Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '13

 
Kategori
Güncel
 

Ağır Roman öksüz kaldı! Metin Kaçan, Azarilin kucağına uçtu!

Ağır Roman öksüz kaldı! Metin Kaçan, Azarilin kucağına uçtu!
 

Neredesin usta


Metin Kaçan, yakınlarının değimi ile ‘’Meto’’, benim hayatımın karikatür evresinin kendini arayışları arasında altın harflerle yazılarak hayatıma giren isim. Ağır Roman’ı yazdı kalbime taht kurdu. Bu ne vurucu bir öykü? Nasıl şaşırtıcı karakterler? Tanımadım hiç birini, ama bilirim karanlıkta yaşayan canları. O da senin sayende, senin gözünden, benim aklıma akışıyla tanırım, hem de iyi tanırım. Son yılarda sosyal medya takipçileri asparagas haberlerle O’nu, Bu’nu, Şu’nu öldürüp duruyor. Bir bakıyorsunuz ki kişi yaşıyor, üstelik kendi ağzından da haberi yalanlıyor. İşte ben de bu haberi onlardan sandım da kale almadım. Ama Metin Kaçan'ın ağabeyi karikatürist, yapımcı ve oyuncu Hasan Kaçan, sosyal medya üzerinden paylaştığı mesajda olayı doğrularken “Aile olarak bir umuttur diyerek paylaşmadık. Acımızı paylaşan herkese teşekkür ederiz” dedi.

Ben de bir umuttur diye yazmadım, yazamadım. Söyleyemedim ‘’Ö…’’ diye, ‘’İ……’’ etti diye… fakat olay doğruymuş! Metin Kaçan'ı Üsküdar'daki evine götürmek üzere aracına aldığını söyleyen bir taksi şoförü, polise Kaçan'ın Boğaziçi Köprüsü’nde durmasını istediğini söyledi. Kaçan’ın fotoğraf çekeceğini söylediğini belirten taksici, ünlü yazarın daha sonra köprüdeki korkulukları aşarak kendini aşağı bıraktığını anlattı. Taksi şoförünün ifadesi üzerine emniyet ekipleri inceleme başlattı. Sahil güvenlik ve deniz polisinin yaptığı aramalarda henüz bir ize rastlanamadı.

Olayın detayı taksi şoförünün ağzından; Kaçan’ın Üsküdar’a gitmek üzere bindiği taksinin sürücüsü Yüksel Güçlü, olaydan sonra gittiği Çengelköy Polis Merkezi’nde, “Fotoğraf çekeceğini söyleyip yavaşlamamı istedi. Yavaşlayınca da cüzdanını ve telefonunu bırakıp otomobilden fırlayıp korkulukları aşarak kendini Boğaz’a bıraktı” dedi. Sosyal medya iki gündür Kaçan ile ilgili söylentilerle çalkalanırken, suskunluğunu bozan ağabeyi Hasan Kaçan, attığı mesajda: “Metin Kaçan ile ilgili bilgiler maalesef doğrudur. Aile olarak bir umuttur diyerek paylaşmadık. Acımızı paylaşan herkese teşekkür ederiz.” dedi.

Taksicinin karakolda verdiği ifadeye göre olay geçtiğimiz pazar günü sabaha karşı meydana geldi. Karakola panik halinde gelen 34 TFL 25 plakalı taksinin sürücüsü Yüksel Güçlü, Esenler’den taksisine binen müşterisi ile sohbet ederek Köprüye kadar geldiklerini anlattı. Şoför Güçlü karakoldaki ifadesinde, “Bana yazar Metin Kaçan olduğunu söyledi. Üsküdar’da evi varmış oraya gideceğini söyledi. Köprüye girdikten sonra fotoğraf çekeceğini söyleyerek yavaşlamamı istedi. Aklıma kötü bir şey gelmediği için yavaşladım. Ben ne olduğunu anlamadan cep telefonu ile cüzdanını koltukta bırakıp aşağı atladı. Ben müdahale edemeden koşarak korkuluklara ulaştı ve kendini aşağı bıraktı” dedi.

Daha sonra ise; Polis ekipleri köprü üzerindeki güvenlik kamerası görüntülerini incelemeye aldı. Görüntülerde bir kişinin taksiden inip kendini boşluğa bıraktığını gören ekipler, arama kurtarma çalışması için Sahil Güvenlik ve Deniz Polisi’ne haber verdi. Ancak yapılan aramalarda hiç bir ize rastlanmadı. Polis, olay ailesine haber verdikten sonra ellerindeki cüzdan ve telefonu tutulan zabıtlarla birlikte Üsküdar Cumhuriyet Savcılığına gönderdi.

Haberin doğruluğunu kimse kabul etmedi, etmediği gibi inkar da edildi! Sosyal Paylaşım sitelerinde Metin Kaçan’ın intihar ettiği haberleri yayıldı. Kaçan’ın öldüğüne dair, sosyal medyada çıkan söylentiye rağmen ailesi suskunluğunu korurken arkadaşları da bilgi alamadıklarını belirterek tedirginliklerini dile getirdi. Ağabeyi, karikatürist Hasan Kaçan’a gün boyunca cep telefonundan ulaşılıp bilgi alınamazken, asistanı Sebile Hanım, “Kendilerinin de Metin Kaçan’a ulaşamadığını, haber beklediklerini” söyledi. Yazarın yeğeni Uğur Kaçan, amcasının ara sıra böyle ortadan kaybolduğunu söyledi. Özellikle Twitter’da paylaşılan ölüm haberlerini görünce kendisine ulaşmaya çalıştıklarını, ancak aileden kimsenin irtibata geçemediğini ifade etti. “Ağır Roman”ı beyaz perdeye uyarlayan yönetmen Mustafa Altıoklar ve yazar Yekta Kopan ise Metin Kaçan hakkında ortaya atılan iddialar hakkında net bir yorumda bulunamazken, “Kaçan’a ne olduğu” sorusunu herkesin birbirine sorduğunu ama kimsenin, yazarın akıbetiyle ilgili somut bir bilgiye ulaşamadığını belirtti.

Kaçan’ın çok yakın arkadaşı şair Küçük İskender, “Benim de kulağıma böyle şeyler geldi. Ama ailesine ulaşıp teyit edemedim” dedi. Twitter’de “Metin Kaçan ile ilgili iddiaların asparagas çıkmasını diliyorum”, “Metin Kacan Abimizden hala ses seda yok. Vardir bi numarasi gene... Diye umit edelim tabii...” mesajları geçildi. Kaçan’ın yapımcısı Yelda Kelly, Medyatava internet sitesine yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Sosyal Medya’da yer alan Kaçan’ın intiharı ile ilgili söylentilerin aslı astarı yoktur. Senaryo grubumuz bugün kendisi ile bir toplantı gerçekleştirdi, gün içinde ben de konuştum. Ama kendisi yılbaşı sonrasında sevgilisinden ayrıldı, çok üzgün bir durumda şu sıralar. Telefonu kapalı, ulaşamıyoruz, ama kaygılanacak bir durum yok, sanatçılar beklenmedik durumlar karşısında bazen kendilerini geri çekip, inzivaya çekilebilirler...”

Evet! Doğru sanatçı hassastır, saklanır, uzaklaşır, buharlaşır. Metin Kaçan’ın akıbetiyle ilgili gel gitler akşam saatlerine kadar sürdü. Polis, ailesi istemediği için bilgi vermekten kaçınırken ailesinden bir açıklama yapılmadığı için değişik iddialar ortaya atıldı. Akşam saatlerinde ağabey Hasan Kaçan’dan gelen twitter mesajına kadar. Ağabey kaçan, mesajında olayı doğrulayıp, “Metin Kaçan ile ilgili bilgiler maalesef doğrudur. Aile olarak bir umuttur diyerek paylaşmadık. Acımızı paylaşan herkese teşekkür ederiz.” dedi. Ağabey Kaçan’ın asistanı da “Olayın yaşandığı, atladığı doğrudur. Ancak biz kendisine ulaşılamadan hala kayıp olarak görüyoruz” diye konuştu.

Benim için de hala kayıp! Bu yazıyı yazdığım anda hala cesedine ulaşılamamıştı, demek ki kayıp! Kayıplara karışmış ‘’Meto’’! hassas ruhu ile rüzgarın peşine takılmış, sürüklediği yere gitmeye karar vermiş! Bundan da kimselere bahsetmemiş!

Biraz bakalım Metin Kaçan Kim? Metin Kaçan, 1961 yılında, Kayseri, İncesu’da dünyaya geldi. Ailesi ile beraber, henüz altı aylıkken İstanbul’a taşınan Kaçan, okuldan mezun olmasının ardından, 1988 yılında, çeşitli mizah dergilerine kısa öyküler yazarak yazın dünyasına katıldı.

İlk romanı Ağır Roman, 1990 yılında piyasaya çıktı. Taksim Tarlabaşı’nda, Kolera Mahallesi’nde geçen roman, şehrin günlük karmaşasında ön plana çıkmayan kenar mahalle karakterlerini ağdalı bir dille ve yerel jargona uygun bir şekilde anlatmasıyla kısa sürede büyük bir ilgiyi üzerinde topladı ve en beğenilen suç ve dram kitaplarından birisi olarak Türk Edebiyatı’nda yerini aldı.

1996 yılında, Mustafa Altıoklar yönetmenliğinde sinemaya uyarlanan Ağır Roman. Okan Bayülgen, Müjde Ar, Mustafa Uğurlu ve Savaş Dinçel gibi başarılı oyuncuları kadrosunda barındırdı ve de Altın Portakal Film Festivali’nde, En İyi Sanat Yönetmeni, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve de En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dallarında ödüle layık görüldü. Ağır Roman, 2003 yılında Fransızca’ya çevrilerek bu ülkede de yayınlandı.

Metin Kaçan, Ağır Roman’ın ardından, tiner ve uçucu madde kullanan sokak çocuklarının yaşamının anlatıldığı İstedikleri Yere Giderler adlı çizgi roman çalışmasına Kemal Aratan ile beraber imza attı.

Fındık Sekiz adlı ikinci romanı, 1997 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlanmasından bir yıl sonra Almanca’ya çevrilerek bu ülkede de yayınlanan Kaçan, 9 yazar 9 öykü başlığıyla yayınlanan öykü antolojisi Yalancı Öyküler’in kadrosunda da yer aldı. Metin Kaçan, karikatürist, sinema oyuncusu ve de yapımcı Hasan Kaçan’ın kardeşidir. Metin Kaçan, kız arkadaşı G.K'ya işkence yapıp tecavüz etmekten yargılanmış, 8 yıl 9 ay ağır hapis cezasına mahkûm olmuştu. Kaçan Sekiz ay hapis yattıktan sonra kefaletle tahliye edilmişti.

Tecavüzle ilgili kendi ağzından anlattıklarını bir dinlemek lazım:

Güneş K. cephesinde durum buydu. 7 yıl sonra 8 ay cezaevinde yatan hatta yattığı dönemde şişlenen Metin Kaçan o geceyi Ayşe Arman'a şöyle anlatacaktı.

METİN KAÇAN'IN AĞZINDAN O GECE YAŞANANLAR

Yargıtay'ın kararı yedi yıl önce başlayan davayı yeniden gündeme getirdi. 1995'te yaşanan o geceyi, ben o zaman Güneş K.'nın ağzından anlatmıştım. Şimdi bir de sizin ağzınızdan dinleyelim, olay nasıl oldu?
Önce o dönemde nasıl yaşadığımızı anlatmak gerekir. Cihangir'de Güneş'le birlikte oturduğumuz Arbatlı apartmanındaki eve, Leman Dergisi'nden çocuklar, karikatüristler, mimarlar, müzisyenler gelirdi. Evde yatarlar, kalkarlar giderlerdi. Evin kime ait olduğu önemli değildi. Bardan çıkılır bizim eve gidilir ya da bizim evden kalkılır başkalarına gidilir. Böyle bir hayat. O zaman Güneş'le ilişkimizin beşinci yılındaydık. Hayatıma başka bir kadın girdi. Sinirleniyordu, ama onun da erkek arkadaşları oluyordu.

"KAVGA - HAKARET VAR, AMA TECAVÜZ ASLA"

O geceye dönsek?
Ağır Roman'ın sanat yönetmeni Kadir'in evinde yemekteydik. Alp var, Müjde Ar var, Ceylan Çaplı var. Alp'le ben Taksim'deki barları gezmeye çıktık. Kemancı'da Güneş'i gördüm. Birkaç gün önce de Sarıyer'de bir evde birlikte olmuşuz. Gecenin ilerleyen saatlerinde Alp'in evine gittik. Yanımızda iki kız daha vardı, onlar gitti. Biz üçümüz kaldık. Güneş, çok sarhoş, Alp'in yatağına yattı. Evi bir sokak aşağıda, ''Evine git'' diyorum, çünkü Alp, orada kalmasını istemiyor. Zorla giydirdim Güneş'i ama durmadan hakaret ediyor, ben de geri kalmıyorum. Ama iki salon tokatı, birkaç tekme ve birbirimize tükürmenin dışında başka bir şey olmadı. Tecavüz-mecavüz asla! Sonunda gitti, ben de bağırdım arkasından ''Anca gidersin. Hadi defol. Bir daha da gelme...'' Bu kadar.

Bu kadar mı?
Değil. Sabah, Güneş'in abisi Oktay, Sadabat'ın eski sahiplerinden Mehmet ve arkadaşları, Alp'le beni bir BMW'ye bindirip, silah çekerek, ''Siz bu kızı nasıl bu hale getirirsiniz!'' diye Kadıköy'e götürdüler. Bir yandan silah kabzasıyla vuruyor, bir yandan ''Yaşatmayacağız, geberteceğiz'' filan diyorlar. Sonunda Kadıköy polisi geldi, tutuklandık, bizi Beyoğlu polisine teslim ettiler. Ben Güneş'in o feci halinin fotoğraflarını cezaevine girince gördüm. Tabii inanamadım. Bu kız evden çıkarken bu halde değildi. Adımız tecavüzcüye çıktı. Bu yüzden içeride 11 kişi tarafından şişlendim. Hastaneye götürdüklerinde neredeyse ölüydüm, ''Kurtulmaz'' demişler. Ameliyattan sonra kendime geldiğimde, gördüm ki yatağa zincirle bağlıyım, yanımda iki jandarma...

"BİRER SİGARA SARMIŞTIK"

Olay gecesi sarhoş muydunuz? Uyuşturucu almış mıydınız?
Evet, ama Güneş kadar değil. İki saat önce de birer sigara sarmıştık, o kadar. Nedense, o gece olanları herkes kendine göre anlatıyor. Güneş'e işkence yapmış olsaydık, vücudunda sigara söndürmüş olsaydık, bu kız bağırmaz mıydı, bütün apartmanı inletmez miydi? O kadar gürültüye bütün mahallelinin sokağa dökülmesi gerekmez miydi?

İyi de kız da perişan! Tecavüze uğradığını söylüyor. Kim yaptı, nasıl oldu?Bir kere tecavüz filan yok. Burası hep atlanıyor. Doktor raporu var, tecavüz bulgusuna rastlanmadı diye yazıyor. Ben nereden bileyim ne oldu, nasıl oldu. Bir komploya kurban gittiğimizi düşünüyorum. Rant hikayesi herhalde...

Nasıl yani?
Dolapdere'de Sadabat diye bir yer açılmıştı. Mehmet'in mekanı kiralamasına ben aracı oldum. O dönemin parasıyla milyarlar harcandı, ama Sadabat iş yapmadı. Her nasılsa Güneş de bir dükkan sahibi oldu orada. Ama tekin bir yer değildi. Kadın satmaktan, kumar oynatmaktan, küçük yaşta kız, travesti ve transseksüel bulundurmaktan kapandı. Tabii benim Güneş'in sevgilisi olmam, Mehmet denilen adamın işine gelmiyordu. Güneş'le ilişkim sürdüğü müddetçe orada yapılan işlere izin vermeyecektim. Hadise bu.

Niye bu hadiseyi mahkeme başka türlü anladı?
Nöbetçi mahkemeye çıkarıldığımda, ''Komplo'' dedim. ''Peki o zaman bu üzerindeki kan ne?'' dediler. Ben evden temiz gömlekle çıkmayacak kadar salak mıyım? ''Güneş'in değil benim kanım!'' dedim, inandıramadım kimseyi. Cezaevi derseniz, kapkaççısından, hırsızına kadar herkes ahlakçı olmuş. Duvarlara, demirlere vuruyorlar, ''Bırakın öldüreceğiz bunları'' diyorlar. Şişlendikten sonra götürüldüğüm hastanede doktorlar bile, ''Ölsün bu adi tecavüzcü'' gibi davranmışlar, Allah'tan araya birileri girmiş...

Güneş K.'nın o hale nasıl getirildiğini siz bilmiyorsunuz yani!
Gerçekten bilmiyorum. Ama bin tane senaryo okudum. Yok zenciler dövmüş, yok bilmem ne. Olabilir de. Güneş'in ağabeyi Oktay, eroin kullandığı için Kanada'ya gidip tedavi olmuş biri. Güneş'in yanında para da vardı o gece. Belki de Oktay'a mal almaya gidiyordu, ne malum. Ama ben nedense Sadabat'ı işleten Mehmet'in komplosu olduğunu düşünüyorum. Her şey bizim üzerimize yıkıldı. Benim için en önemli olan Dr. Hakkı Köse'nin raporu: Tecavüz yok diyor. Tek belge o. Onun dışındaki her şey senaryo.

"HER ŞEYE SET ÇEKTİM"

Bütün bunlardan sonra neler değişti hayatınızda?
Hokkabaz, madrabaz ve böyle olmaktan hoşlanan bir insandım. Gülelim, eğlenelim. Her şeye set çektim. Şimdi sadece güvendiğim insanlarla kendim gibiyim. Onun dışında hep maskeli geziyorum. Psikolojim bozuldu, ağır travmalar geçirdim. Aksi mümkün mü? Hayata ve insanlara karşı müthiş bir öfke vardı içimde. Yedi yıl oldu, bu hadiseyle yaşıyorum. İnsanların bakışları rahatsız edici, gözleriyle bana ''Sen tecavüzcüsün!'' diyorlar. İyi de kimse meselenin aslını bilmiyor! 36 ay ceza geldi. Bu kadar rezil bir adamsam, neden beni bıraktılar?

Aklınızdan geçen ''keşke'ler...'' neler?
Keşke o gece Güneş'le karşılaşmasaydım, keşke o kadar içkili olmasaydık, keşke bir sürü sigara sarıp tartışmasaydık...

Ya Alp Buğdaycı? Onunla görüşüyor musunuz?
Cezaevinden çıktıktan sonra bir süre birlikte gezdik. Televizyon dünyasında kimse tecavüzcü olarak anılan birine iş vermek istemedi. O da Antalya'ya gitti. Belgesel çekimleri yapıyorum, dedi. Hayatı kaydı adamın, 40 kiloya düştü.

Edebiyatçı olarak etkilenmediniz mi?
Yüzümün görünmesi gerekmediği için, iş bulabildim. Gendaş'da yayın yönetmenliği yapıyorum. Edebiyat dergisi çıkartıyorum. Gözlemi mözlemi bıraktım. Sadece iç dünyamda olan şeylerin kitaplarını yazmaya başladım. Seksle ilgili bir şey yazamıyorum artık. Bir yatak odasını anlatırken bile içeride sadece nesneler ve kokular var, iki beden değil. Korku geldi bana.

"TÜRKİYE'NİN BUKOWSKI'Sİ OLDUM"

Bütün bu anlattıklarınız, yaşadıklarınız gerçek meydi, gerçeğin görüntüsü mü?
Yanyana koyduğunuzda, flu bir resim çıkıyor ortaya. Net bir şey yok. Güneş'in söyledikleri, benim söylediklerim ve Alp'in söyledikleri var. O gece flu bir geceydi, inanılmaz flu ber gece. Kafalar 1500 olmuş. Her şey birbirine geçmiş...

Belki siz yaptıklarınızı hatırlamıyorsunuzdur...
Yoo hatırlıyorum. Anlattıklarımın dışında bir şey yok ki. Ama Güneş nedense bütün röportajlarında ''Şu oldu, bu oldu, Alp bana tükürdü, Metin beni boğdu, o şöyle yaparken diğeri böyle yapıyordu'' gibi anlattı. İnsanlar da ona inandı! Feministler öykünün üzerine atladı...

Ağır Roman'ın yazarı olmak, insanların bu olaydaki rolünüzün gerçek olduğuna inanmasını kolaylaştırmış mıdır?
Elbette. Ağır Roman'da bir yeraltı dünyası anlatılıyor. Pezevenkler, uyuşturucu kullanan insanlar, fahişeler, seksomanyaklar. Birebir yaşanmış bir şey yok ama beni oradaki karakterlerle özdeşleştirdiler. ''Bunlar mezardan kadın bile çıkarıp sevişiyorlardır'' bile dediler. Oysa kitapta anlattığım fantastik bir şeydi, Dolapdere'de nekrofili filan yok. ''Bütün bunları yazıyorsa, kesin sapıktır!'' dediler. Türkiye'nin Bukowski'si olup çıktım.

"KAFALAR 1500 OLMUŞ"

Kendinizi hata yapmış biri gibi görüyor musunuz?
O dönem yaşandı bitti. Dönüp bakmıyorum bile. Keşke olmasaydı, ama oldu. Her aşk ilişkisinde olan kavgalardan biriydi. Bunun dışında anlatılan hiçbir şey doğru değil. Zaten ne görgü tanığı var ne de başka bir şey. Ama bu son çıkan karar beni dumura uğrattı.

En çok neyin pişmanlığını çekiyorsunuz?
Aşkın pişmanlığını. Bir de tabii en önemlisi, toplumun değil de, kendi değerlerinle yaşamayı tercih edersen başına bir sürü iş gelirmiş, onu öğrendim. Sonra gençliğin verdiği hezeyanların ve çevremin pejmürde davranışlarının pişmanlığı var.

Peki şu an en çok neye inanıyorsunuz?
Paraya.

O geceye dair anlatılanları yanyana koyduğunuzda, flu bir resim çıkıyor ortaya. Net bir şey yok. Güneş'in söyledikleri, benim söylediklerim ve Alp'in söyledikleri var. O gece flu bir geceydi, inanılmaz flu bir gece. Kafalar 1500 olmuş. Her şey birbirine geçmiş...

"YOLDA YÜRÜRKEN 2 KİŞİ SALDIRDI NASIL DERİM"

Güneş'le bir kere karşılaştım cezaevinden çıktıktan sonra. ''Bize neler oldu Meto?'' gibisinden bir konuşma geçti. Bir de dün, bu 36 ayı öğrenince ''Görüşelim'' diye aradım. Durup dururken, ''Yolda yürürken iki kişi saldırdı nasıl derim? Babamın onurunu düşünüyorum'' dedi. Oysa ben, ''Bu oyun  hala devam edecek mi?'' diye sormak istemiştim. Çünkü, ancak o vazgeçerse bu dava düşüyor...

*Ayşe ARMAN’ın röportajından alıntıdır.

Aslında bu yok oluş bence halen hak etmediği ‘’tecavüzcü’’ damgasını yemekten dolayı incinen gururunun onu ele geçirişidir. Acı içinde sürükleyip, canından bezdiren neden bu olmalı. Demek hala bu durumun acısını dindiremedi, her daim kanayan yarayı saramadı. Hiç kimse yaşamak varken canına kıyıp gerçekten ölmeyi düşünmez, düşünmüşse de bir anlık öfke ile geçicidir, sakinleşince yanlış düşündüğünü anlar. Ne yazık ki usta bir kalemi daha kaybettik. Neredesin Metin Kaçan? Şaka yaptım de ve bizi sevindir. Eğer her şey bir gerçekse bu filmin sonunu çok vurucu bitirmişsin.

Allah rahmet eylesin! Yakınlarına ve sevenlerine de Allah sabırlar versin!

 
Toplam blog
: 781
: 3899
Kayıt tarihi
: 23.09.12
 
 

16- 06- İstanbul'da doğdum. Tatbiki Güzel Sanatlar Tekstil Ana sanat dalı Moda tasarımı bölümünde..