

Bir kamu kurumunda işçi olarak çalışırken emekli olan adam kimi başka emeklilerin de aklından geçen işi yapmaya; mahallesinde, evinin önünde bakkal dükkânı açmaya karar verir.

Devlet görevi bitince ibadetlerine ağırlık vermiş, bu arada sakal da bırakmıştır.

Bakkal dükkânı için Bakkallar ve Manavlar Derneği'ne üye olması, belediyeden de ruhsat alması gerekmektedir.

Talep edildiği gibi vesikalık resim çekip belediyenin ilgili birimine başvurur.

Oradaki koltukta oturan beyefendi bir resme, bir de adamın yüzüne bakar ve pişkin pişkin;

"hacı", der "devlet işinde sakallı resim olur mu?"

"Olmaz mı?" der adam hayretle.

"Olmaz, sakalsız resim getirmen gerekiyor."

Bir iki ikna etmeye çalışır ama  sonuç alamaz.

O günlerde siyasette dini değerleri ön plana çıkartarak politika yapan bir parti vardır. Bu parti halkın çoğunluğunun eğilimlerine uygun renkler taşıdığı için siyasette etkili durumdadır. O yönüyle de karşıt görüşteki kimi militan ruhlu cahil insanların yoğun tepkisine muhatap olmaktadır.

Bu militan ruhlu cahil insanlar, her görüşün militan ve cahillerinin yaptıkları gibi karşılarında bulunanları yaftalamaktan; fırsat bulduklarında pervasızca hamle yapmaktan geri durmamaktadırlar.

 

Üstelik tıpkı o adam gibi, sadece dini kaygılarla sakal bırakmış olan, siyasetle de, partiyle de ilgisi olmayan kimseleri siyasi rakip olarak görme şeklinde bir hataya sırf cahilliklerinden ve dar görüşlülüklerinden ötürü sık sık düşmektedirler.

 

Adam, daha önce de çeşitli yerlerde, çeşitli nedenlerle benzer sataşmalarla karşılaşmış olduğu için burada da öyle bir durumla karşı karşıya olduğu fikri aklına gelen ilk şeydir.

 

Kısa bir süre düşündükten sonra tövbe eder çünkü belediyedeki memuru tanımamaktadır. Belki de, adamcağız görevini hakkıyla yapmaya çalışan biridir, tam bilmemektedir. Günah almak, zan da bulunmak dine aykırı şeylerdir.

 

Evde, bir yerlerde eskiden kalma sakalsız bir resmi olduğunu bildiğinden çok da sıkıntı etmez.

 

İkinci gün o sakalsız resmi ile çıkar belediye görevlisinin karşısına.

 

Memur resmi evirir çevirir ve yeniden önüne koyar.

 

"Bu resimde kravat yok. Devlet dairesinde kravatsız resimle işlem yapılmaz" der.

 

Adamın başından aşağı bir teneke kızgın su dökülmüş gibi olur.  Çok tartışmaz resmi alır, çıkar.

 

Derdini anlattığı bir dostu, bu işi bir fotoğrafçının halledebileceğini söyleyince rahatlar ve soluğu fotoğrafçıda alır.

 

Fotoğrafçı bir yandan hikâyeyi dinleyip gülümserken bir yandan da elindeki fotoğrafın kaydını alıp üzerine güzel bir kravat ekledikten sonra yeni vesikalık resim olarak adama verir.

 

Belediyedeki memurun artık bahanesi kalmamıştır, fotoğrafı alıp işi tamamlar.

 

Adam dükkânını açar yıllarca bakkallık ve satıcılık yapar ve yaşlılık nedeniyle işten elini çeker.

 

Günün birinde torunlarından biri, bir lisede öğretmen olarak çalışan İdris, dedesine bir sürpriz yapar.

 

Sakallı ve sakalsız resimlerini fotoğrafçıya götürerek birleştirir ve çoğaltır. Bir büyük çerçeveli resmin yanında 24 adet küçük resmi getirip dedesine teslim eder.

 

Dede de bu resimleri evlatlarına, torunlarına dağıtır. Dağıtırken de bu öyküyü anlatır. Fotoğraftaki sakalsız resmin de bu öyküde sözü edilen resim olduğunu söyler.

 

O resimlerden birini alma bahtiyarlığına kavuşan evladı da hem resmi, hem öyküyü diğer insanlarla paylaşarak oradan çıkarılacak dersin başkalarına da ulaşması arzusuyla bilgisayar başına oturur.

 

Evet, o adam benim babam.

 

Hem de Fatih Kısaparmak'ın türküsündeki gibi cefakâr, çilekeş babam.

 

Hizmetkârlıktan, çobanlıktan, amelelikten, kerpiç kesiciliğinden, Aydın'ın dağında mangal kömürü çalışanlığı ile maden kömürcülüğü ve karayolu işçiliğinden emekli olmuş babam.

 

"Ben ömrüm boyunca bilerek tek kuruş haram yemedim, almadım, yedirmedim, emeklilikte yokluğa yoksulluğa düşmememin gerçek nedeni budur" diyen babam.

 

Sürekli olarak "her kime hakkım geçmişse analarının ak sütü gibi helal olsun" diyen babam.

 

Üç yıl önce bir taksi şoförü tarafından, sürücü hatası sonucu kaza geçiren; kolu, kalçası kırılan ve "kardeşim senin suçun yok, olacağı vardı, oldu" deyip sürücüden hiçbir talepte bulunmadan gönderen babam.

 

Dört oğluna da üniversite okutmuş babam.

 

Sekiz çocuğunun etrafında pervane olduğu babam.

 

Ellerinden öperim, ellerinden öperim sofu babam.

 

 

10.09.2016 11:48

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..