Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '08

 
Kategori
Siyaset
 

Adnan Menderes'in aziz ruhundan özür diliyorum

Adnan Menderes'in aziz ruhundan özür diliyorum
 

Yaşım itibariyle Menderes dönemini bilmiyordum. Bu döneme ilişkin bilgilerim bölük pörçük okuduklarıma, halk arasındaki dedikodulara ve bu dönemle ilgili televizyonlarda yayınlanan programlara dayanmaktaydı. Siyasi bir konu olduğu için bu dönemle ilgili verilen bilgiler de, kaynağın siyasi kimliğine bağlı olarak, farklılıklar göstermekte hatta çoğu zaman taban tabana zıtlık arzetmekteydi.

Benim de kendimce bir dünya görüşüm olmasına rağmen hayatımda hiçbir zaman fanatik olmamıştım. Herkesin gruplara ayrıştırıldığı öğrencilik yıllarımda ben önce kendi grubumdan ve liderinden kuşkuya düştüm, kafamda eleştirdim ve sorguladım. Beyinlerin yıkandığı, körü körüne inanmanın teşvik edildiği o dönemde bile aklımın ve mantığımın saçma bulduğu şeyleri kabullenemedim. Hiçbir insanın hatasız olamayacağını, hataların bir taraf az, bir taraf çok ama mutlaka karşılıklı olacağını düşünüyordum. Bizim taraf bembeyaz, sütten çıkmış ak kaşık ve her yaptığı doğru, karşı taraf kapkara ve her yaptığı yanlış! Bana çok saçma geliyordu ve kendimce empati yapmaya çalışıyordum. Hayatımda hep böyle oldum. Elime aldığım gazetenin ilk önce karşı yazılarını okumam da belki de bu yüzdendir.

Bu kişiliğimden kaynaklanmış olacak ki, MB'de yakın tarihimizle ilgili yazılarımda, Menderes'e yakın siyasi görüşe sahip olmama rağmen, Menderes dönemini ağır şekilde eleştirdim. Menderes dönemini yaşamamıştım, o zamanlar bebektim. Ama Menderes'in devamı olduğunu söyleyen partilerin sırf bu yüzden, yani Menderes gibi millete hizmet edeceklerini söylediklerinden kolayca iktidara geldiklerini, iktidara geldikten sonra da milleti unutup kendileri için çalıştıklarını yaşayarak görmüştüm. Odacısına kadar bürokrasi yerle bir ediliyor, usulsüzlüklerin, yolsuzlukların ve skandalların biri bitmeden öbürü başlıyordu. Bu nedenle krizden krize sürükleniyor, demokrasi dışı müdahalelere maruz kalıyorduk. Milletçe iki yakamız bir araya gelmiyordu.

Bu iktidarlar Menderes'in devamı olduklarını söyleyerek iktidara gelmişlerdi. Menderes de mi aynı şeyleri yapmıştı yoksa? Yakın çevremde o dönemde Demokrat zenginlerinin türediğini duymuştum. O kadar ki Vatan Cephesi'ne kaydını yaptıranın talihi açılıyor ve kaderi değişiyormuş! Bunlar tabi ki bir dedikodudan ibaretti. Beni esas etkileyen Mehmet Ali Birand, Can Dündar ve Bülent Çaplı'nın yaptıkları "Demirkırat Belgeseli" oldu. Dönemin her iki taraftan canlı şahitlerinin konuşturulduğu, arada Mehmet Ali Birand'ın etkileyici sunumu ve yorumlarının olduğu bu çok iyi hazırlanmış belgeselle benim dedikodu olarak duyduklarım ve DP'nin devamı olduklarını söyleyerek iktidara gelenlerin yaptıkları arasında paralellik vardı. Yani bu belgesel, DP hakkındaki benim kuşkularımı teyit ediyordu.

Bu duygularla yazdığım "Cömert Paşa'nın konuşması karşısında; darbeler gayr-i meşru çocuk mu acaba?" başlıklı yazımda: "...İktidarın da zafer sarhoşluğu içinde yaptığı hatalar, partizanca tutumu, iktidarını borçlu olduğu demokrasiye aykırı davranışları, özgürlükleri kısıtlayıcı, baskıcı rejimi..." diyerek o dönemi eleştirmiştim.

Ve yine "Sayın Ağar, hangi dava, hangi emanet?" başlıklı yazımda da: "Ve DP efsane oldu. Peki hak ediyor muydu bu efsaneyi? Yüklendiği iki misyon olan demokrasi ve icraat konularında başarılı mıydı? Bana göre kocaman hayır!

Demokrasinin bir nimeti olarak iktidara gelmişti. Demokrasiyi ve özgürlükleri daha çok geliştirmek için mi çalıştı? Hayır! muhalefeti susturmak ve etkisiz hale getirip kendinin ve parti mensuplarının daha da güçlenmeleri için elinden geleni yaptı. O halde başardığı demokrasi değildi, seçimle iş başına gelen "Otokrasi"ydi.

İcraatlarını tüm Türkiye için mi yaptı? Evet, herkesin yararlandığı alt yapı yatırımları yapıldı, fabrıkalar açıldı ama esas icraatlar parti mensupları için yapıldı. Parti ocağına kaydını yaptıran dümenini çeviriyordu. Demokrat zenginleri diye yeni bir sınıf ortaya çıkmıştı. Demek ki bu konuda da yaptığı icraat değildi; "Partizanlık"tı." diye yazmıştım.

Bu yazımı takiben: "DP yapmaması gereken bir sürü yanlışlara rağmen yine de o üzücü sonucu yaşamamalıydı." diye de eklemiştim.

Son günlerde yaşadıklarımızı düşünüyorum da bu iki dönemin birbirine ne kadar da çok benzediğini görüyorum. Turnusol kağıdından çıkmışlar sanki!

Mehmet Akif: "Tarihi tekerrürdür diye tarif ediyorlar - Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?" demişti yıllar önce. Gerçekten de milletimiz tarihten hiç ibret almıyormuş; her defasında CHP yerine başka bir partiyi iktidara getiriyor!!!

Ve benim için nasıl düşünürseniz düşünün; ister iyi niyetli, isterse saf olduğumu söyleyin. Bugün yaşadığımız olaylardan çok net olarak anlıyorum ki; DP hakkında bu şekilde yazmamalıymışım. DP ile ilgili yukarıdaki yazdıklarımdan dolayı çok utanıyorum. Ve büyük bir vicdan azabı içerisindeyim.

Hatalar tabii ki dün de vardı, bugün de var. Ama birilerinin çok büyük bir profesyonellikle, dün Menderes'i, bugün de Erdoğan'ı tahrik ederek adeta hata yapmaya mecbur bıraktıkları ve sonra da aynı kişilerin bu hataları bahane olarak kullandıkları o kadar açık ki!

Başa dönelim; yıl 1950, DP seçim zaferi kazanmış, iktidarı teslim almaya hazırlanıyor. Gece İsmet İnönü'yü yetkili bir paşa ziyaret ediyor. "İktidarı teslim etmeyin, emrindeyim Paşam" diyor. Tabii ki İnönü bunun siyaseten mahzurlarını bildiği için gelen paşaya "Hayır, olmaz" diyor. İnönü hayır diyor ama isteyerek iktidarı teslim etmediği de ortadadır. Demokrasi içerisinde iktidarı geri almaya niyetlenir. Fakat 1954 seçim hezimeti İnönü için demokrasi umutlarının bittiği andır. Bundan sonrası askerlikte öğretilen "Psikolojik savaş" kurallarının uygulandığı yıllardır.

Artık Menderes laikliği aşındırmaya çalışan, sinsi sinsi şeriatı getirmek isteyen bir Başbakan'dır. Zaten milletvekillerine "Siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz" dememiş midir? Oysa Başbakan Menderes Atatürk'ün milletvekilidir. Cumhurbaşkanı Bayar da Atatürk'ün İnönü'yü azlederek yerine atadığı son Başbakan'ıdır. Ve her ikisi de 1945 yılına kadar CHP milletvekilleridir. Ama hayır onlar şimdi takiyye yapıyorlar, onların gizli gündemleri var, onlar Türkiye'ye şeriatı getireceklerdir!

Menderes'e karşı dört koldan harekete geçerler. İnönü Meclis kürsüsünden tahrik edici ve gerilimi yükseltici konuşmalarını icra edecektir. En son "Sizi ben bile kurtaramam!" diyerek kendisinin bildiği o hazin sona işaret edecektir.

Cumhuriyet, Ulus gibi muhalif gazete ve dergiler işi hakarete kadar varan itham ve iftiralarla ortamı iyice gereceklerdir! Bu şekilde iktidarın iradesi bloke edilecektir. İktidar, kendini savunma adına demokrasiden uzaklaşacak ve tuzağa düşecektir. Muhalif gazetecilere ve muhalif partilere uygulayacağı baskılar ve bu yönde yapacağı hukuki düzenlemeler gerçekte kendisinin idam fermanları olacaktır.

Yargı, işlenen suçları görmezden gelecek muhatapları daha da cesaretlendirecektir.

Üniversiteler de sokakları şenlendireceklerdir.

Bu ortam karşısında, çocukluklarından itibaren Atatürk ilke ve inkılaplarıyla yoğrulmuş, kendilerini bu yola adamış, heyecanlı, milliyetci genç subaylar ne yapsınlar? Tabii ki gerekeni! Neredeyse İstanbul'dan Yassıada'ya kadar yüzerek gideceklerdi ve orada yargılanan tüm DP'lileri kurşuna dizeceklerdi!

27 Mayıs darbesinden sonra yargının tutumunu özellikle de Yassiada mahkemeleri yargı komedisini bir kenara bırakıyorum. Ama yeni anayasayı ve yeni kanunları yapan üniversite hocalarının tutumu ibret vericidir. Yaş haddinden dolayı idam edilmesi mümkün olmayan Celal Bayar'ın idam edilebilmesi için çıkartılacak bir kanunun geriye doğru işletilmek istenmesi hukuk adına, hocalar adına esef vericidir. Hocaların hocası ve benim de hocam olan Ordünaryüs Prof. Sülhü Dönmezer'in bize hukuk fakültesinin ilk yılında öğrettiği "Ceza kanunları geriye doğru işlemez" evrensel kuralını nasıl da kendileri çiğnemeye kalkabilmiştiler! Üstelik Atatürk'ün son Başbakanı Celal Bayar'ın idamı için. Atatürk'ün hiç mi hatırı yoktu?

Bugünü anlatmama gerek kaldı mı acaba? Sanki bugünü anlattım. Sadece kişiler değişmiş. İnönü'nün rolünü Baykal başarıyla oynadı. Hatta idam sehpasını hatırlatarak İnönü'nün son uyarısını yapmayı bile ihmal etmedi. Laik cumhuriyet aşındırılıyor, adım adım şeriat devletine gidiliyor. Daha da önemlisi Erdoğan Türkiye'yi yabancılara satarak vatana ihanet ediyor. Ve tabii ki Yüce Divan dosyasını hazırladığını da açık açık söylüyor. Gırtlağa kadar borçlandırılmış bu ülkeyi Baykal teslim alsaydı farklı politika mı uygulayacaktı. Uygulanan program Kemal Derviş'in programı ve kemal Derviş de Baykal'ın milletvekili değil miydi? İktidara gelseydi ekonomiyi ona teslim etmeyecek miydi? Zaten bunun için CHP'ye transfer etmemiş miydi?

"Erdoğan vatanı satıyor" diyordu Baykal. Tıpkı, yabancı şirketlere imtiyaz tanıyan Petrol Kanunu'nu çıkardı diye İnönü'nün Menderes'e dediği gibi. Oysa aynı İnönü darbeden sonra Başbakan olmasına rağmen aynı kanunu seve seve uygulamıştır. Demek ki amaç bağcıyı dövmekmiş!!!

Baykal başbakan olsaydı nerede farklı bir politika uygulayacaktı; ABD veya AB ile mi, Yoksa Kuzey Irak'ı mı işgal edecekti? Ama farklı politika uygulayabileceği bir alan vardı ve o konuda hiç de tecrubesiz değildi; 89-94 arası SHP belediyelerinin politikası! Ayrıntıya girmiyorum, herkes çok iyi biliyor...

Üniversiteler de rollerini başarıyla oynayarak görevlerini yerine getirdiler.

Yargıyı da kutlamak gerekiyor. Başbakan'a en ağır hakaretleri yapan gazetecilere yerel mahkemelerce verilen cezalar Yargıtay'da "ağır eleştiri" kapsamına sokularak kaldırıldı. Böylece T.C. Başbakan'ına her türlü hakaretin önü açıldı ve bu konuda teşvik ve cesaret verildi. Demirel'in ailesiyle ilgili, kişi hak ve özgürlükleri konusunda hukuku geniş yorumlayarak, hortumlama sebebiyle el konulan şirketleri Demirel ailesine iade eden yargı, demokrasi noktasında anayasal yetkilerini aşarak 367 ve son olarak türbanla ilgili radikal kararlarını verebiliyor.

Askere gelince; 2004 ve 2005 darbe girişimlerinden sonra Baykal'ın ve muhalif basının tahrikleriyle laik cumhuriyetin yakın ve kesin bir tehlike içerisinde olduğu havası verilmişken, organize edildiği anlaşılan Cumhuriyet Mitingleri sırasında Genelkurmay Başkanı'ın basın toplantısında söylediği "Türkiye cumhuriyeti tarihinde hiç olmadığı kadar bir tehlike içerisindedir." sözlerinden sonra Cumhurbaşkanı Sezer'in de neredeyse kelimesi kelimesine aynı olan bu sözleri veda ziyaretleri sırasında Harp Akademileri'nde genç kurmay subaylara söylemesi, 27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay internet sitesine sert bir e-muhtira konulmasıyla sonuçlanmıştır.

Bütün bu olaylar yaşanırken bir taraftan da ekonominin bozulması ve bunun sonucu halkın iktidarın aleyhine dönmesi istenmektedir. Nitekim darbe harekatının organizatörleri kendi aralarındaki konuşmalarda AKP'ye kapatma davası açılmasının planlarını yaparken, "Kapatma davası bu defa kesin bir ekonomik krize sebep olacaktır" diyebilmişlerdir. Türkiye'nin krize girmesi adeta coşkuyla beklenmektedir. Yani bir taraftan hükümetin çalışmasını engelleyerek onu başarısız yapacaksın, bir taraftan da karşı tarafa geçip "Bakın bu hükümet başarısız. Çiftçiyi, köylüyü, esnafı, işçiyi, işvereni perişan etti" diyeceksiniz.

1955'den sonra DP iktidarının ekonomideki başarısızlığının sebeplerini şimdi çok daha iyi anlıyorum.

Her kesimden özgürlükçü yeni bir Anayasa yapılması gereği ortaya konulmuş iken AKP böyle bir girişime başladı diye bir anda herkesi karşısında buldu. Bildiğimiz, bilmediğimiz baskılarla bu girişim başlamadan sona erdirildi. MHP'nin sürpriz desteğiyle kangrene dönüşen türban yasağının kaldırılması için, belki de siyaseten zorunlu olarak, Anayasa'nın iki maddesi değiştirildi. Şimdi AKP, neden bütün özgürlükler için değil de sadece kendi tabanı için değişiklik yaptı suçlamasına maruz kalıyor. Sanki aynı Türkiye'de yaşamıyoruz. Demek ki, AKP ile ilgili 10 veya 20 yıl sonra, hele de karşı görüşlü biri tarafından bir belgesel yapılsa hakkında kimbilir ne suçlamalar ileri sürülecek!

Dün Menderes'in, bugün Erdoğan'ın hiç mi hataları yoktur. Mutlaka vardır ama bunların hiçbir zaman vatana ihanet suçlamasını gerektirecek hatalar olduğunu sanmıyorum. Her ikisinin de vatansever olduklarına inanıyorum. Yeraltı çalışmalarıyla iradelerini fesata uğratarak, onları engelleyecek ve yanlış yapmaya zorlayacak yerde, serbestçe çalışmalarına izin verilmeliydi ve buna rağmen yaptıkları hataların değerlendirilmesi de millete bırakılmalıydı.

Gerçekte demokrasi şehiti olan Menderes'i rahmetle anıyor ve aleyhine yazdıklarımdan dolayı aziz ruhundan özür diliyorum...

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=59508

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=84732

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..