Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '11

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Adana'nın geleceğini aramak (2)

Adana'nın geleceğini aramak (2)
 

Adana Valiliği resmi internet sitesinden alınan bilgiye göre Türkiye’nin nüfus artış hızı binde 13.1 iken Adana’nın nüfus artış hızı binde 17.71 gözüküyor. Şehir nüfus artış hızı binde 21.70, köy nüfus artış hızı binde 6.29. Adana’da nüfusun %87’si il ve ilçe merkezlerinde %13’ü belde ve köylerde yaşıyor. Bu veriler Adana’nın nereye doğru gittiğini gösterirken aynı zamanda ne yapılması gerektiğinin de işaretlerini veriyor. Bu işaretleri okumak sadece valinin ve diğer devlet kurumlarının işi değil. Bu işaretleri okumak öncelikle siyasetin işidir. Çünkü seçilmeleri halinde en üst yetkileri kullananlar, yetkilileri yetkilendirenler onlardır. 

1998 yılında Adana Milli Eğitim Müdürlüğü’nce eğitim yatırımlarını doğru planlamak amacıyla bir araştırma yapıldı. 1988-1998 yılları arasında Çukurova’nın Ova köyleri de dahil olmak üzere kırsalın boşalmakta olduğu, köy okullarında okuyan öğrenci sayısının yarı yarıya azaldığı görüldü. Bütün bunların Adana’da istihdam daralırken yaşanması ilginçtir. Bu demektir ki Adana kırsalında insanlar geçim sıkıntısı çekmekte, kendini köye bağlayan bir neden bulamamaktadır. İstihdam daralmasına rağmen kente yönelmesi bu yüzdendir. 2011 yılında Türkiye yağ, pirinç, pamuk, canlı hayvan, karkas et ithal etmektedir. 

Çiftçi kazanamaz olmuş, ekmekten de, dikmekten de, hayvan beslemekten de vazgeçmiştir. Oysa Türkiye’nin insanlarının refahı için vazgeçebileceği, atıl bırakabileceği bir karış toprağı, bir damla suyu yoktur. Neden mi? Çünkü; bin bir umutla koştuğumuz kentler yaşanılır olmaktan çıkıyor. İşsizliğin psiko-sosyal sonuçları tüm toplumu tehdit ediyor. Sokaktaki insanın yüzünde stres, tükenmişlik, gerilim, uykusuzluk, sinirlilik, kızgınlık, hayal kırıklığı, yorgunluk ve bıkkınlık var. Gazeteler cinayet, gasp, hırsızlık, intihar, sosyal çatışma haberleriyle dolu. Adana’nın adliye haberleriyle manşet olması Adana gazetecilerinin kabahati değil. Onlar uydurmuyorlar ki sadece olanı bildiriyorlar. Toplum hasta. Hastanelerin tıka basa dolu olması da bu yüzden. Adana caddelerine çıkıyorsunuz. Caddelerde adım atacak yer yok. 

Her taraf genç kaynıyor. Dershanelerde, kurslarda geleceklerini arıyorlar. Üniversitelerin kurtuluş olacağını zannediyorlar. Daha şimdiden üniversite bitirmiş 300 bin civarında öğretmen açıkta. Bunun önümüzdeki yıllarda 500 bine çıkması bekleniyor. Başbakan “Her üniversite mezununa iş bulacağız diye bir şey yok” diye açıkça ifade etmesine rağmen sürüklenenler ordusu yoluna devam ediyor. İşsizler ordusuna her yıl binlerce üniversite mezunu genç daha katılıyor. Boğaz tokluğuna çalışmaya razılar ama onu da bulmakta zorlanıyorlar. Modern kölelik döneminin zil sesleri duyuluyor. Ama bu sesi anlamlandırmakta zorlanıyoruz. Atatürk’ün dediği gibi üretmeden tüketen toplumlar er ya da geç üreten toplumların kölesi olurlar. 

Türkiye üretimden kopmuştur, koparılmıştır. Bağımsız ve özgür kalabilmenin ön koşulu yeme, içme, barınma, güvenlik gibi temel ihtiyaçların karşılanabilmesidir. O nedenle tarım, tarıma dayalı sanayi vazgeçilmezimizdir. O nedenle Çukurova’nın toprağına, dağlarına, sularına, iklimine ihtiyacımız vardır. O nedenle terk ettiğimiz alanları yeniden akılla değerlendirmemiz gerekiyor. Eğitimimizi “üretim için üretim içinde eğitim” anlayışıyla yeniden şekillendirmemiz gerekiyor. Kent Enstitüleri fikrini geliştirerek yaygın eğitim kampanyası başlatmamız gerekiyor. Valiliğin, belediyelerin, ilgili eğitim ve kültür kurumlarının, sivil toplum örgütlerinin, iş-kur’un içinde olacağı, el ele vereceği özgün bir yapının kurulması gerekiyor. Böyle bir yaklaşımı siyaset kurumlarının benimsemesi çok önemli. Bunun önemini anlamayan siyasetin çözüme hiçbir katkısı olamaz. 

 
Toplam blog
: 114
: 860
Kayıt tarihi
: 29.12.06
 
 

Osmaniye Düziçi doğumluyum. Sınıf öğretmenliği, ilköğretim müfettişliği, il milli eğitim müdürlüğ..