Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Affet beni çocuğum

Mustafa Ağabeyle öğleden sonraları İstasyon önündeki yolda yürüyüşler yaparız. Ağabeyim için "hoş bir insandır", "adamdır" tanımları çok yakışır. Konuşurken inançlıdır. Söylediklerinin doğruluğuna inanarak konuşur. Altmış yaşlarında benim rehber emekli öğretmenim.

Ben yeni emekliyim ya, ortalarda telef olmamam için bana rehberlik eder. Yeni yetme emeklinin ne yapacağı belli mi olur? Elinden tutacak biri lazım. Yoldan çıkar mıkar... değil mi efendim?

Yürüyüşümüz sırasında genellikle o konuşur, ben dinlerim.

O da hayata geç kalanlardan benim gibi. Bir farkla o hayatının ikinci bölümünü yaşıyor. Yaşım 53 iki çocuğum var biri 6. sınıfa gidiyor, diğeri ise 4. sınıfa. Onun da 6. sınıfa giden bir çocuğu var hayatının ikinci bölümünden. Birinci bölümdekiler kendilerini kurtarmış.

Konuşmalarımızın eksenini genellikle çocuklarımız oluşturur. O, Salihli'nin yerlisi olduğu için tanıyanı daha çoktur bana göre. Dershane önünde çocuklarımızı beklerken onu görenler ne yaptığımızı sorarlar. O da esprili bir şekilde Ellisinden sonra çocuk sahibi olunursa sonucun bu olacağını söyler. Pek de nüktedandır. Yeri gelince koyuverir ağız dolusu küfrü. Ama duruma uygun, gün görmedik, öyküsü olan küfürler.

Yine böyle istasyon boyu yürüyüşlerimiz sırasında çocukların aile ilgisizliğinden, ergenlik çağı çocuklarımızın sıkıntılarından bahsediyorduk. Ben de okuldaki öğrencilerimden örnekler vererek onların içinde bulundukları çıkmazdan; kimyasal ve fiziksel değişikliklerin davranışlarını bu yaşlarda fazlaca etkilediğini anlatıyordum. Önümüzden önde bir erkek hafif göbekli, 55–60 yaşlarında; arkada ise süslü kuaförden yeni çıkmış 3-4 genç kız geçti.

"Bu, dedi Mustafa Ağabey adamı işaret ederek "Buraların ünlü peze...nklerindendir. Arkasındakiler de yeni sermayeleri." Başımı kaldırıp şöyle bir baktım. Sermaye olarak tarif edilenler içinde benim öğrencilerimden biri de var. Geçen yıl okulu bitirmiş olmalıydı. İçim "cız!" etti. Kafamı önüme eğip yürüyüp geçtim.

Esmer güzeli. Uzunca boylu, kara kaşlı, kara gözlü, güzel bir kızdı. Yurtdışı dönüşü yapmışlar, uyum sorunu yaşıyordu Türkiye'de. Yararlanmışlardı onun bu zayıflığından şerefsizler. Ekonomik sıkıntı, ana baba ayrılığına bir de uyum sorunu eklenince ağa düşmesi kolay olmuştu kızımın. Önüne her türlü imkan sunulmuş, istekleri karşılanmış, büyük ihtimal kimse eleştirmemiş annesi gibi, öğretmenleri gibi hatta yakın arkadaşları gibi. Rahattı. Ne "Kelsin!" diyen var, ne de "körsün!". Belki de eline üç beş kuruş para da vermişlerdi. İltifatlar, değer verir görünmeler düşüncelerine... Kendi için birilerinin bir şeyler yapıyor görünmesi onun gözünü boyamış, ona parlak gelmişti bu yaşantı şekli.

Bunları düşündüm birden.

Acı gerçek hayata atılınca karşısına çıkıyor ama vakit geçmiş oluyor.

Kikirik kikirik, kırıtarak yürüyüşünden işin daha farkında olmadığı kanısına varmıştım. Belki farkında da yapacak bir şeyi yok?

Üzüldüm.

Okuldayken sana elimi iyi uzatamamışım sevgili çocuğum. Elinden tutamamışım, rehberlik edememişim. Beni affet.

14 yaşındaki çocuklara anne refakatinde sarkıntılık eden yetmişlik sapıkların, evlenmeyi ikna için kendi öz kızını kendinden yaşça iki kat büyük biriyle aynı odaya tıkan anne babaların, senin gibi zaafları olan gençleri kandırıp sermaye yapan rezillerin olduğu bir ülkede yaşam ne kadar iğrenç, ne kadar zor. Tüm bunlara bir de yüzsüzce, utanmadan dinsel kılıf uydurulması?...

Korkuyorum çocuklarımın geleceğinden. Böyle pislikler yüzünden. Endişeliyim, diken üstündeyim..

Hakkı Uysal

 
Toplam blog
: 59
: 912
Kayıt tarihi
: 02.10.08
 
 

1955 Milas doğumluyum. Nüfüs kaydım orada ama "doğduğun yer değil, doyduğun yer" memleketin olurmuş ..