Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '13

 
Kategori
İlişkiler
 

Affetme de kimi?

Affetmek istiyorum. Hem de çok.
 
Hepimizin kendi hikayelerimizi yazdığımızı çok iyi biliyorum. Tanıdığımızı düşündüğümüzden, yaşadığımız bizde iz bırakan anılarımızla oluşturduğumuz hikayemizin hepsi değilse de ciddi bir kısmı bize ait.
 
Diğer taraf açısından bakmak, düşünmek ne kadar istesek de düşünemeyiz. Bunu da biliyorum.
 
Onun kendi içinde oluşturduğu benimle ilgili hikayesini de tam olarak bilemiyorum; ki o da benimle ilgili hikayesinin önemli bir bölümünü kendi hikayesi üzerine kurmakta. İşte öyle bir sarmal içinde herşey.
 
Özlemiyor muyum? Hem de çok.
 
Birden tamamen bir yok oluş. Kendine ait tüm parçalarıyla. Öyle çabucak, önemsemden.
İşte devam ediyorum hikayemi oluşturmaya. O kadar sık anlatıyorum ki kendime, aklıma her geldiğinde, giderek daha çok inanıyorum bu hikayenin benim değil de onun hikayesi olduğuna.
 
İçimizde bir yerlerde, çözüm üretmek, herşeyi eski haline getirmek için debelenen o “tarafı” nedense bir türlü dışarıya çıkartamadığımız ne kadar çok anımız olabiliyor. Hayretle ve çaresizlikle izliyorum kendimi bu anlarda.
 
Bir yandan soruyorum kendime: “Unutmak ve bir daha fırsat vermek sana ne kaybettirir?” Cevabım hemen yapışıyor: “Ya bir daha aynı şey olursa? Ya tam kendimi ait hissederken, bir daha tüm halıyı çekerse altımdan? Ya ben bu dostluğun ömür boyu olduğuna eminken, bir anda kendisi için çok geçerli bir sebeple olduğuna en çok ben inandığım halde, arkasına dönüp bakmadan, benim için olan değerini çok da önemsemeden, sadece kendini değil, kendi ile birlikte getirdiği o dünyayı yine çekip alırsa? Ve ben bu anlamadığım bir şekilde devre dışı bırakılmış olduğum için çok üzülmüşsem ve hala üzülüyorsam? Bir daha aynı şeyin olmasına nasıl zemin hazırlarım ki?”
 
Ben benim çocuğum olsam, nasıl sakınır, kollardım kimbilir kendimi. Çekip almaya çalışmaz mıydım beni bu üzüntüden? Boşver demez miydim kendime?
 
Derdim tabii. Derdim ki; “Kimseden hiçbirşey bekleme. Hiçbirşey beklemeyeceğin kadar uzak, sana iyi gelecek kadar yakın dur.”
 
Ve artık söz alırdım ondan. “Bir daha yok öyle kendini kaptırmak, bir başkasının derdini dert, sevincini senin sevincin saymak. Olması gerekenden fazlasını yapmayacaksın, tıpkı onlar gibi kendin için iyi ve doğru olduğu sürece yapacaksın. Nazik olacaksın kendinden başka kimseyi önüne almayacaksın. Sistem, hayat ne getiriyorsa onun şartlarına hemen adapte olup, geride kalanı kibarlıkla gerinde bırakacaksın. Ona ne olmuş, üzülmüş mü, kalbini mi kırmışsın, çok da senden beklenmeyen bir şekilde mi gitmişsin aldırmayacaksın.Tamam mı?”
 
Karşımdaki “ben”in boynu bükük. “Peki” diyor.” İçindeki cılız sesi elinin tersiyle itiyor.
“Ama ben, ben olamam ki” diyen o sese,
 
“Sus artık; sen sen oldun da ne oldu sanki, bundan sonra herşey benim dediğim gibi olacak” diyor. “Böylece garanti olarak bir daha hiç incinmeyeceksin.
 
Hadi şimdi kendini affet, herşeyi sonuna kadar kendi bildiğince doğru yaptığın yine de bu sona geldiğin için kendine kızma. İnsan denediği için ancak “afferim” demeli kendine. Onu-onları değil, kendini affet; bu kadar sana sızmalarına, gönlüne girmelerine izin verdiğin için.
Artık senin için çok önemleri kalmadığında tekrar biraraya gelecek ve eskisinden daha hafif ve keyifli günler geçirebileceksiniz.
 
Zamana güven.”
 
Toplam blog
: 20
: 737
Kayıt tarihi
: 05.01.13
 
 

TED Ankara Koleji ardından, Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü sonrasında Interbank ile..