Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

perihan reyhan ALKAN

http://blog.milliyet.com.tr/pra

06 Eylül '08

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Adam gibi kadın olmak!!!

Adam gibi kadın olmak!!!
 

Bu memlekette eli yüzü düzgün bir şeyler yaptığımızda, tek başımıza hayata geçiremeyecek miyiz Allah aşkına?

İlla birileri mi tutmalı elimizden, isim mi yapmalıyız ya da bir şekilde, ama vezir ama rezil? Ya da manken, artist mi olmak lâzım veya çirkin bir geçmiş!

Efendim, bir işe atama, tayin veya terfide anlarım, anlamam ama anlar oldum torpil denen şeyi.

Bir şarkıcı, artist, manken olabilmek için de birilerinin el vermesi, tutması ellerinden ve geçirmesi lâzımmış bir takım yollardan, varılması gereken noktaya ulaşmak için. Bilmem şahit olmadım, öyle diyorlar inanıyoruz. Anlamıyoruz da anlıyoruz!

Ya da düzeysiz programlarda çirkefleşerek, saç saça, baş başa edepsizleşerek düzeysizlikler sergileyerek, bir şeyler üretip(!) bir yerlere gelmek! Onu da anlamasak da anlar olduk.

Neredeyse genel geçer olan ( Ya cüzdan hesabı, ya ten teması, ya da dost selâmı) dışında bir yol yok mu güzellikler sunmaya?

Ve bu genel geçeri de kabullenemeyip anlamasam da, bir nebze anlar oldum bazı alanlarda, lâkin yazın hayatında anlayamıyorum.

Efendim, neredeyse bir yıl çok gerekmedikçe evden çıkmaksızın kapanıp bir çalışma gerçekleştirdim. Güzel bir kitap olacaktı basıldığında. Bu işten anlayanların görüşüydü bu benden ziyade. Öyle ki öğretim üyesi arkadaşlarımdan: Öğrencilerime tez konusu verebileceğim bölümler var aman bir an önce bastır. Edebiyat öğretmeni arkadaşlarımdan: Ben bunlardan çok ödev ve sınav sorusu çıkartırım, acele et bastırmakta, ya da bazı yerlerinde Montain’i okuyorum sandım. Çok akıcı bir solukta okunuyor. Flashbag lerin çok güçlü, kopartmıyor okuyanı, nasıl becerdin, en güçlü öykücüler bile cesaret edemez kolay kolay, demeleriyle daha bir yüreklenmiş, daha bir umutlanmıştım.

Farklı bir şeyler yapmak istemiştim. Öncelikle unutulmaya yüz tutan, edebiyatımızda da yeri olan mektubu hayata geçirmeliydim. Lâkin sıradan mektuplar olmamalıydı. Her bir mektup pek çok edebi sanatı taşımalı, aynı zamanda da, deneme, öykü, anı içerikli olmalı, felsefi bakışı, bir mesajı mutlaka olmalıydı. Anlatımı da şiirsel olmalıydı. Kısaca edebi unsurların hepsini hemen hemen taşımalı, okuyanların kulaklarına minik minik küpeler takmalıydı insanlıktan, insan olmaktan, erdemlerden yana bir yandan da.

İlk bölümü sanal aşk mektupları, pek çok kişinin aşkından yola çıkarak. İkinci bölümü gerçek kişi ya da kuruluşlara yazılmış gerçek mektuplardan oluşmakta, bazı gerçekleri göz önüne sermekte, bazı değerleri hatırlatmakta, olması ve olmaması gerekenleri belirtmekteydi bir yandan da.

Umutluydum, hem de çok umutlu. Ama maalesef söz konusu genel geçerler bu sahada da gerekliymiş, hayretler içerisinde gördüm ve nutkum tutuldu karşılaştıklarımdan. Yıkıldım, üzüldüm, çok üzüldüm! Oysa yazın hayatında yazılana bakılır sadece sanıyordum. Hele kadın olmak, hele de yalnız bir kadın olmak yaşamın bu alanında da çok zormuş meğer, bu dünya da erkek egemen bir dünyaymış. Sizin ne yazdığınıza, nasıl yazdığınıza bakmıyorlar bile, esas ilgilenmeleri gereken bu olması gerçeğine rağmen. Niye kadına bu bakış açısı, bu aşağılama, hor görme. Büyüklüğü, üstünlüğü nereden kaynaklanıyor bu düşünce ve davranış biçimindekilerin. Niye kadınlara yaklaşımındaki ölçü bu kadar sığ ve gel geç, üstelik saygısız bunların.

Nedir siz gibilerden çektiği kadınların? Hâlâ 19 yy zihniyetiyle, erkek mahlâsıyla mı yazalım yazdıklarımızı veya sadece kendi dünyanız sandığınız her alanda yer alabilmek için cinsiyet mi değiştirelim. Kaldı ki o dönemde bile isimlerini, yani kadın oluşlarını gizleyenler yanı sıra, bir hanım mahlâsıyla yazanlar da vardı.

Aldığım yanıtların bazılarını dile getireceğim ve benim gibi bu dünyayı bilmeyenleriniz çok şaşıracaksınız eminim. Ve utansın istedim utanması gerekenler!

Bir kez daha anımsayacaksınız benim gibi. Adam gibi kadınsanız işiniz zor velhasıl. Adam sözcüğünden de yine erkekler paye çıkartmasınlar kendilerine lütfen. Bilirsiniz adam sözcüğü Öz Türkçe bir sözdür. (Doğru, dürüst, düzgün insan) demektir. Cinsiyet belirleyici, erkekliğe özgü bir kişilik yapısı değildir, bugün galat-ı meşhur olarak bu anlamda kullanılıyor olsa da. Ve adamlık her iki cins için de geçerli ve gereklidir.

- Daha önce basılmış bir kitabınız yok. ( İlki olmayanın sonrası olur mu?)

- Adınız bugüne kadar duyulmamış bir şekilde.

- Tanınmış bir kalemin referansıyla gelirseniz bakarız.

- İçinde erotik öğe yok, satmaz bu kitap.

- Ticari değil.

- Aziz Nesin’e sevgili diye hitap eden kadının kitabını basmam ben.

(Başlığın akışı gereği o tarz hitap gerekliydi)

- Deniz Gezmişle oturup sohbet etmiş bir kadının kitabını basamayız.

(Bir yerde tesadüfi karşılaşılmış, ne daha önce tanıdığım, ne de daha sonra bir daha gördüğüm biri değil. Yazılanlar doğru dürüst okunsa anlaşılacak söz konusu kişinin adının hangi nedenle konu edildiği.)

- Oturup aşklarınızı yazmışsınız, millete ne sizin aşklarınızdan.

(Belli ki okunmamış, şöyle bir göz gezdirilmiş bir iki tanesine sadece. Okunsa görülecek ki 70 küsur aşk mektubu var ve aklı başında biri, bir insanın 70 küsur kişiye aşık olamayacağını bilir. Hadi diyelim, şıpsevdi, gelgeç sevdalıyım, her duyguyu aşk sanacak kadar da aptal, bu defa da, o kadar kişiye aynı duygular ve yoğunlukta aşık olmamın mantıken mümkün olmayacağını idrak edebilmeli.)

- Akşam bir yerde yemek yiyelim, hem bir iki kadeh bir şeyler içer konuşuruz.

-Çok yorulmuşsunuz, benim de tatile ihtiyacım var, falanca tatil köyünde yer ayırtayım, 10 - 15 gün hem misafirim olun, hem de kitabınızı inceler, dönüşte de basarız.

- Filanca yerde arkadaşımın yazlığı var, gidip orada hem tatil yapar, hem yazılarınızı gözden geçiririz. Basarız sonrasında da.

- Bir akşam misafiriniz olayım, kendi ellerinizle yiyecek bir şeyler yapın, gelirken rakı getireyim, hem içer, hem konuşuruz ne yapacağımızı.

Bunlar üstü kapalı dile getirilenlerinden bazıları. Peynir, ekmek ister gibi, hâl hatır sorar gibi doğalmışçasına fütursuz, rahat, utanmaz, arlanmazlıkla açıkça dile getirilen daha niceleri.

Aklı başında, düzgün gördüklerime dert yanışımda aldığım yanıt ise: Siz de bu kadar güzel olmasaydınız, alışın bunlar gelecek başınıza.

Güzelim, evet güzelim ama aklımla güzelim, inançlarımla, değerlerimle, yüreğimle güzelim, tüm bu özellikleri taşıyan diğer insanlar gibi. Kalıcı olan, asıl olan, olması gereken de bu aslında. Gerçekten güzel olan, gerçekten tercih edilmesi gereken. Diğerleri, yani yüz ve beden güzelliği göreceli olan, konuk bize. Yıllar azar azar takıp peşine, koparıp götürecek her gün bir parçasını. Bize kalan, o içimizde olan güzellikler olacak, mezara dek aynı kalacak onlar. Hatta sonrasında da ardımızdan anılacak. Niye görmezden gelirler bu gerçeği!

Ve erkeği Tanrı, kadını ezsin, aşağılasın, kullansın, hor görsün, dışlasın diye mi yarattı? Ben mi yanılıyorum; yanında olsun, destek olsun, hayatı kolay kılsın, kendisine ve çocuğuna ana olsun saygı duyulsun diye yaratmadı mı? Kutsal kitabında, kadınlarınızı size emanet verdik demiyor mu? Tanrı emanetine ihanet değil mi bu yaklaşım biçimi?

En düzgün ikisinden ise evlenme teklifi aldım ve cevabım hayır olduğu için, yine basılamadı kitabım.

Niye mi yazdım bunca şeyi? İçim acıdığı için efendim. Emeğim zayi olduğu için, dile getirdiğim güzellikleri, doğruları okuyucuya ulaştıramadığım için. Kadın ve erkek gerçeğini bu alanda da gördüğüm ve iğrendiğim, üzüldüğüm için yazdım!

Medyanın deyimiyle, kaynana Semranım’ın bile kitabı basıldığı için. Her gün bir mankenin veya geçmişini, özelini erotik öğelerle kaleme alanların bile kitabı basıldığı için!

Ve geçenlerde bir akşam bir televizyon kanalında, camiasının kirli çamaşırlarını seren kitabının, tanıtımını yapan bir mankenin, anlatımında kullandığı şu cümlenin içimi acıtışı için. (Kitabımın 189.ncu sayfa bölümünde okursan görürsün…)

Ben daha fazla bir şey söylemek istemiyorum, söylenecek çok çok fazla şey olmasına rağmen.

Yorum sizin efendim!..

 
Toplam blog
: 290
: 553
Kayıt tarihi
: 11.03.08
 
 

İlk ve orta öğrenimimi Gölcük/ Kocaeli, lise ve üniversite öğrenimimi Ankarada gördüm. İlk okuldan..