Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '17

 
Kategori
Deneme
 

Adınız Bende ‘Anne’ Kaldı | Bir Ölümün Ardından Bir Mektup

Adınız Bende ‘Anne’ Kaldı | Bir Ölümün Ardından Bir Mektup
 

Sizi ilkin İbrahim Önal Anadolu Öğretmen Lisesi’nin koridorlarında görmüştüm. Veli toplantısı için gelmiştiniz. Toplantıdan bitiminde de  birebir görüşmek için koridorda bulmuştunuz beni. Türk Dili ve Edebiyatı dersine girdiğim  Lâle Kurt’un annesi  olarak Lâle’nin dersteki bilgi performansı ve davranışları hakkında sorular sormuştunuz bana. Yanınızda iki hanım daha vardı: Ebru’nun ve Emine’nin anneleri. Bu durumu öğrendiğimde içten içe çok gülmüştüm. Çünkü siz üç anne, sevgili kızlarınız da üç arkadaş. Lâle ile Ebrû sınıfa girişte, solda ikinci sırada yan yana otururdu, Emine de hemen arkalarında.
 
Çocuklarınız için söylediklerimi hâlâ hatırlıyorum: Lâle bir pırlanta, Ebrû – babasının üniversitede okurken okul arkadaşım (rahmetli Kâmil Yılmaz) olduğunu söylediğim andan sonra – bana sürekli bana lâf yetiştiren bir öğrenci, Emine ise çenebaz… Siz gururlanmıştınız kızınız için söylediklerimden dolayı. Ama sonuçta üçünüz de gülmüştünüz. Ağırbaşlı, hanım hanım, kahkahaya dönüşmeyen mahçup gülümseyişler. Tipik Anadolu kadını gülüşü…
 
Sizinle Sonraki Görüşmelerimiz
 
Daha sonra ben emekli olmuş ve bir zaman sonra da damadınız Ömürlü Aydın’ın sahibi olduğu Mücâdele Gazetesi’nde köşe yazarlığına başlamıştım. Gazetenin künyesinin bir yerinde Hande Aydın yazıyordu. Ömürlü’nün hanımı ve sizin büyük kızınız.
 
Ara sıra gazeteye uğradığımda Hande Hanım’ı görürdüm yanında  5-6 yaşlarında bir kız çocuğuyla. O da damadınız Ömürlü ile büyük kızınız Hande Hanım’ın biricik kızları ve torununuz Dilay Aydın idi. Hande Hanım da sizin gibi kibar, hanımefendi ve saygılı biriydi. Selâm verip matbaaya girdiğimde selâmımı alır:
 
-Nasılsınız Hocam, derdi.
 
Ben de:
 
-Teşekkür ederim, iyiyim, siz nasılsınız, derdim.
 
Sizi ikinci kere tarihsiz bir perşembe günü görmüştüm. Hande Hanım’la birlikte gelmiştiniz. Ellerinizde pazar çantaları. Matbaaya girdiniz. Pazar çantalarını kenara çekerken beni gördünüz ve:
 
-Nasılsınız Kutsi Bey, diyerek hatrımı sormuştunuz o her zamanki kibar, mütebessim, samimi, saygılı, Anadolu annesi edâsıyla. ( Aslında o minyon yapınızdaki yüzünüzde ilk okuduklarım merhamet, sevgi, saygı, güleçlikti.)
 
-Teşekkür ederim ‘Yenge’ Hanım, iyiyim, siz nasılsınız, demiştim.
 
‘Yenge Hanım’ demek mecburiyetinde kalmıştım çünkü adınızı bilmiyordum, ki inanın hâlâ da bilmiyorum. Adınız bende ‘anne’ kalmıştı.
 
Daha sonraki zamanlarda da sizi yine matbaada ve genellikle perşembe günleri gördüm. Her zamanki gönül ve hâl diliyle.
 
….
2-3 ay önceydi. Ömürlü ile dertleşirken Ömürlü’nün ağzından alev ve ateş gibi yakıcı sözler döküldü:
 
-Kayınvâlidem ağır hasta. Hastahâneye kaldırdık. Şimdi Bursa’da…
 
Hiçbir şey söyleyemedim Ömürlü’ye. Öylece kalakaldım. Yaşınızı bile soramadım. Tahminimce benden (57) 3-5 yaş büyüktünüz. Ama o amansız hastalığın geneldeki sonucunu hemen hemen hepimiz biliyorduk…
 
Sizin Ölümünüz
 
Tarih  23 Ağustos 2016 idi. Her zamanki gibi ikindi vaktinden sonra kalkmış, İklim’e doğru gidiyordum. Yolda kahveci Mahmut’la karşılaştım. Sizin öldüğünüzü ve cenazenizin ikindide kaldırıldığını söyledi. Boğazıma bir yumruk oturdu. “Allah rahmet eylesin.” temennisi boğuk  ve anlaşılmaz bir şekilde döküldü titreyen dudaklarımdan. Yine geç kalmıştım. Her zaman, her şeye geç kaldığım gibi, sizi son yolculuğunuza uğurlamaya da geç kalmıştım. Affedin beni.
 
Son söz: Adınız bende ‘anne’ kaldı. Oysa siz hem çok değerli bir eş, hem melek misâli bir anne, hem iyi kayınvâlide, hem de anneanne idiniz.
 
Rabbim gani gani rahmet eylesin size.
 
Dualarım sizinle.
 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..