Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Afrin'de bir Ermeni

Afrin'de bir Ermeni
 

Sene 2006, Suriyeye gidenlerin bavul ticaretinden tatlı para kazandığı zamanlar. Çoğunlukla bu işi yakın olduğu için Kilisliler yapar ama Ben de arabamla birlikte bir kaç kez gidip hem değişik yerleri tanıdım hem de ufak tefek fincan, tabak, çay, şeker, meyve bıçağı gibi şeyler getirerek cep harçlığı çıkardım.

Yine arkadaşım Hasanla birlikteydik. Herkes kendi arabasıyla gitmişti ki benzinlerimizi de dolduralım. Hasan, "Gel bu gün Arfin'e gidelim." dedi. Arfin, Suriyede Türkiye sınırına yakın ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bir ilçe.

Anlaştıktan sonra Önce Azez'e vardık oradan da Halep yoluna devam ettik on dakika sonra önümüze T şeklinde çıkan yoldan sağa dönerek Arfin'e doğru araçları sürdük. Arazileri bizimki gibi zeytin ve fıstık ağaçlarıyla dolu. Bir yarım saat sonra Arfindeydik. Hasan benden çok gidip geldiği için tanıştıkları olmuştu.

Bana: " Gel İzzet Amcanın yanında birer çay içelim." dedi. Üzerinde evi bulunan ve altında geniş bir Mobilya mağazası olan İzzet Amca bizi güler yüzle karşıladı. Türkçe'yi iyi biliyordu. Dükkanında sattığı mobilyalar Türkiye'dekilere göre çok değişik ve aşırı yaldızlı. Kenarlarında aşırı sarı yaldız olan mobilyayı bizde göremezsiniz. Adam bizimle hasretle ve sanki kırk yıllık dostmuşuz gibi samimi konuşuyordu. Atkısını başına garip bir biçimde yöresel olarak dolamıştı. Şurdan burdan söz ettikten sonra vedalaşıpayrıldık.

Epeyce gezip toptan birşeyler alabileceğimiz bir bakkal dükkanına girdik. İçerisi tıklım tıklım çay, şeker, karabiber gibi ürünlerle doluydu. Hasan konuşuyor, ben konuşuyorum ama adamla bir türlü tam anlaşamıyoruz. Neredeyse zeytin toplama zamanı ve benim gözüme dükkanın önündeki zeytin toplama tarakları takıldı. Plastikten ve ele benzer, 40 cm kadar sapı olan bir alet. " Bizi anlaştıracak biri yok mu?" derken oradan biri "Ben size yardımcı olayım abi."  dedi. Teşekkür ederek çay, şeker, karabiber gibi eve lüzumlu şeylerden biraz da fazlaca aldım. Dışardaki zeytin taraklarını sordurdum ki fiyatı çok makul, üç adedi bir Türk lirasına geliyor. Üç tane de ondan aldım ve alışverişimizi tamamladık.

30 yaşlarındaki tercümanımıza teşekkür ettikten sonra. Sen ne iş yapıyorsun dedim. O da karşıdaki küçücük, mütevazi hırdavatçı dükkanını gösterdi. Karşıya baktım ki saç sobalar, soba boruları vs. ayrıca benim aldığım zeytin taraklarının aynısı asılı. Dayanamayıp sordum: "Yahu senle ben Türkçe konuşuyorduk, dükkan sahibi anlamıyordu. Niçin bu eşyalar benim dükkanımda da var, demedin? " Aldığım cevap beni daha da şaşırttı. "Olmaz abi, sen bi sefer bu dükkana gelmişsin. Nasıl ben gel benden alışveriş yap diyeyim. Ayıp olur ." dedi.

Adamın bu cevabını çok takdir ettim ve kafamda birşeyler çaktı. Elimi omuzuna koyarak "Türkçe'yi çok güzel kullanıyorsun. Afedersin ama sen Ermeni misin ?" diye sordum. "Evet, ben Ermeniyim ve uzun süredir burada yaşıyoruz." dedi. "Önemli olan dürüst bir insan olmak." deyip kendisini takdir ettikten sonra biraz sohbet edip onun dükkanından da birşeyler alarak ayrıldık.

Hangimiz doğarken kökenimizi, dinimizi seçme şansına sahibiz ki ? Her zaman İnsanı insan olarak seven biriyim ve dikkatimi çeken şeylerden biri de Yurt dışında karşılaştığınız Ermenilerden kesinlikle bir düşmanlık, kin, kötü bakış görmeyeceğiniz. Oysa hep çekinirdim. Türkiye'den kaçmış pek çok Ermeni vatandaşı vardı ve eğer bir gün bunlarla yurtdışında karşılaşırsam tepkileri acaba ne olur ?" derdim.

Ben Türklüğüyle gurur duyan ama aynı zamanda "Yaradılanı yaradandan ötürü de sevmek."  dürüstlüğe, insanlığa, barışa da sahip çıkmasını bilen biriyim.

Hasanla öğle yemeği, alışveriş derken hızla vakit akşama yaklaşmıştı. İlçenin üst taraflarına gidince oradaki petrolden benzinlerimizi fulledik. Bir pazarda yeşil zeytin satılıyordu. Fiyatı kıyasladık ki bizdekinin yarı fiyatından daha ucuz. Ben ev için aldım ama Hasan komşulara da satarım diye 100 kg kadar zeytin aldı ve dönüş yoluna koyulduk.

Gümrükte sorun çıkmadan sınırı geçerek Türkiye'ye intikal ettik. Savunduğum şudur ki, istemezlerse gümrükte her şey kaçak, isterlerse adı bavul ticareti ve insanlar bir ekmek parası kazanıyor. Öyle ki fakir, 400 gr. dışında çay 2 kg.nın üzerinde şeker geçirmeye kalkarsa gümrüğe göre kaçak. Ama öte yandan belki de işi formalitesine uydurmuş iş adamı, ithalat adı altında malı tırla geçiriyor ve adı kaçak değil ticaret !

Ama her zaman şunu gördüm ve teşekkür borçluyum ki Kilis- Öncüpınar Gümrük Kapısındaki memurlar hep kültürlü ve anlayışlı, kibar kişiler. Ancak olağanüstü durumlarda onlar da gelip geçeni sıkarak bazen sınır ticaretini yapılmaz hale getirirlerdi ki bu da her iki ülke açısından ciddi bir kayıptı.

Umudum, Suriye'nin kendi geleceğini kendilerinin tayin ederek dış güçlerin müdahalesi olmadan barışa kavuşmasıdır.

Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh." sözünü unutmak mümkün mü ?

 

  

 
Toplam blog
: 123
: 1874
Kayıt tarihi
: 02.07.12
 
 

68 kuşağındakileri iyi bilirim. Çalışmam ziraat üzerine. İnsanların ana dilleri ile konuşmalarını..