Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '16

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Ağaçlar

Ağaçlar
 

Ağaçlar ve Bilinç


Ölüm geliyor aklıma birden ölüm
Bir ağacın gövdesine sarılıyorum
 
Cemal Süreyya
 
Ne zaman bunalsam, ağaçlar beni dengeye getirir. Ne zaman öğrenmek istesem, seslerini dinlemek isterim yaprakların, dalların. Bir ağacın dalını koparan görsem içimden bir şeyler gerçekten kopar. Bir başkalarını kandırmaya çalışanlara, bir de kasıtlı olarak varlıklara zarar verenlere, hele ağaç kesenlere yüreğim düzelmez. Çünkü en kaba müdahale ve iradeyi engelleme şeklidir bana göre her ikisi de.
 
Doğa en iyi öğretmenlerdendir. Aynı zamanda bir şifa yoludur. Çünkü Allah/Evren/Bilinç (her kim neye inanıyor ve ne diyorsa) her varlığın ezeli  ve ebedi Rabbidir, Öğretmenidir ve bütün varoluş  aynı  ruh ya da hayat  enerjisi ile birbirine bağlıdır.  Egosuz kurduğumuz iletişimin, hissetmelerin en güzel  göstergesidir. Hangi öğreti veya dinin özüne bakılırsa bakılsın, buna aykırı bir bilgiye rastlanmayacaktır. Her kim yaratılmış olan bir varlığa  zarar  verirse bu yanlıştır ve kendisine de zarar vermiş demektir.
 
Henüz başaramasam da ağaçlar ve çiçeklerle ilgili olarak kendimi öğrenmeye çok  zorladığım oldu  seslerini duyabileyim, söylediklerini daha iyi anlayabileyim diye. Çünkü biliyorum ki o sesin frekansına uyumlandığımda alacağım aracısız bilgi doğrudan benim özümdeki bilgiyle aynı. Beni yaratan onun da yaratıcısı. Tek bir bilinçle özümü hatırlarım o zaman.
 
İnsan doğadan koptuğundan beri hatta ona bencilce zarar vermeye başladığından beri kendinden de koptu. Günümüzün teknolojiyi en üst seviyede kullandığı halde kendinin farkına varamayan toplumu, çareyi yine doğaya dönüşte aramaktadır. Hayvanlarla, bitkilerle, su ile temas etmek suretiyle aslında insan hastalanmış olan bedenine, benliğine, zihnine şifa aramaktadır. Farketmediğimiz ve dilini bilmediğimiz doğa ise, hayvanı, ağacı, otu, nehiri, dağı ile, bu saf haliyle, kendi bilincindeki şifadan ve kendi varoluşundan hiçbir zaman kopmamıştır. Bilinç ve akıl  sahibi insan, bu bilgisini kötüye kullanmadığı ve zarar vermediği sürece…
 
Japon Bilim Adamı Emoto’nun çalışmalarından su ile ilgili deneylerini, suyun bilinci ve hafızası olduğunu  öğrenmişizdir. Her bir özelliği ile eşsiz olan suyun, kutsal kitaplardan kadim bilgilere kadar konu edildiğini biliriz, hatta kültürümüzdeki şifahane ve bimarhanelerimizde tedavi amaçlı kullanıldığına kayıtlarımızda rastlarız. Su konusunun  ayrı  bir yazıda işlenecek  kadar geniş olduğunu düşünüyorum.
 
Ağaçlara dönecek olursak, daha önce yazdığım “Bitkiler ve Sesleri” adlı makalede ”Bilinç daha çok insanlara ya da hayvanlara atfedilen bir özellik gibi görünse de çevre koşullara göre değişimleri, birbirleriyle kurdukları iletişim, öğrenmeleri, etkilere karşı verdikleri tepkiler gözönüne alındığında, bitkilerin de bilinç sahibi olduğu bilinmekte ve bu bilgi yapılan araştırmalarla desteklenmektedir. Doğadaki bitkileri hatta evimizdeki saksı çiçeklerini bile dikkatle gözlemlediğimizde bilimlik yapılan araştırmaları kendi ortamlarımızda teyid edecek pek çok deneyime sahip olabiliriz. Bitkilerin belleklerinin olduğu, onlara zarar verilmesi halinde nasıl bir savunma mekanizması geliştirdikleri, bizim duygu durumumuzdan nasıl etkilendikleri, birbirleriyle nasıl iletişim kurup haberleştikleri de gözlemlerimiz arasındadır” diye belirtmiş ve bunu destekleyen bazı bilimlik çalışmalara yer vermiştim. (Yazıyı okumak isteyenler  http://aybekgazete.com/yazarlar/ayse-oztekin/bitkiler-ve-sesleri/326/ köprüsüne tıklayabilirler)
 
Yakınlarda okuduğum Görkem Gömeç tarafından kaleme alınarak özetlenmiş bir çalışma ise beni çok etkiledi. Yazıda bahsedilen çalışma, bir Alman orman korucusu olan, “Ağaçların Gizli Yaşamı” adlı kitabın yazarı Peter Wohlleben’in gözlemlerinden ve mantar uzmanı Paul Stamets’in mikroskop altında yaptığı incelemelerden  elde ettikleri ile ilgili idi. Daha önceden edindiğimiz ağaçların hafızalarının olduğu, öğrenebildikleri, kendilerini ve çevrelerini koruyabildikleri ile ilgili bilgilere ek olarak, ağaçların birbirlerini aile gibi gördüklerini, bunları bitkilerin mantarları internet ağları gibi kullanarak  “wood wide web” sağladıklarını, duygu katarak onlarla iletişim kurulması gerektiğini, ağaçların birbirlerinin güneşlerine engel olmadıklarını, daha çok güneş almaları için aralarındaki mesafe azaltıldığında birbirleri ile olan fiziksel bağlarının da koptuğunu, kendi içlerinden gelen beraber oluşturdukları direnç mekanizmalarının güçsüz kaldığını öğreniyoruz.
 
Aynı  şekilde yine Gömeç’in yazısından öğrendiğimize göre, gölgede kalan ağaçların nasıl büyüdüğünü merak  eden British Columbia Üniversite’sinden Suzanne Simard, “fidanların ve daha kısa ağaçların diğer büyük ağaçlardan karbon donörlüğü talep ettiğini keşfetmiş. Ağaçların, mantarların miselyum ağı ile beraber sadece karbon değil, nitrojen ve fosfor gönderebildiğini, dolayısıyla ağaçlar arasındaki bağı ortaya çıkaran” önemli bir araştırma yapmış. Buna göre, bitkiler, mantarlara karbonhidrat sağlarken, mantarlar da topraktaki suyu yukarı çekiyor, fosfor ve nitrojen gibi kimyasalları bitkilerin daha kolay bir şekilde almasını sağlıyor.
 
AVM ve garip taş ya da demir ve cam yığını gökdelen meraklısı olan beşerlerimizin “kentsel dönüşümün önündeki yeşil engeller” olarak tanımladıkları ağaçların işlevlerinin, bizim sandığımızdan çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Ağaçların varlıkları ve birbirleri ile olan iletişimi aslında varlık olarak onların tüm varoluşa hizmet ettiğini gösteriyor. Yani istidatlarınca görevlerini yerine getiriyorlar. Gölge olma, güzelleştirme, dinlendirme, erozyonu önleme, oksijen sağlama gibi bilinen görevlerinin çok ötesinde, bilimsel çalışmalardan elde ettiğimiz bilgilere göre şu özelliklerinin de olduğunu hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum:
 
“İnsan kulağının rahatsız olmaya başladığı gürültü şiddeti 80 desibeldir. 250 m2 genişliğinde bir ağaçlık alan gürültüyü %50 azaltır.”
 
“Endüstri kentlerinde yaşayan insanlar, 1 metreküp havada 500,000 tane is, toz ve parçacık solurlar. Bu rakam açık alanlarda 5,000’e düşer. 1 m3 orman havasında ise yalnızca 500 adet parçacık vardır. Orman havası, kentlerin havasından %99 daha temizdir.”
 
“Tropik ormanlardaki 1400 tür bitki, bugün kullandığımız kanser ilaçları için gerekli hammaddenin %70’ini sağlar.”
 
“Ağaçlar çocukları ultraviyole ışınlardan korur. UV-B’ye maruz kalma oranını %50 azaltarak okullarda ve parklarda saatlerce zaman geçiren çocukları korurlar.”
 
“Ağaçlar sera etkisi ile mücadele eder. Karbondioksiti emip, içerisindeki karbonu emdikten sonra kalan oksijeni atmosfere bırakırlar. 1000 metrekarelik ağaçlık alanın emdiği karbon miktarı, arabanızı 10.000 km kullandığınızda yaydığınız karbondioksit miktarına eşittir.”
 
“Ağaçların ölümleri de, biyolojik çeşitlilik merkezi oluşturur. Ağacın ölümüyle birlikte bedeninde yüzlerce canlı yaşamaya başlar.”
 
Pek çok defalar yazıldı ve daha önce  ben de yazdım, kültürümüz ve tarihimiz bir ağacı kesmemek için ya da kesilmemesi üzerine örnek  davranışlarla dolu. Bir İslam toplumu için kutsal kitap, hiç bir canlıya zarar vermemek gerektiğini söyler. Bir Türk toplumu için Tengri İnancına göre, “insanlara, canlılara, ağaçlara , havaya , suya , toprağa iyilik yapar , kötülük yapmazsa UÇMAĞA gider . Kötüler ise aşağıya, TAMUYA...”
 
1730 yılında köylerindeki ağaçların kesilerek saray inşaatında hammadde olarak kullanılmasını engellemek amacıyla Hinduizm’e bağlı 69’u kadın 363 kişi kutsal kabul ettikleri ağaçlara sarılarak kendilerini siper etmiş ve ağaçları kesmek isteyenler tarafından katledilmişti. Bu eylem, ülkede ağaçların kesilmesini sınırlayan bir yasanın çıkmasına öncülük ederek o dönemde ormanların korunmasını sağlamıştı. Ardından, Hindistan’da Hintçe sarılma anlamına gelen “Chipko” hareketinin de yaygınlaşmasının öncüsü olmuştu.
 
Çok yakınlarda öğrendiğimize göre, Arnavutluk’ta, ormanlar, 1990’larda Balkanların yüzde 51’ni kaplarken şu an bu oran  yüzde 25’lere düştüğü için   on yıl boyunca ağaç kesimi yasa ile yasaklandı. Yasayı  ihlal edenler ise on yıla kadar hapse mahkum edilecek. Yani  bu konuda güzel haberler de alıyoruz.
 
TEMA ve benzeri kuruluşların, sivil  toplum örgütlerinin, bazı  üniversitelerimizin yıllardır ağaçlarımızı, ormanlarımızı korumak ve yenilerini yetiştirmek için  çaba sarf ettiklerini biliriz. Ama herkesin bir değil pek çok  dikili ağacı olabilir. Örneğin babamın vefatından sonra biz onu yaşatmak için aile olarak onun adına, Orman Bölge Müdürlüğü, İzcilik Kulübü ve Doğal Yaşam Derneği işbirliği ile  bir hatıra ormanı kurduk. Bu çalışmaların hem bireysel,  hem kurumsal, hem de devletimiz eliyle yayınlaştırılmasını ve yasalarla desteklenmesini diliyoruz ki, bizler ve gelecek kuşaklar daha sağlıklı bir dünyada, sağlıkla  var olabilelim. .
 
 
Toplam blog
: 35
: 155
Kayıt tarihi
: 07.01.14
 
 

Hacettepe Ü. İİBF Yüksek Lisans Ankara Ü. Din Psikolojisi Doktora Araştırmacı- Yazar ..