Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Adım adım A.Ş.K !

Adım adım A.Ş.K !
 

Aşk ve sevginin ayrı kavramlar olduğu düşüncesindeyim. Aşk dediğimiz olgunun kimyasal bir süreç ve her süreç gibi değişim ve dönüşme açık olduğu kanısındayım. Biri diğerinin öncüsü olabilse de...

Ve eğer şanslıysanız aşkınız zamanla sevgiye dönüşebilir. Her ne kadar bu sürecin devamlılığı ve yaşanma biçimi kişiden kişiye, ilşkiden ilişkiye ufak tefek farklılıklar gösterse de...

Sevgi olmadan da aşk olabiliyor. Çünkü kanımca sadece çekim ve beraberinde gelişen kimyasal hal durumuna aşk denmekte. Aşkı; dört aşamada incelemek gerekiyor: Tutku, saplantı ve bağlılık ve belki de dördüncü aşama olan aşk hüsranı (nihayi son aşaması)...

Tutku aşk için gerekli olan birinci aşama: Aslında bu seks dürtüsüdür. Aşkın ilk aşamasında gözlemlenen; yüksek
dozda enfatemanin almış kişilerde de görülen benzer özelliklerin kolaylıkla görüldüğü bir süreçtir.
Kadınların aşk adına erkekelerde ki arayışlarındaki seçicilik erkekelerin kadında aradıklarından farklı değildir.
En kaliteli spermin yumurtayı dölleyebilmesi için gerekli olan fiziksel kaliteyi yakalamak adına yapılan güdüsel seçimin gereğidir bu.

Aşk için: Erkeklerin kadınlarda dikkat ettiği bilimsel olarak belirlenen 0.7 cm olan bel kalça oranıyken, kadınların tercihiyse; sert yüz hatlı, geniş omuzlu erkekler oluyor. Ve bu ise, testesteron hormonunun fazlalığına delalet etmektedir. Bunun devamında ki döneme saplantı adını verebiliriz.

Ancak aşk genel de dördüncü yılın sonunda bitiyor. Çünkü: Bu bilimsel verilere göre aşkın ömürü dört sene. Bunun nedeni ise, dört senenin, bir bebeğin kendi yaşamını sürdürebilecek hale gelene kadar gereki olan süre olması.

Tutkunun zamanla azaldığı yüzyıllar süren bir deneyimin sonucunda edinilmiş bir bilgidir. Bu nedenle de bir çok toplumda aşkdan önce evlilik gelir. Hindistan bu toplumlardan biridir. Geleneksel Hint toplumunda erkeksiz bir kadının hiç bir değeri ve hakkı nerdeyse yoktur. Daha önceleriyse kocası ölen kadın onu cenaze ateşine atılarak yakılmaktaydı. Şimdileri ise çocuk yaşta evlilikler çok sıradan sayılmaktadır.

Tayvanlı erkekler ise, evlenmek için toplu halde bir Çin'e giderek bir otel odasına toplanmış kadınlar arasından gelin adayını seçmeye çalışırlar. Ve on dakikalık süreçte bu seçimi yapan erkek, üç gün içinde evlenir.
Buna nedense Tayvanlı kadının ekonomik özgürlüğünü kazanmış olmasından dolayı Çinli kadına göre tercih edilebilir olmamasıdır.

Ekonomik özgürlük ve eğitim sahibi kadının erkekler tarafından tercih sebebi olmadığı bir kültürün seçimleri için bulduğu ilginç çözümlerden birine iyi bir örnek sanırım bu. Dayatmacı ve güçlü olan Tayvan kadını, ülke erkeklerini evlenmek için Çin'li kadını tercih etmeye yönlendiriyor. Başkaldırı içinde ki kadın erkek için tercih sebebi olmadığına göre, bazı toplumlarda erkek için kadının yetrince güçlü olması feminen bir özellik olarak algılanmamakta anlaşılan...

Evilik sonrasında durumun devamlılığı söz konusu olan örneklerdeyse; ayrılınmadığı takdirde bağlılık aşamasına geçilmiş oluyor. Bu aşamada oksitosin maddesi bol miktarda salgılanmakta. Bu ise, sakinleştirici bir kimyaya bürünmemizi sağlıyor. İlgnçtir ki, bağlılık süreceinde de ayrılık sürecinde de çiftler aynı maddeyi salgılamakta.

İkinci aşama olan bağlılık aşamasında uzun süreli beraberlik için uyum, belli ihtiyaçların karşılıklı tatmini, özveri ve sevgiyi gerekli. Seçimlerimizde belirleyici olan hormonlarımız ve güdülerimizken; devamlılığı için eğitim, sosyal çevre ve yetişme tarzımız belirleyici olmaya başlıyor. Ve bu gereksinimlerin toplamından daha fazlasını da sentezleyebilme yeterliliğine sahip olan zihnimiz devreye girdiğinde bizi yönlendiren ikinci bir unusur ilişkide ağırlığını hissetiriyor: Mantık...

Güdüler en doğru genetik seçimi yapmakla görevli olarak kendi misyonunu yerine getirme gayretindeyken, bilinç
çok daha farklı parametreleri hesap etme misyonunu sahiplenmiş olarak bazen diğerinle çelişmek bahasına bizleri
etkilemek ve yönlendirmek gayretindedir.

Doğu kültüründe önce evlilik, sonra aşk denmesine rağmen; Batı toplummunda israrla halen tutku, sevgi ve bağlılığın evlilik için öncül olarak gerekliliğine inanılmakta. Ancak bununda işe yaramadığı ortada ki, boşanmalar Batı toplumunda % 50 oranındadır.

Sözlerimi M.C.Rumi den bir kaç alıntı ile noktalamak istiyorum: "Faniye olan aşk ebedi değildir. Çünkü insan bu düzenin hükmüne, ebediliğe müsait değildir."

"Herşey sevgilidir, aşıksa bir perde; diri olan sevgilidir aşıksa bir ölü."

Gerçek şu ki; yaşamlarımızda sosyal, kültürel ve kimyasal harmanın harmonisini karşılıklı olarak yakalayabildiğimizde, belki de aşkın tutkunun ve bağlılığın sürekliliği sağlanabilecek ve aşk sevgiye döneşerek yaşamını farklı bir boyuta sürdürebilecektir...Kim bilir?


Sevgi ve ışıkla,

Ayna

Temmuz 2007

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..