Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '10

 
Kategori
Anılar
 

Ağlamak ve Gülmek

Ağlamak ve Gülmek
 

Güle güle büyük üstat, unutulmayacaksın.


Bunaltıcı yaz sıcaklarından sonra, serince bir Eylül akşamı, tarih, 2 Eylül 2004, Karşıyaka’dan vapura bindim, körfez ortalarına geldiğimizde sema kızıldan laciverde dönmeye başlamıştı. Pasaport iskelesinde indim ve Fuara doğru yürümeye başladım, bugün önemli bir randevuya gidiyorum; İlhan Selçuk’un bir söyleşisine katılacağım ve bunun için çok heyecanlıyım.

Aslında kalabalıktan yer bulamama endişesiyle biraz da erken yola çıkmıştım, Lozan kapısından Fuara girip İzmir Sanat Merkezine yaklaştığımda endişemde ne kadar haklı olduğum gördüm. Söyleşinin başlamasına epey vakit olmasına rağmen büyük bir kalabalık toplanmıştı. İzmir büyük ustayı bağrına basmak içi sabırsızlanıyordu. İlhan Selçuk’un kitaplarının sergilendiği standa yöneldim, üstada imzalatmak için bende olmayan, Ağlamak ve Gülmek adlı yapıtını satın aldım. Kalabalık arasında bir tanıdığa rastlamak umuduyla biraz dolaştım.

Nihayet beklenen an geldi, İlhan Selçuk büyük alkışlar arasında İzmir Sanat bahçesindeki platformda yerini aldı. Her zamanki sakin ve telaşsız ve sanki biraz da mahcup bir ifadeyle selamladı konuklarını. O anda, sanki her şey ve herkes susmuş merakla onun söyleyeceklerini bekliyordu..

 

Ve üstat başladı sözlerine;

 

Atatürk dedi, anlattı,

 

Cumhuriyet dedi, anlattı,

 

Demokrasi dedi, anlattı,

 

Laiklik dedi, anlattı

 

Vatan dedi, anlattı,

 

Özgürlük dedi, anlattı,

 

Hak hukuk, eşitlik, adalet dedi, anlattı

 

İnsan, sevgi, yaşam, dedi anlattı.

 

Ve daha çok şey anlattı. Arada duygularımız kabardığında avuçlarımız patlarcasına alkışladık, bazen güldük, bazen ağladık.

Sonunda bitirdi üstat, izleyicilerden sorular yöneltildi, ilginç yanıtlar verdi. Sadece değer ve kavramlar üzerinden değil, söyleşinin tamamından çok şey öğrendik, bilmediğimiz, düşünemediğimiz, değerlendiremediğimiz. Alkışlar durmak dinmek bilmiyordu, daha saatlerce devam etse kimse yerinden kıpırdamadan oturmaya, dinlemeye devam edecekti, ama üstat da hayli yorgun düşmüştü.

Sonra kitap imzalatabilmek için çok uzun bir kuyruk oluştu, ben bir iki kelime olsun konuşabilmek için ısrarla sona kalmaya çalıştım ve bunu başardım. Yardımcısı hanım bana çok yorulduğunu hatırlattı, ben de; biliyorum, farkındayım efendim, ama bakın zaten benden başka kimse kalmadı dedim. İlhan bey gelin gelin diye işaret etti, büyük bir sevinçle yanındaki boş iskemleye oturdum, bu unutulmaz gece için kendisine teşekkür ederek, imzalaması için, Ağlamak ve Gülmek adlı kitabını uzattım;

Adınız nedir efendim, diye sordu,

Enfal efendim, Enfal Törün.

Efendim,

Enfal Törün efendim.

Allah Allah, bugüne kadar hiç duymadım, peki anlamı nedir?

Efendim, adımı annem koymuş, Hz. Muhammed’in savaş ganimetlerine Enfal denirmiş, birde Kuran'da Enfal suresi var.

Güldü, ilginç dedi, siz şimdi bir ganimetsiniz öyle mi?

Vallahi, ben yaşamımda pek fark etmedim ama, öyleymiş..

Hoşuna gitti, bu kez beraberce güldük. Kitabın iç kapağına “ Enfal’e sevgiyle, İlhan Selçuk, 2 Eylül 2004 “ yazdı ve bana uzattı. Bir iki nezaket sözünden ve sağlık, iyilik dileklerimi sunarak el sıkıştım ve ayrıldım.

Ağlamak ve Gülmek’ i ertesi gün bir solukta okudum, o gün bugündür 2 Eylül 2004 İzmir akşamını hep gülerek hatırlarım ama gözlerimde de hep bir iki damla yaş vardır.

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 220
: 2018
Kayıt tarihi
: 02.07.06
 
 

Yazmak, ufkun da ötesine taşan engin bir serüven gibi gelir bana ve gençlik yıllarımdan bu yana v..