Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '07

 
Kategori
Dostluk
 

Ağaçlara bakan bir pencere...

Ağaçlara bakan bir pencere...
 

Kucağımda, üzeri onun tombul ve çocuksu bir saflık taşıyan kelimeleriyle bezeli iki sarı kağıtla öylece oturuyorum. Ellerim titriyor ve ben bu titremeye bir ad koyamıyorum. Heyecan, sevinç karışımı üzeri hafif hüzün soslu bir duygu galiba, emin değilim. Sadece kezzap yakıcılığında olduğunu söylemek mümkün. Gırtlağımda bir gemici düğümü, çözmesini bilmediğim. Daha paketi açmadan bu düğümün boğazımı tıkayacağını biliyordum oysa.

Çok uzak mesafelerden bile birbirimizin acısını, kederini, huzursuzluklarını, karanlıklarını, donukluğunu, betona saplanıp kalmış hallerini hissettik onunla. Ve ben bu sarı kağıtların, onun canını yakan herşeyi çok uzaklardan taşıyıp kucağıma bırakacağını biliyorum. İflah olmaz iki romantiğin biri satırların yazarı diğeri okuru şimdi. Ve biri bu satırları yazarken diğeri ise okurken aynı hırkayı giydi ürpermemek için. Kederli kokusunu taşıyan hırkasına sarınıp başlıyorum okumaya. Satırlar ilerliyor. Her kelimesini içimin duvarlarına tırnaklarıyla kazıyor sanki. Ve ben biliyorum ki; öldür Allah çıkmayacak o satırlar duvarlarımdan. Üzerine binbir neşe boyası sürsem de altından yine kızıl kızıl parlayacaklar.

"İyi değilim" diyor. Düğümüm gözlerime yürüyor ve yanaklarımdan süzülüyor. "Bu kez sakın ağlama" demişti. Biliyor olmalı oysa, yapamayacağımı. Yaşadıklarını ve dağ gibi duruşunu düşündükçe içimde korlar büyüyor. Dura dura okuyorum. Çünkü ağırlığı taşıyamıyorum. Her kelimede kararan gözlerini görüyorum ve akşamüstleri kanepede kederle oturan halini. Aklımdaki dünyada gidip sarılıyorum kanepedeki o kederli kadına. Kıvırcık saçlarımız birbirine karışıyor. Acısını doluyorum buklelerime. İstiyorum ki; kederi yarı yarıya alalım. Tek başına yüklenmesin. İstiyorum ki; o kederden, karanlıktan azıcık arınsın da uyusun ben onun kederini taşırken.

İçim acıyor. O zor zamanlarında yanında olamadım. Uzaklık, günlük kaygılarımız istemesek de engel oluyor bize. Hayat dedik ikimiz de. "Varsın ya, yeter" dedi o bana, ben ise "bana yetmiyor" dedim. Sustuk. Olamadım yanında. Tek söz etmedi. Benden birşey de beklemedi. "Bizim beklentisizliğimiz mi güçlendirdi dostluğumuzu?" diye geçti aklımdan. Ne telefon, ne mektup ne merhaba bekledik birbirimizden. Sitemler etmeden kendi doğasında ilerledi herşey. Belki de bu yüzden bu kadar içten bu kadar candan ve bu kadar bizim oldu kimbilir...

Her zaman bir fotoğraf yollar mektuplarının arasında. Siyah-beyaz ve içi bin öyküyle dolu fotoğraflar. Bu seferki bir köşk ve dikenli tellerdi. Teller tırmalamış onun ruhunu ve öyküsü bunun üzerine kuruluydu. Anlattı bana. Duvarıma bir tırnak daha... Kızıl kızıl...

Şimdi defalarca okuduğum sarı sayfalar elimde öylece oturuyorum. Ağaçlara bakan bir pencere istiyorum diyordu mektubunda. Ben şimdi pencereden ağaçlara bakıyorum. Ve gökyüzüne, kuşlara, batan güne... Onun için kendim için ve dostluğumuz için kadeh kaldırıyorum hepsine birden... Ve sessizce fısıldıyorum: "İyi ki varsın..."

RESİM: Jean Pierre Serrier
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..