Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Adın neydi senin?

Adın neydi senin?
 

Ali Gülcü


Tesadüf mü yoksa kaderin cilvesi mi bilemeyeceğim, geçen sene bu gün yine aynı noktadan atmıştık oltalarımızı.

Hüseyin ağabey ile geçen sene tanışmıştık fakat o zaman yazlığını bana satmaya çalışmamıştı.

" Bir teras bir deniz manzarası var…Canım kardeşim senin adın neydi?"

" Ali."

" Bir teras bir deniz manzarası var Aliciğim…Ne söylesem boş görmen lazım, çocuklar çok bozulacaklar sattığımı duyunca ama zor oluyor gidip gelmek. Yabancı alsın istemiyorum."

Bazen saf görünüp görünmediğim konusuna takılıyorum. Sait Faik hikayesinde geçen; onca kalabalık arasında sürekli sigara isteneni, bozukluk var mı diye sorulanı, birader şu adresi tarif ediver deneni…

Hayatımda bir defa görmüştüm Hüseyin ağabeyi ne hikmetse adını unutmamışım, bu ikinci. Yabancı değiliz diyor adam.

Kara kuru kısa boylu bir kadıncağız geldi yanımıza, hanidiyse hazır ola geçti sonradan öğrendim Hüseyin ağabeyin bilmem kaç senelik hayat arkadaşıymış;

" Durum raporu veriyorum; Yan tarafta olta atanların kovaları boş. İbrahim'de iki tane çupra var. Selim bir kova mercan yakalamış satmış, ikinci kova dolmak üzere…Ben gidiyorum."

Bildiğin eğitmiş, ajan yapmış adam karısını, Heron gibi Hüseyinsiz uçurmuş.

" Selim hep böyle… Balık yemi de satıyor…Yahu insan neden her gün bu kadar balık yakalar bilmem ki?"

" Satıyormuş ya işte."

" Satıyor da ne oluyor, topluyor paraları hepsi ile bira alıyor."

" Evin nafakasını alkole he?"

" Yaaaa sarhoş pezevenk! Eve sokmuyorlar aramızda kalsın, karısı gül gibi insan, bıkmış! Gelip gelip bize ağlıyor."

Doğru, herkes senin gibi Mata Hari yetiştiremiyor yazlıkçı kılığına girsin casusluk yapsın demek geldi içimden de, sustum tabi…

Bu arada balık vurdu, çektim çupra, Hüseyin ağabey dikildi başıma, kem bakacak nazar yapacak besbelli. Baksana bir kova balık yakalamış diye Selim'in gıyabında demediğini bırakmadı.

" Yem ne var sende?"

" Kurt."

" Bende sülünes…"

Şimdi kurt isteyecek

" Birkaç tane versene bana deneyeyim…"

" Arkadaşlar gelecek ağabey, sabahlayacağız biz."

Cevap vermedi omuzlarını düşürdü, küstü, döndü arkasını gitti çok geçmeden bir mercan bir de mırmır aldım, mercan iriceydi, kovaya atmadan önce kedi sever gibi okşadım hayvanı, nispet yapar gibi göstere göstere…

Haset gözler yuvalarından fırlayacak!

Öyle bereketli bir gün, oltanın ziyaretçisi bol olunca unuttum ben Hüseyin ağabeyi, sahilin popüler adamı oldum, kovaya bakan maşallahı çekiyor, sırtımı sıvazlayan, helal olsun diyen, balığın tutuluşuna şahit olmak için yanımda dikilen…

Tef elimde bildiğin ayı oynatıyorum!

Ayağı parmak arası terlikli, kırmızı mayosunu çekiştire çekiştire sonradan sarışın bir kadın geldi yanıma, yanında altı yedi yaşlarında bir çocuk var. Kovaya baktılar önce, " amcası balıkları sevebilir mi?"

" Tabi" dedim gayri ihtiyari…

Çocuk soktu kollarını kovanın içine, en iri çuprayı iki pençesi ile yakaladığı gibi gözümün içine baka baka denize attı.

" Yazık kııız."

İçimden bir şey koptu diyeyim siz ne hissettiğimi anlayın…Yüzüm ne hal aldıysa bir kahkaha tufanın ta orta yerinde buldum kendimi.

Kırmızı mayoluya iki tane ekleştirip, çocuğu denize atamadım tabi.

Hüseyin ağabey bitti yanımda,

" Benim gelinle torun. Şimdi daha büyük bir balık yakalayıp veririm sana."

Güldüm yazacağım, suratımın aldığı şekle gülmek denir mi bilemeyeceğim, aman olsun çocuk işte mesajı içeren bir yüz ifadesi takınmaya çalıştım da becerememişimdir.

" Ya adın neydi senin?"

" Ali, Hüseyin ağabey!"

" Aliciğim, az önce söylemeyi unuttum yazlık krediye uygun. Gel bir gör derim, yaparız yahu bir kolaylık, komşuyuz şunun şurasında."

Komşu değiliz, o yazlıkçı, ben günübirlikçiyim.

" Geceleri manzara inanılmaz, o mehtap, o yakamoz, sabahları dalgaların, çakıl taşlarının sesi ile uyanıyorsun, mis gibi hava, tertemiz, kalabalık yok, gürültü yok…"

Yine balık vurdu, kamışı elime alınca gelen balığın büyük olduğunu anladım, böyle anlarda neden bilmem heyecandan elim ayağım kesiliyor, telaşlanıyorum, kaçıracağım korkusu acemiye döndürüyor adamı.

" İri mi?"

" Biraz ağabey."

" Hiiiç acele etme, levrektir o, geçen sene üç kiloluk almıştım bir tane, ne balıktı yahu… Ver istersen kamışı, çekivereyim?"

Ciddi ciddi elimden oltayı almaya çalışıyor adam, bir taraftan balıkla cebelleşiyorum, diğer taraftan Hüseyin ağabeye sırtımı dönüp kamışı kaptırmamaya çalışıyorum.

İtişip kakışırken kaçtı balık!

Caanım levrek gitti.

İçimde tarifsiz bir Hüseyin ağabeye kafa atma isteği ama nasıl!

Sahile çömeleceğim, hüngür hüngür ağlarken avazım çıktığı kadar ağıt yakacağım.

Halimden korktu besbelli, iki adım geri çekildi.

" Yahu adın neydi senin?"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..